Kurban Kessen İyi Olur...
Süleyman Ragıp Yazıcılar / @suleymanragip
Malını kurban etmeyen, malının kurbanı olur…
İsmail Bey, Cuma namazının çıkışında, aklına takılan soruyu kurcaladı. “Kurban keseceğim parayla, bir fakire yardım etsem, daha iyi olmaz mı acaba?”
Uğradığı ilk dükkanda, öylesine bir yoklama yapma niyetiyle ortaya bir soru attı:
- Kurban kesmek farz mı beyler?
- Farz abi, kescez biz…
- Yok yahu, nereden çıkardınız, siz de amma yaptınız… Vaciptir…
- Öyle diyen de var lakin biz kesin keseriz, Allah demiş bir kere…
Aldığı bu kesin cevap karşısında şaşırdı, pek üstelemeden konuyu kapattı. İşini halledip yeniden yola koyulduğunda, aynı soru yankılanıyordu zihninde: “Kurban kesmesem de parayı infak etsem, olmaz mı acaba?”
Uzayan yol boyunca, kendince bazı tahliller yaptı, kalbinin tam kanaat getirmediği tespitlere ulaştı. “Allah’ın kurbana ihtiyacı yok zaten… Hem millet et yemezse ölmez… Fakat yardıma muhtaç insanlara yardım etmezsem, çok daha kötü sonuçlar olur” dedi içinden.
Saatine baktığında, 14:00 vapurunu kaçırdığını fark etti. “Olsun artık” dedi ve biraz daha yürüyüp, Galata Kulesi’nin dibinde çalışan eski dostu Sinan’a uğramaya karar verdi. Dindar ve bilgili bir kimseydi Sinan. Onun ilminden istifade edip, aklındaki müşkülü halledebileceğini düşündü. Karaköy’den Galata’ya çıkarken, bir sonuca ulaşacak olmanın verdiği huzur yayıldı yüzüne. “Tabii ya, kesin o da aynı kanaattedir” diyerek, hızla revan oldu yokuşa…
Sinan, elindeki broşürleri bitirmiş, sakince bir sandalyede oturuyordu. İsmail Bey’i görünce, sevinçle yerinden kalktı ve koşar adımlarla ona doğru ilerledi. Bu iki dost, Galata’nın gölgesinde muhabbetle kucaklaştılar. İsmail Bey, apar topar birkaç kelam ettikten sonra, hemen sordu:
- Yahu Sinan, Kurban kesmesem de infak etsem, olmaz mı?
- Olur abi…
- Ciddi misin? Hay yaşa be…
- Hayırdır abi?
- Yani bazıları olmaz diyor da… Bilemedim doğrusu…
- Neye olmaz diyor?
- Yani infak ayrı, Kurban ayrı diyorlar…
- Doğru diyorlar abi, ayrı şeyler…
- E biraz önce olur dedin ya?
- Benim meşrep geniştir abi, ikisi de olur. Lakin Kurban ayrı şey, infak ayrı şey, bunu bilesin…
- Haydaaa… Yahu İsmail, senin meşrep, benim meşrep diye bir şey mi var? Bu işin oluru nedir anlat da bilelim?
- Abicim, paşa gönlün bilir. Allah imkanı olan kurban kessin diyor. Sen illa da infak edeceğim dersen, o da olur.
- Tam anlamadım, şunu söyle bana: Kurban niyetine infak etsem, yine de kurban kesmiş olur muyum?
- Ameller niyetlere göredir abi, onu bilemem, Allah bilir…
- Olur yani?
- Allah bilir…
- Eee, ne yapacağız şimdi? Beni rahatlatmadı ki bu sözlerin, iyice daraldım şimdi…
- Abicim, kurban kes Allah için, infakını da ayrı yap, niye daralıyorsun ki?
- Millet et yemese de olur bence… Fakat 700 lirayı ihtiyacı olan birine versem, çok makbul bir iş yapmış olurum sanki… Bana öyle geliyor…
- Kurbandan kasıt et değil sadece abi… Çok mana var da, biz kıyısından bile geçmiyoruz işte. Hâl böyle olunca, senin gibi düşünen de çok oluyor, ne yaparsın…
- Yahu nereden çıkardın şimdi bunu! Ben fikrimi söyledim, düşünüyorum kendimce…
- Eyvallah abi, bir şey demedim…
- Yani kes diyorsun neticede?
- Abi, sen bilirsin…
İsmail Bey ve Sinan, uzun bir müddet konuştular. Kah münakaşa ettiler, kah anlaştılar. Ayrılık vakti geldiğinde, İsmail Bey dayanamadı ve sordu:
- Sen ne yapacaksın peki?
- Ben keseceğim inşallah…
- Annen de muhtaç biri ama, ona versen daha sevap değil mi?
- Anneme de ayrı biriktiririm…
- Sinan, senin de kafan net değil ama neyse…
- Çok net abi. Biz Allah’la pazarlık yapmayız, kes dediyse keseriz, tut dediyse tutarız, at dediyse atarız. Hepsi bu…
- Tövbe tövbe… Sinan beni çileden çıkaracaksın şimdi! Biz sanki pazarlık mı yapıyoruz Allah’la?!
- Abicim, sana bir lafım yok benim. Dilediğini yapabilirsin. Hayrın sonu yoktur. Ameller derece derece. Herkes de bulunduğu kalp kıvamına göre amel eder. Gönlündeki niyet ne ise, sen onu yap, gerisini Allah’a havale et. Lakin beni sorarsan, ben Allah’ın sözünü tutarım, kes dediği için keserim. Bu kadar…
İsmail Bey, Sinan’la görüştükten sonra, aklı daha da karışmış bir şekilde indi yokuştan. İstediği fetvayı alacağını zannettiği bir zamanda, “Allah kes diyor keserim” şeklinde bir karşılık aldığı için, şaşırmış ve şüpheye düşmüştü yeniden.
Vapura bindiğinde, denizi seyretti birkaç dakika. Gözleri derinlere daldığında, aklındaki soru, yerini bir başka soruya bırakmıştı çoktan:
“Kurban kesmekten kasıt nedir sahiden?”
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.