Çantada Keklik Nimetler
Çantada keklik nimet yok. Üzerimizdeki hiç bir nimeti en başta biz bilerek, isteyerek, fark ederek, hak ederek kazanmadık.
Bir misafirlik öncesi aynı yere davetli olduğumuz bir dostumla telefonla konuşuyoruz. İkimiz de akşam vakti işten sonra hızlıca söz konusu yere yetişeceğiz. Arkadaşım soruyor; “sence yemek ikram ederler mi?” diye. Ben de latife olsun diye “akşam namazından sonra dua ettim etsinler diye, muhtemelen edecekler” diye cevap verdim. İkimiz de güldük. Öyle ya niye buna dua edecektim ki? Orada yemek vermezlerse dışarıdan alırdık. Olmadı eve dönünce yerdik. Alternatif nasıl olsa oldukça fazlaydı.
Telefonu kapattıktan sonra bir düşünceyle sarsıldım. Evet hamdolsun imkan ve alternatifler fazlaydı ancak bu böyle olmak zorunda değildi ki. Ben bu zamanda, bu coğrafyada, bu imkan ve sağlıkla, bu duygu durumla doğup yaşamayabilirdim. Farklı bir zamanda, bir kıtlık, bir savaş, bir göç zamanında doğabilirdim. Farklı bir coğrafyada, suyun olmadığı yemeğin bulunmadığı ülkelerde yaşayabilirdim. Farklı imkanlarla, çöpten, oradan buradan yiyecek toplamak zorunda kalabilirdim. Farklı bir sağlıkla, yemek yiyemediğim, yediğimi çiğneyemediğim ya da yutamadığım hastalıkla boğuşuyor olabilirdim. Farklı bir duygu durumla, yemeden içmeden kestirecek dertlere muhatap kalabilirdim. Yani bugün yediğim her lokmayı yiyebileceğim zamanda, mekanda, imkanda, sağlıkta ve duyguda olduğum için şükretmem gerekiyor ki bunların hiç biri benim gücümle ve kontrolümle olmadı. Bundan sonra da olmayabilir. Olsun için fark etmek, şükretmek, kıymet bilmek gerekiyor.
Çantada keklik nimet yok. Üzerimizdeki hiç bir nimeti en başta biz bilerek, isteyerek, fark ederek, hak ederek kazanmadık. Bundan sonra nimetleri bilebiliriz, isteyebiliriz, fark edebiliriz ama hak etmek meselesi yine mümkün değil. Ne yapsa insan saymakla bitmez bunca nimeti hak edebilir ki? Her şeyi bir kenara bırakıp düşünün insan vücudundaki trilyonlarca hücrenin kendini düzenli yenilemesi, onlarca kemiğin, yüzlerce mafsalın problemsiz var olması ve çalışması nasıl hak edilir? Dolayısıyla hak etmek yok ancak ve ancak layık olmaya çalışmak var.
Layık olmaya çalışmak nimetleri fark etmemek ya da hak ettiğini düşünmekten çok daha fazla geliştirir insanı. Öncelikle emin kılmaz, eldeki nimetlerin her daim olmayabileceği ihtimalini hep insanın aklında tutar. Bu da eldeyken kıymetini bilmenin, değerlendirebilmenin, paylaşabilmenin imkanını artırır. Ayrıca muhatap olunan nimetlerden mutlu olabilmeyi de kolaylaştırır. Kendi sahip olduğu nimetlerin farkına varması, insanı başkasının elindeki nimetlere göz ve gönül kaydırmaktan kurtarır. Kıyas cehenneminden azad eder. Kendine kör kalıp başkasının varlığıyla gözleri kamaşmaktansa, kendindekini fark edip gerçek zenginliği karşısında kalbi genişler, ruhu hafifler.
Ne demişti Einstein: “Hayatı yaşamanın iki yolu vardır: Bir; hiç bir şeyin mucize olmadığını düşünmek, iki; her şeyin mucize olduğunu düşünmek”. Hiç bir şeyin mucize olmadığını düşünen biri için her şey standart, sıradan ve sıkıcı olur. Sahip olduklarına zaten sahiptir ve bunda orijinal bir şey yoktur. Sıhhatli bir nefesin, ağrısız bir günün, deliksiz bir uykunun kıymetini bilemez. Mutlu olabilmek için ise kendinde olmayıp başkalarında olan nimetlere bakar. Her şeyin mucize olduğunu düşünen kişi için ise yaşıyor olmak bile bir mucizedir, daha ne olsun?
Mehmet Dinç'ın Yazısı.