“İslam davasının öncelikle siyasi bir dava olduğuna inanmıyorum. Müslümanların önceliği fikir ve sanat olmalı!” / Erol Güngör

Asıl alanı sosyal psikoloji olmasına rağmen çok iyi tarih bilen, divan okuyan, edebiyat ve musiki ile de ilgilenen bir ilim adamı. İlmî Türkçe’nin üstadı. Derinlikli düşünen bir mütefekkir. Her daim arafta bir aydın. Sükunet, itidal ve sadeliğin hakim olduğu bir şahsiyet: Erol Güngör.

Tarihler 1938’i gösterirken Kırşehir’de doğar. Önce İstanbul Üniversitesi Hukuk bölümüne kaydolur, burada hocası Fethi Gemuhluoğlu onu, Mümtaz Turhan ile tanıştırır ve Turhan hocanın teşvikiyle Felsefe bölümüne geçer. Bu bölümü bitirir, Turhan’ın yanında sosyal psikoloji asistanlığı yapar. Bu arada Fransızca ve İngilizce öğrenir. 1965’de doktorasını verir. İki yıl ABD’de çalışmalar yapar. 1978’de profesörlüğe yükselerek Selçuk Üniversitesi Rektörü olur.

Tanımın tam manasıyla fikir adamı. Hem kadim anlamıyla, hem de modern anlamıyla ‘münevver/entelektüel’ birisi Erol Güngör. Milliyetçi bir adam, ama bizim ilk aklımıza gelen anlamıyla bir milliyetçilik yok onda. Ziya Gökalp’ten günümüze kadar uzanan tüm milliyetçi geleneğe ‘içeriden’ tenkitlerde bulunur. Milliyetçiliği salt siyasi bağlamdan çekip, kültürel bağlama yerleştirmek ister. Onun milliyetçiliği kültür milliyetçiliğidir. Erol Güngör’ün durumu bir anlamda arafta kalma durumu. Vefatına kadar Türk milliyetçiliği üzerine kapsamlı çalışmalar yapar. Ne yazık ki milliyetçi aydınlar onun slogansı olmayan kitaplarına pek de itibar etmezler.

Hiçbir Kaba Sığmayan Adam

Milliyetçi anlayışı ırkçılıktan fersah fersah uzak olduğu gibi, muhafazakarlığı da statükoculuk değil aksine değişime ve yeniliğe açık olmaktır. Dışa kapanmacılığın fazlaca rağbet görüldüğü geleneksel sağ cenahtan farklı olarak, çağdaş bir milli kültürün oluşturulması halinde batı ile ilişki kurmaktan asla çekinilmemesi gerektiğini ifade eder. Solda zaten dikkat çekmeyen Güngör, sağda da fikir konformizmini yıktığı için yadırganır. Bu yadırganmaya rağmen ve bugün bile milliyetçiler tarafından çok dikkate alınmamasına karşın, eserlerinin Ötüken Yayınları’ndan çıktığını da ayrıca belirtmiş olalım.

Erol Güngör’ün kendisini çok fazla etkilediğini ifade eden Beşir Ayvazoğlu, onun için “hâlâ bazı zor meselelerle karşılaştığımda ‘Erol Bey olsaydı bu konuda neler yazardı’ diye sormadan edemem” der. Arafta yaşamasının en büyük nedeni, Ahmet Turan Alkan’a göre, milliyetçilerde ümit ettiği feyzi görememesidir.

Erol Güngör’e göre Türkiye’deki değişmelerin başarısızlık sebeplerinden biri, yeni ve yabancı medeniyetin dayandığı rasyonalist (akılcı) ve pozitivist (gerçeğin sadece 5 duyu ile algılanan şeyler olduğuna inanma) zihniyet, diğeri ise değişmenin zorlayıcı karakteridir. Halbuki klasik yapıyı sürdüren cemiyetlerde kültür değişmeleri yavaş yavaş seyretmekte ve bünyede fazla tahribat yapmamaktadır. Cemiyetteki aydın-halk ikiliği ve kültürel değişimin aceleci bir dayatmacılıkla gerçekleştirilmek istenmesi, ona göre başarısızlığın temel sebebidir.

Sosyoloji, tarih, sosyal psikoloji ve tasavvuf üzerine kıymetli eserler verir. İslam’ın Bugünkü Meseleleri kanaatimce Erol Güngör’ün en önemli eseri. Bu eserinde 19. yüzyıldan sonra Müslümanların ‘İslam Medeniyeti’ perspektifinde ortaya koyduğu yorumun uzun uzun tahlili vardır. Bu tahliller neticesinde yazar, böyle bir yorumun artık çöktüğünü, modern hayata uygun bir hukuk sisteminin yeniden üretilmesiyle temel problemlerin çözüleceği sonucuna ulaşır. Ayrıca içtihat kapısının kapanmış olduğu söylemini sert bir şekilde eleştirerek, kapının her çağda açık olduğunu ifade eder. 20. yüzyıl ve devamının İslam prensiplerine çok geniş bir uygulama sahası sunduğunu belirtmesi de ayrıca altı çizilecek bir husustur.

Devamcısı Olmayan Bir Münevver

Üniversitede Sosyal Psikoloji dersleri verir. Tarihte Türkler isimli eseri ile kendisinin tarihe olan vukufiyetini gösterir. Sosyoloji birikiminin berraklığı her halinden bellidir. İslam’ın Bugünkü Meseleleri’nde hem İslam tarihine, hem modern batıya, hem de küresel mevzulara olan hakimiyeti rahatlıkla müşahede edilir. İslam Tasavvufunun Meseleleri adlı eserinde Kelam, Fıkıh, Hadis ve Tefsir gibi dini ilimlerle de ne kadar ilgili olduğunu ve bunlardan hareketle beşeri ilimlerin tetkikini nasıl yaptığını görüyoruz. Sosyal ilimlere karşı sergilediği yaklaşımın malesef devamcısı çıkmaz.

Eserlerinin genelinde esen hava, Türk toplumunun Tanzimat’tan bu yana yaşadığı kimlik sorunu (özellikle Doğu-Batı ikilemi) ve kültür buhranı üzerinedir. Kısa sayılabilecek bir ömürde fazlaca telif eser ve tercüme eser bırakmıştır. Ayrıca onlarca makalesi (birçoğu bilimsel) ve yüzlerce gazete yazısı mevcuttur.

Ahmet Turan Alkan, Erol Güngör’ün kendisi için en önemli vasfının Türkçe’yi çok güzel kullanması olduğunu belirtir. Erol Güngör, akademidekilerin cümleleri uzatarak konuyu karmaşıklaştırma eğilimine kapılmaz. Bir profesör olan Güngör’ün eserlerini Türkçe bilen herkes rahatlıkla anlayabilir. Turan Alkan’a göre, Erol Güngör’de “felsefe tarihinin güç kavranır tabiattaki bir müşkülünü gazete okuyucusuna anlatabilen bir lisan kimyasının terkibi” vardır. Beşir Ayvazoğlu onun eserleriyle ilgili şöyle der: “Onun yazdıklarını okurken, zihnimdeki karanlıkların önce yavaş yavaş ağardığını ve sonra kuvvetli bir ışıkla silindiğini hissederdim.” Onun Türkçe’sinin kudretini yaptığı tercümelerde de rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

Erol Güngör’ün üslubunda garip bir sürükleyicilik vardır, hükümleri itici değildir, dışlamaz, çağırır; birikimini, yol azığı gibi kolayca paylaşırken bedel istemez. Akıldanelik etmez, izah eder. Kestirip atmaz. Bilgi ile yoğunlaştırdığı mantık basamaklarını tek tek gösterir. Tribünler için değil okuyucusu için yazar. Etrafındaki bazı gönüldaşları tarafından “Osmanlıcı” ithamıyla zemmedilir. Sadece 9 ay rektörlük yapabilir. Onun değerini bilen birçok yazar bugün, vefatından 30 yıl sonraki Türkiye’ye dair düşüncelerinin neler olacağını merak ettiklerini belirtirler.

1983 yılında, 45 yaşında vefat eder. Rabbimiz gani gani rahmet eylesin.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.