Selman Sami Taşçı

Her şeyin yolunda olduğunu sandığında, yolunda olmayan şeyleri fark edersin. Mutlu olduğunu sandığında mutsuzluk sarar ruhunu. Mutsuz olursun, sıkılırsın, çalacak kapı ararsın. O anda en güzel kapı gelir aklına, çalarsın ve ev sahibine derdini anlatmaya başlarsın. Anlatırsın günlerce, aylarca belki de yıllarca...

Sımsıkı bağlanırsın ev sahibine, bırakmazsın onu. Onun istediklerini yapar, onu anarsın kalbinde. Ve bilirsin o sıkıntının sana ait olduğunu. Yılgınlık gelir, bezersin hayattan. “İçimi dökecek birileri olmalı” dersin. Çaldığın kapının hep açık olduğu gelir aklına, yine başlarsın dert yanmaya. Hep bir umut olur içinde, sıkıntım bitsin dercesine anlatırsın derdini. İçin rahatlar ve uyuya kalırsın. Unutursun uyuduğunda tüm sıkıntıları. Uyanmak istemezsin o tatlı uykudan. Ama uyanmaya mahkûm olduğunu bilirsin…

Uyanırsın, yavaş yavaş sıkıntılar gelir içine. Hemen koşarsın o kapıya, başlarsın yine derdini anlatmaya. Anlatırsın, ama ev sahibi hiç konuşmaz. Bir an durup bakarsın kendine, yemeden içmeden kesilmiş vaziyettesin. Kendini bir şeyler yemeğe zorlarsın ama canın çekmez, çünkü hüzün iştahını da alıp götürmüştür. Gözlerinden hep yaş akar, acizliğine kapılıp isyan edersin. Ama isyan etmemen gereklidir. Bu yaşadığın şeyler oyunun bir parçasıdır çünkü…

İsyan edersen oyunu kaybedeceğin gelir aklına, hemen toparlanırsın. Sükût edersin bir süre. İçinden anarsın ev sahibini. O anda yine ferahlık gelir içine ve uyuyakalırsın. Rüya görürsün, bir anda fırlarsın uykundan. Kalbin çarpıntılıdır, heyecanlanırsın. Yüzünde istemsizce gülümseme oluşur. Rüyanı hatırlamaya çalışırsın, hatırlayamazsın. Karnının aç olduğunu hissedersin, hüzün sana iştahını geri getirmiştir. Hemen karnını doyurursun. Kendini iyi hissetmeye başlarsın, çünkü içine gelen sıkıntılar artık yoktur. Çaldığın kapıya koşarsın hemen, ev sahibine teşekkür edersin…

Bakarsın, hüznün de aynı duruyor, sıkıntın da. Ama içinde bir ferahlık vardır. Düşünürsün, “Derdi verdi, derdin içinde ferahlığı da verdi. Derdi veren dermanını da verir” dersin. O an daha çok sarılırsın tevekkülüne.

İnsan doğduğunda yontulmamış bir ağaç gibidir. Zamanla yontulup, şekil alır. Her insanın yontuluşu farklıdır. Birbirine benzeyenler olsa bile…


GENÇ'ın Yazısı.