Sen dosta da düşmana da bakma! Elini çabuk tut! Küçücük dertler ruhunu, kalbini ve siretini sarıp kireçleşmeden esaslı bir derdin peşine düş! Esaslı bir derdi ancak hizmet, hayır ve Allah için gayret muhitlerinin içine girerek bulursun.

Herkesin kendine fena halde âşık olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Belki sen de öylesindir, ne dersin? Gündemlerini ser önüne ve bir bak… Ne kadarında öncelikle başkaları var, ne kadarı sadece seninle ilgilidir, buna göre kıyas et. Eğer durum vahime gidiyor diyorsan, sana kestirme bir çıkış yolu önerebilirim. Yolunu dertli insanlarla kesiştir! Yatıp kalkıp başkalarının dertleri için koşturan insanları bul, yanlarına sokul, nefeslerinden, sözlerinden ve duruşlarından hisse al!

Yok ki öyleleri diyenlere de zinhar inanma! Böyle insanlar hep oldu, bundan sonra da olacak. Onların çekip gittiğini düşünmek, rahmet kapılarının kapandığını düşünmek kadar abestir. O kapılar hiç kapanmadı ki! Dertli insanlar da kimi isimsiz, kimi isminin, kimi bir garip perdenin ardında hep var oldu, bundan sonra da olacak. Ama onları bulmak, bulup da burçlarına dâhil olmak, yörüngelerinde hemahenk bir akış tutturmak, bak bu hiç kolay olmadı, hâlâ da kolay değildir, bundan sonra da kolay olmayacak. Hatta bu iş bir baht, nasip ya da talih işiydi, hep de böyle kalacak. Ama her bahtın, her nasibin gayrete bakan bir penceresi vardır. Şimdi o pencereden bir bakış sunacağım sana. İçten, samimi ve teklifsiz bir bakış…

Her işin bir piyasası var. Hayır, hizmet ve Allah için gayret işinin de öyle… Her işin ehli var. O işin de… Her işin bir talimi, terbiyesi var. O işin daha öyle… Her işte çıraklık, kalfalık, ustalık dönemlerinden geçilir. O işte çok daha öyle… Okuyorsun ya da çalışıyorsun; önünde örnekler var. Bakıp da yerlerine ve işlerine gıpta ettiğin ustalar, şu an senin olduğun yerdeydiler. Onların da önlerinde ustaları vardı. Çalıştılar, çabaladılar, bir yere geldiler. Ama geldikleri yerin harcının sadece kabiliyet değil sabır, nazar/dua ve azim olduğunu ancak geldikten sonra anladılar. Başlangıçta yanlarında çok arkadaşları vardı belki. Hep beraber bir süreçten geçtiler. Zaman eleği her birisini bir yerlere gönderdi; duramayıp, uçup gidenlerin ardından herkes binbir türlü sebep söyler de kimse ikna olmaz, ama kalanların diplomasında okunanları herkes aynı sarsılmaz kanaatle okur: Sabır, gayret ve azim.

Bir şey daha var: Çevre. Elin oğlu buna “network” diyor, büyüklerimiz ise muhit... Yetişmek, adam olmak, ustalaşmak çok çalışmak, gayret etmek ve azmetmeyi gerektirir ama yeter şart değildir. Yeter şartı yeter hale getiren, çevredir. Bizi sarıp sarmalayan çevre yöneldiğimiz yönü de, hızımızı da, vasıtalarımızı da tayin eder. Eteğine yapışıp, hayır kapısını bulacağın dertlileri bilirsin, hatta bulursun da onlarla ortak bir hizmet imkânın olmayabilir. Bilirsin ama bilişemezsin, tanırsın ama tanışamazsın. O yüzden aramak yetmez, aranmak da gerekir. Bunun da yolu işe yarar olmaktır. İşe yarayanı herkes tanır, herkesin tanıdığı işe yaradığı için bu kadar tanınır.

Yolun başında sayılırsın; öyle ya da böyle meslek edinip bir piyasanın ya da çevrenin adamı olacaksın. Bu bir işe yaramak demektir. Ama istediğimiz çift kanatlı olmak ve böylece göklere de yol bulup uçmak ise hayır işinde yarayışlı hale gelmek konusu ilkine göre daha önceliklidir. Sana elini çabuk tutmanı tavsiye ederim, zira hepimizi ona göre formatladıkları için iş çevresi kolay bulunur, ama hiçbirimizi oraya layık görmedikleri için hayır çevresine girmek zordur.

Kariyerinin derdine düştüğün kadar ahiret kariyerinin de derdine düşersen, ilk yapman gerekenin bir hayır kapısı bulmak olduğunu anlarsın. Geç olmadan bir kapıyı çal, içeriye edeple gir, lütuf bul!

Niye zordur? O kapıları bırakınız düşmanlar, dostlar bile kapıdan saymaz da ondan… Düşman, düşmanlığını yapacak, ona diyecek bir şey yok. Ama dostlar şunu hep unutur: Her yer son tahlilde insana, insanın duruşu da insana bağlıdır. İnsan için ancak çalıştığı vardır. Herkesin lâyığını bulduğu şu dünyada kimse kimsenin üzerinde tasarrufta bulunamaz, kimse kimsenin üzerinde sulta da kuramaz, ölçü ancak güzel kulluktur. Kulluğun yolu ise hizmetten geçer. Herkes kalbi kadar sorumlu, kalbi kadar verimli ve kalbi kadar dirimlidir. Para kazanmak, iş yapmak gibi sırf bu dünyaya bakan işler için insanlar binbir türlü takla atar, binbir çile ve kaprise katlanırlar da, iki dünyayı imar etmeye talip, dahası görünmez düşmanların musallat olduğu işler için hemen ipe unu seriverirler.

Sen dosta da düşmana da bakma! Elini çabuk tut! Küçücük dertler ruhunu, kalbini ve siretini sarıp kireçleşmeden esaslı bir derdin peşine düş! Esaslı bir derdi ancak hizmet, hayır ve Allah için gayret muhitlerinin içine girerek bulursun. Mevcut hayıt kapılarından birini çal, açılan kapıdan gir ve orada otoban genişliğindeki yolda kendine bir şerit seçip akışa ayak uydurmaya çalış! Niteliklerinin para kazanması sana yetmesin! Niteliklerinle gönül de kazan! Maişetini kazanacağın işini zaten bulacaksın, çünkü rızka Sahibimiz kefildir. Ama hayır kapısını sen açtıracaksın, çünkü o kapı Sahibimizin naz kapısıdır; o herkese değil, ancak tokmağını ısrarla çalana açılır.

Kapı, Sahibimizin kapısıdır ama tasarrufu insanların elindedir. Tasarruf sahibine gıpta edilir, çünkü orada artık o yoktur. “Aman ebedî hayat elden gitmesin” diye uğraştığı için ismi, cismi ve resmi dâvânın bir cüzü olmuştur. Allah onların ihlâs ve gayretini, kendilerini ve işlerini kurumsallaştırarak ödüllendirmiştir. “Kendilerini” diyorum, çünkü adam olmak en az yirmi seneye râcî bir iştir. Adam sayılmanın ilk şartı tevakkuftur. Bir yerde duramayanı, bir yerde durdurmazlar. Alıp sergüzeşt başını, oraya da takılırım, buraya da takılırım diyenler, sadece kendi kısır gündemlerinin efendisi olurlar. Onlara zaten işlerinin çevresi yeter de artar bile.

Sabır ve sebatla bir Hak kapısında durmaya gayret etmek aslında gönlünün ellerini göklere çevirip şunu demektir: “Rabbim, kapında bekliyorum. Şu dünya hayatında rızkıma zaten kefilsin. Bunu gözümün önünde büyütüp, bütün vaktimi buna harcamamı isteyenleri ancak cirimleri kadar göster bana! Beni kaşla göz arası kendilerine benzetmeye çalışanlara fırsat verme! Beni dostlarına benzetmeye çalışanlardan ise fırsatları eksik etme! Ben işte burada, esas hayat ahiret hayatıdır, diye kapındayım. Gayret ve azmi bana refik et! Biliyorum ki sen insanı insanla terbiye edersin. Buradaki duruşumu, hoşuna gidecek bir duruş eyle! Yolun güzelliğinden istifade ettirdiğin kadar yola güzellik katmayı da lutfeyle!”

İşini bulur, zamanla yoluna koyar, etraftan işin iş dediklerini de duyarsın. Ama iş bu değildir; iş, yapıp ettiklerimizle esas hayatı kazanmaktır. Kariyerinin derdine düştüğün kadar ahiret kariyerinin de derdine düşersen, ilk yapman gerekenin bir hayır kapısı bulmak olduğunu anlarsın. Geç olmadan bir kapıyı çal, içeriye edeple gir, lütuf bul!


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.