Gömüldüğünüz Ekranlar Sabun Köpüğü Olmasın Sakın!
Önce televizyon ekranları zamanımızı çaldı, sonra bilgisayar ekranları cezbetti bizleri ve önünde esir etti. Şimdi de telefon ekranlarında, içinde kaybolduğumuz bir dünyada yaşıyoruz adeta. “Sürekli bağlantılı” olma halimizi “İnternet Bağımlılığı” kitabının yazarı klinik psikolog Mehmet Dinç’le konuştuk…
Büyüğünden küçüğüne, akıllı telefonlara tutulduk adeta. Başımız telefonlardan kalkmıyor, internet vesilesiyle her an “bağımlı ve bağlantılı” bir hayat sürüyoruz. Normal bir durum mu yoksa ciddi bir tehlikenin eşiğinde miyiz?
Akıllı telefonlar ve yeni nesil teknolojiler hayatımıza çok hızlı bir şekilde girdi ve bütün dünyada teknolojiyi kullanan insanların hayatını ciddi anlamda değiştirdi. Bu değişimin verdiğim bir şaşkınlık ve ne yapacağını nasıl kullanacağını bilememe hali var. Söz konusu durum bireyler için de toplumlar için de geçerli. Bu şaşkınlık süreç içerisinde alışmaya, doğru ve etkili kullanmaya dönüşürse problem yok ancak kontrolün kaybedilip bireye, bireyin ilişkilerine ve hayatına zarar vermeye başladıysa o zaman ciddi bir problemden bahsedebiliriz. Bugün halen bireyler ve toplumlar söz konusu teknolojik değişime ya da daha doğru bir ifadeyle devrime alışmaya çalışıyorlar. Ancak bu süreçte devlet ve sivil toplum eliyle doğru ve etkili teknoloji kullanımı konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmaları yapılmazsa fayda zarara dönmeye çok müsait.
Elimizdeki telefonlar vesilesiyle her an onlarca bildirime maruz kalmak ne gibi olumsuzluklar doğurabilir sizce?
Her an onlarca bildirime maruz kalmak ya da aynı anda birden fazla işi yapabilmek teknolojinin yerlisi olan yani teknolojinin hayatın her alanında olduğu bir dünyaya doğan yeni nesil için yaygın bir durum. Çoklu dikkat olarak da adlandırılıyor bu durum. Faydalı olduğu yanları var şayet kişi önemsiz işler yapıyorsa. Ancak önemli ve dikkat gerektiren işler söz konusu olduğunda ciddi anlamda zararlı bir durum ortaya çıkıyor. Çünkü çoklu dikkat, aynı anda bir konuya dikkati yoğun bir şekilde vermeye mani oluyor ve aynı anda birden fazla konuya yüzeysel bir dikkat verme imkanı sağlıyor. Dediğim gibi günlük, önemsiz işlerde bu işe yarar bir özelliktir ancak dikkat gerektiren önemli işlerde ya da insani ilişkilerde işin ve ilişkinin doğasına zarar verebilecek niteliğe sahiptir.
Sizce gençler hangi ekranda daha çok vakit geçiriyor? Televizyon, bilgisayar, telefon?
Ağırlıklı olarak bilgisayar ve telefon. Televizyonun işlevini bilgisayar yerine getirmeye başladığında televizyonun, televizyonun işlevini akıllı telefon ve tabletler yerine getirmeye başladığında bilgisayarların kullanımı azaldı. Şu an en çok akıllı telefonlar ile vakit geçiriliyor.
Bir insan “akıllı” telefonunu ölçülü mü ölçüsüz mü kullandığını pratik yoldan nasıl test edebilir?
Kullanım süresi ve amacı hiç şüphesiz önemli bir ölçü. Yani bir insan 24 saatin bir iki saatinden fazlasını eğlence ya da vakit geçirme amaçlı veya profesyonel işi haricindeki sebeplerle teknolojik aletlerle beraber geçiriyorsa bir sorun ihtimali söz konusu. Bu süre 3-4 saati geçtiğinde kesin bir sorun var. Ancak hastalık olarak kabul etmek için 7-8 saati bulması lazım.
Sosyal medya üzerinde bitmek bilmeyen tartışmalar ve mücadeleler sürüyor. Ve çoğunlukla genç insanlar bu konularda öncü oluyor, epey vakit harcıyor, güç sarf ediyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu? Bu tutkuyla yatıp kalkanlara neler söylemek istersiniz?
Sosyal medya insanların kendini ifade mecrası olarak önemli bir boşluk dolduruyor, insanların kendilerini ifade imkanı bulamadığı şehir hayatında böyle mecralara ihtiyaç had safhada tabi. Ancak bilinmesi gerekir ki özellikle dediğiniz gibi bu mecralarda uzun saatleri ve enerjilerini harcayan gençler için özellikle bu tür mecralar maalesef popüler tabiriyle sabun köpüğü gibidir. O an ne kadar büyük, güzel, ihtişamlı görünürse görünsün hemen söner, biter. Dolayısıyla bireyler kendilerini ifade için daha sağlıklı ve kalıcı mecralar bulsalar emekleri de vakitleri de enerjileri de ziyan olmamış olur. Tabi bunun bir parçası olarak sosyal medya kullanılabilir ancak bir parçası olarak tamamen değil. Diğer taraftan insanlar sosyal medyada akıllarına geleni hiç bir süzgeçten geçirmeden mantık süzgecine ahlak süzgecine sokmadan olduğu gibi yazıyorlar. Ancak ortamın sanal olması insanların da sanal olduğu anlamına gelmez. Yazanların yazdıklarıyla ilgili sorumlulukları var. Bu sorumluluk çerçevesinde sosyal medya kullanılmalı.
Birkaç dakikada bir telefon ekranına bakma isteği duyan insanlara sık sık rastlar olduk. Neyin nesidir bu? Bir takıntı mı, bağımlılık mı yoksa yeni bir hastalık türü mü? Ne yapmak gerekiyor bundan kurtulabilmek için?
Bu durum son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız şartlanma ile ilgili bir durum. Sıklığına ve insanı ne kadar işlevsiz ve verimsiz kıldığına bağlı olarak ciddi anlamda sorun olabilir. Bundan kurtulmak için davranışın dürtüye dönüşmesini engellemek, dürtüye dönüştüyse de dürtü kontrolü üzerine çalışmak gerekiyor. Tabi burada bir bireyin hangi ihtiyaçla devamlı telefonunu kontrol ettiği üzerinde de durmak gerekir ki makul bir sıklığın üzerinde kontrol ciddi anlamda bir boşluğun ifadesidir, kişide hangi boşluğa denk geldiğinin bulunması gerekir.
Açıklamalarınız üzerine “benim telefonum benim kararım” diyerek size tepki gösterenler çıkarsa, nasıl cevap verirsiniz?
Hiç cevap vermem. Tabi ki yetişkin bir insan hayatını bir telefon etrafında döndürmek istiyorsa bu onun seçimidir. Hayatını ve kendini nasıl konumlandırdığını gösterir. Ancak bunu sorun olarak yaşadığını fark ettiyse o zaman o kişiye yardım etmek mümkün olabilir. Bununla beraber çocuk ve ergenler için aynı durum söz konusu değildir. Çocuk ve ergenlerin korunmasını ve zarar görmemesini sağlamak devletin ve ailelerin görevidir. Dolayısıyla çocuk ve ergenler söz konusu olduğunda benim telefonum benim kararım durumu söz konusu olmaz.
Akıllı telefonlar insanlar arası ilişkileri de epey zedeledi. En koyu muhabbetlerin arasında, bir bakıyorsunuz ellerde telefon, başka dünyalara dalınıyor... Buna bir çeşit, topluluk içinde kulaktan kulağa konuşmak diyebilir miyiz?
Bu bir ilişki kusuru. İlişkinin ve karşıdaki kişinin önemsenmediğine dair bir işaret aslında niyet ve düşünce öyle olmasa da. Duygusal zekanın yeterince gelişmemiş olmasının ya da kendini ve uğraştığı işlerini olduğundan büyük görme yanılgısının bir sonucu diyebiliriz.
“Kendimi çok yalnız hissediyorum, sosyal medyaya içimi döküyorum” diyenler epey fazla. Bir rahatlama yöntemi olarak iyi yapıyorlar mı sizce?
Sosyal medyayı bir rahatlama yöntemi olarak kullanıyor insanlar ancak bu sağlıklı bir kullanım değil. İnsanlar yalnızlığı bir sorun olarak görüyorlar bu birinci problem yani yalnızlık bir sorun mudur veya ne zaman sorun olur? Maalesef makul ve olması gereken bir sürede bile çoğu insan yalnız kalmaya tahammül edemiyor. Bir diğer problem sosyal medya insanın bu ihtiyacını karşılayacak mıdır? Aç bir insan toprak yese de doyar, yaprak yese de ancak ne kadar sağlıklıdır toprak ya da yaprak yemek. Aynı bunun gibi bireyin yalnızlık hissettiğinden dolayı sosyal medya üzerinden ihtiyacını karşılamaya çalışması kısmen ihtiyacını karşılamış olsa bile ne kadar sağlıklıdır. Son olarak da bu şekilde kendini ifade ettiğini hisseden insanların belki en büyük sorunu sebebe değil sonuca odaklanıyor olmalarıdır. Yani sosyal medya üzerinden bu ihtiyacını karşılamamış olsa düşünüp neden yalnız kaldığı veya yalnız kalmanın kendisi için neden sorun olduğu üzerinde durabilir, tespit ettiği sorunlarla ilgili çözümler üretip uygulayabilir. Fakat sosyal medya üzerinden ihtiyacını karşıladığı için söz konusu soru ve sorunlarla alakalı bir farkındalık, bir değişim, bir dönüşüm yaşamadan yıllarını boşa tüketmiş oluyor. Söz konusu soru ve sorunlar ise çözülmüyor, ortadan kalkmıyor bilakis çok kısa süreli olarak ertelenmiş olsa bile büyüyerek devam ediyor.
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.