Cengiz Aytmatov’un unutulmaz eseri “Gün Uzar Yüzyıl Olur”u bilirsiniz. Düşmanları Juan-Juanlar tarafından esir alınan Nayman Ana’nın oğlunun hikayesidir bu kitap. Nayman Ana oğluna bulur bir zaman sonra ama artık o efendisinden başka birisinin emrini dinlemeyen bir mankurta dönüşmüştür. Mankurt, yani kim olduğunu, soyunu, nereden geldiğini ve niye yaşadığını bilmeyen bir zavallı... Anası ona nereden geldiğini ve kim olduğunu hatırlatmaya çalışır ama nafile. Kendisini doğurup büyüten insanı bir yabancı gibi gören oğul, efendisinin emriyle onu öldürür. Nayman Ana’nın ruhu bir güvercine dönüşür ve oğlunu izlemeye başlar. Oğlu an gelir “Atanı unutma, atanı unutma” diye tepesinde dönüp duran bu kuşun çığlıklarına dayanamaz. Kim olduğunu hatırlamaya başlar; bu ise kölelik zincirini kıracak bir uyanışı tetikleyecektir.

Bizim de ruhumuz güvercin olup uçsaydı muhtemelen tek bir şey söyleyecekti. Sesimizi duyurabildiğimize söylediğimiz o tek sözü... Bugüne kadar söylediğimizin hülasası o söz ne biliyor musunuz: UNUTMA!

Neyi peki?

Tınılarıyla büyüdüğümüz, gönül telimizi titreten, gözümüzü nemlendiren şarkımızı... Yüzümüzdeki tazeliğin, vücudumuzdaki diriliğin kaynağı; ötelere ümitle bakmamızı sağlayan rüyamızı...

Bilemediğimiz bir zamanda kulağımıza dokunmuş, dokunur dokunmaz kendisine meftun etmiş, her işittiğimiz sözde kendisini arattıran o soru formundaki sözü...

Evet, soru formundaki o sözü: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

Bizim derdimiz bu işte: Mankurtlaşanlara şarkımızı, rüyamızı ve sözümüzü hatırlatmak. Hayattan tek beklentimiz, son nefesimizie kadar bunu yapmaya devam etmek. Bu yolda gayret sahibi olmak, hizmetle yorulup hizmetle dinlenmek. Şuna inanıyoruz: Nayman Ana şefkati ile bezenmiş gayretlerin ömürleri aşan bir tarafı oluyor. Bu, sözün bereketidir.

Rabbimiz sözümüze böyle bir bereket lutfetsin.

***

GENÇ Medya Akademisi bütün hızıyla devam ediyor. İç sayfalarda bununla ilgili bir haberimiz var. Burada şu kadarını söyleyeyim; ne güzel ki bu işe girmişiz. Aslında tam da haberin başlığındaki hissiyatı yaşıyoruz şu anda: Gözümüz arkada kalmayacak, hamdolsun. Yazın bu sıcağında armutun sapı var, üzümün çöpü demeden –mazeret üretmekten daha kolay ne var şu dünyada- programımıza iştirak eden bu arkadaşlar geride kalanlara ne kadar fark attıklarının farkındalar mı acaba? Kendi kazandıkları dışında o kadar çok şeyi görünür, elle tutulur ve nüfuz edilebilir kıldılar ki... Sağolsunlar; görülmeyenleri görmemize vesile oldular. İşleri nasıl, ne şekilde ve neresinden tutacağımız noktasında bize ömürlük tecrübeler kazandırdılar. Artık daha zenginiz. Hem tanıdıklarımız, hem de yaşadıklarımızla daha tecrübeliyiz. Dedik ya, gözümüz arkada kalmayacak. İnanıyoruz ki bu arkadaşlarımız yapmaya çalıştıklarımızı daha da ileriye götürecekler.

***

Yeni kampanya dönemimiz yaklaşıyor. Hediyelerimizi, eklerimizi hazırlamaya başladık bile. Hani Osmanlı ordusunda hücum marşını duymaya başlayan atlar yerinde duramazmış ya, biz de ekim yaklaştıkça heyecanlanmaya başladık. Yine düşeceğiz yollara inşaallah. Hem GENÇ’imizi, hem de yeni yerimizde şekillenmeye başlayan gençlik yapılanmamızı anlatacağız. Haydi bakalım GENÇ’ler, er meydanda, dost hizmette gerek...

Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.