Son araştırma ve keşifler öyle bir âlem buldu ki, iğne deliğinden birkaç tanesi bile birlikte geçebilen ‘deveden cüsseli’ mikroskobik hayvancıklar yaşıyorlardı.

Kur’ân, tarifi ve tabiri mümkün olmayan boyutlar üstü ilahi bir nağmedir. Her zamana, her mekâna ve her insana hitap ettiği gibi; her okuyuşta farklı bir makam ile okunup, kalplerde yeni sırlı dehlizleri açması ve harflerinin arasındaki her anlamla yeni manalar kazanması da Kur’ân’ın belki onlarca boyuta ve uzaya ve belki âleme hitap ettiğini göstermektedir. Albert Einstein’ın kâinatı ve insanlığı uzay-zaman gibi dört boyutlu bir mekânla sınırlandırması şöyle dursun; Kur’ân pınarından gelen tek bir harfin, akleden kalplerde açtığı onlarca boyut içerisinden gelen ilhamlardır, bilimi, teknolojiyi ve takriben medeniyeti ‘milenyum’ tabir edilen gelişmişlik düzeyine ulaştıran…

Kur’ân, bilim kitabı olmamasına rağmen; bazen öyle ilhamlara medar olur ki, yirmi bir yüzyıldır kâinatın genişlediğini ve tek bir noktacıktan zuhur ettiğini bulamayan insanlık, bunu Kur’ân’da bin dört yüz yıldır okuya gelmiştir. (ZÂRİYÂT: 47) Aynen öyle de bazı ayetler vardır ki, söylediği anlamın belki ötelerinde yine bilimin ve ilmin ulaşabileceği yıldızları göstermektedir. Cehennemi anlatıp, inananları sakındırırken kullandığı ‘’Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine yeni deriler vereceğiz….’’ (Nisâ: 56) uyarısı, günümüz bilim çağında ‘Deri Bankalarının’ kurulmasına ve ileri derece yanıklara sahip insanların yine kendi derileriyle tedavi edilmesi mucizesine sırlı bir müjdedir. (Richard J. Kagan. Human Skin Banking. Clin Lab Med. 2005)

Yine bu boyutta seyrederken Kur’ân’ı, başka bir ikaz cümlesi göz kırpıyor sanki paralel evrenler ötesi bir makamdan… ‘’Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara, göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız.’’ (A’raf: 40)

Elbette bir iğne deliğinden bir ‘devenin’ geçmesi olası bir durum değildir; belki zaten bu olası olmayan durumdan dolayı Kur’ân, kesin bir hükümle noktayı koymuştur. Ama acaba ‘iğne deliğinden geçebilen boyutlarda hangi canlılar vardır?’ sorusu da akla gelmiyor değil. Belki bir ‘deve’ iğne deliğinden geçemezdi; ama son araştırma ve keşifler öyle bir âlem buldu ki, iğne deliğinden birkaç tanesi bile birlikte geçebilen ‘deveden cüsseli’ mikroskobik hayvancıklar yaşıyorlardı.

Bu hayvancıklardan bazısı var ki aslında her gün bizimle birlikte yaşamaktalar. Evimizde, yatağımızda, soluduğumuz havada yani bizim bulunduğumuz her yerde ‘temizliği’ kaderlerinde düstur edinen ‘Mayt’ isimli sayısız canlı yaşamakta. Ölmüş derilerimizle, bakterilerle ve daha nice mikroplarla beslenebilen bu canlıyı eğer birazcık büyük bir boyutta halımızın üstünde gezerken görseydik, fareleri görüp çığlık atan insanlar gibi olmaz; hemen orada bayılıp kalabilirdik (Beyza Karaöz. Görünmeyen Temizlikçi Örümcekler. Genç Bilim. 2013)

Son zamanlarda, NASA’nın dahi üzerinde uzun araştırmalar yaptığı, hâlâ ‘uzaydan geldiği’ düşünülen ve bir iğne deliğinden geçebilen ‘deve’ misali bir hayvancık daha bulundu. ‘Tardigrade’ ismi verilen bu canlı iğne ucunun dahi hiçbir uzvuna giremeyeceği bir boyutta, öyle nazik ve ince bir sanat ile yaratılmıştır ki mikroskoptan baktığınızda gözle görünmeyen bir canlı olduğuna inanamazsınız. On yıllarca susuz ve besinsiz yaşayabilen, yakıcı ve dondurucu soğuklara karşı dayanabilen ve öldürücü radyasyonlara maruz kalsa bile hayati fonksiyonlarını sürdürebilen bu ‘uzaylı’ canlı, başka bir gezegenden dünyamıza gelse bile onu yaratan bir Sanatkârın olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. (Tardigrade in moss. Apod.nasa.gov)

Evet, belki hiçbir zaman Allah’ın varlığının delili olan böyle ayetleri gören insanlar, iğne deliğinden bir ‘devenin’ geçebildiğini göremeyecekler. Ancak akleden kalpleri hâlâ atan ve nefes alan Müslümanlar, Kur’ân’ın yıldızları ya da gözle göremediğimiz bu canlıları değil; kendilerini hitap aldığını duyduğu müddetçe, sırlar ve ilhamlar sınır tanımayacaktır. Marifetullah odur ki, Allah’ın muhabbetine doyamayan her kâşifin nimetlendiği bir deryadır. Bu minvalde Kur’ân’daki her harf, belki gizli kalmış bir marifetin göz kırpması; belki yıldızların parlaklığındaki küçük bir değişiklik ve belki yeni bir ‘Büyük Patlama’nın’ habercisi niteliğinde olabilir…


Cihan Taştan'ın Yazısı.