Kinimi Seviyorum
Yusuf Deren
Toplu halde öğle yemeğine çıkan kadınlardan, kitap okumayan üniversite hocalarından, “işini bileceksin iş yapmayacaksın” insanlarından, yirmi yıldır aynı kurumda çalıştığı için müdür/amir takmayan, sürekli işten kaytaran, herkesin mahremini dibine kadar didikleyen müstahdemlerden, “elinize ayda ne kadar geçiyor” adamcıklarından ikrah ediyorum.
Mizahı olmayanlardan, hayatı/nı fazlasıyla ciddiye alanlardan, dünyanın en önemli işiyle iştigal ediyormuş gibi yapanlardan, sonu gelmeyen toplantılardan, havanda su dövmelerden, beyin fırtınalarından, ekip çalışmaları ve sözüm ona takım dayanışmalarından nefret ediyorum.
Toplu halde öğle yemeğine çıkan kadınlardan, kitap okumayan üniversite hocalarından, “işini bileceksin iş yapmayacaksın” insanlarından, yirmi yıldır aynı kurumda çalıştığı için müdür/amir takmayan, sürekli işten kaytaran, herkesin mahremini dibine kadar didikleyen müstahdemlerden, “elinize ayda ne kadar geçiyor” adamcıklarından ikrah ediyorum.
İnsanların sürekli birbirlerine “bey”, “hanım” diye hitap edip birbirinin arkasından en rezil şekilde konuştuğu işyerlerinden/ofislerden, üstü tarafından ezilen bunun hıncını emrinde çalışanlardan çıkaran amirlerden, her Allah’ın günü çocuklarını yarıştıran; kurslardan, çocuklarının yaptıkları “net”lerden bahseden ve hayatta bundan başka kayda değer bir bilgiye, yaşam amacına sahip olmayan koca koca kadınlardan/adamlardan iğreniyorum.
Toplu halde öğle yemeğine çıkan kadınlardan, kitap okumayan üniversite hocalarından, “işini bileceksin iş yapmayacaksın” insanlarından, yirmi yıldır aynı kurumda çalıştığı için müdür/amir takmayan, sürekli işten kaytaran, herkesin mahremini dibine kadar didikleyen müstahdemlerden, “elinize ayda ne kadar geçiyor” adamcıklarından ikrah ediyorum.
Dünyanın en önemli sırrını veriyormuş ayağına yatıp bütün üslupsuzlukları ve içeriksizlikleriyle arz-ı endam eden (bazı) köşe yazarlarından, her şeyin bir talimatnamesinin, kullanım kılavuzunun olduğu yerlerden, her şeyi bildiğini sanan ama zerre miktar birşey bilmeyen (ne zor iştir bilmediğini bilmemek) ve kendini cumhuriyet kadını diye sunan yaşlı kadınlardan, her daim rozetleriyle / kravatlarıyla dolaşan devletçi mütekait memurlardan tiksiniyorum.
Ayrıca şunlardan da tiksiniyorum:
İmge imge (eureka!) diye dolanan kasıntı şairlerden...
Patronun tetikçiliğine soyunup birkaç dönümlük arazi için ülkenin geleceğine dinamit koyan genel yayın yönetmenlerinden...
Evlendirme programlarından...
Zor günde arazi olup belden aşağı vuruşlar yapan, “şarabın tadından başka her şeyini bilen” eski siyasetçi, yeni bilim adamlarından. Pardon bilim insanlarından...
Yüz kelimeyle yazı yazdığını zanneden “yılmaz” kalemlerden...
Vatanı (milleti değil!) herkesten çok sevdiğini iddia eden ve bu “sav”ını güçlendirmek adına oraya buraya bombalar koyan, biteviye darbe hazırlığı yapan, gazeteci öldüren, dergi kapattıran vatanseverlerden...
“Türk milleti adına karar veren bağımsız yargımız”ı tehdit eden, ülkeyi karıştırmayı yegane görev telakki etmiş, hizipçiliği ile maruf, her kurultayda katakulliye getirip ayakta kalmasını bilen genel başkanlardan...
Genel başkanın karakter fukarası adamlarından...
Kaldırım taşlarını söken, polis arabası yakmayı solculuk sanan, kafası karışık (saçı da) çocuklardan...
ve bunların hala büyüyemiş ağabeylerinden...
Çapsızlığına ve değersizliğine bakmadan kendi oyunun değerini başkalarınınkiyle kıyaslayanlardan... Her dönemde ayakta kalmasını bilen idare-i maslahatçılardan...
İki, üç ve daha fazla yüzü olanlardan...
Ve daha birçok kişiden...
Son olarak...
Ben bir müslümanım ama sevgi böceği değilim. Kinimi seviyorum.
GENÇ'ın Yazısı.