“Dünyadaki Cehennem” başlığını atarak başlamış yazısına Aslan Yıldırım isimli okurumuz. Yazısı genel olarak insanî bir duyarlılığın yansıması. Böylesi sorumluluk bilinci ile yazılmış yazıları önemsiyorum. Ama bu ay biraz cümlelerin arasına girerek, nerelerde hata bulunduğunu göstermeye, daha doğru bir yazının imkanlarını birlikte görmeye çalışalım niyetindeyim. Hazır, Eylül ayındayız yani benim doğduğum ayda, yani ayrıntı burcunun ayı.

Başlık için iyi bir başlık diyebiliriz. Birazdan Guantanamo’dan bahsedecek arkadaşımız. Uygun. Guantanamo Cehennemi de denebilirdi. Kimi okurlarımız “fakat yeryüzünde bir mekan için cehennem demek caiz midir diye itiraz edebilir; bu arkadaşlarımıza insanların kimi zaman kelimeleri mecaz anlamda kullandıklarını göz önünde bulundurmalarını söylemek isteriz.

Mecazla Hicaz’a gidilir mi?!

Bunu hatırımızda tuttuğumuz takdirde bir çok gereksiz çıkış ve itirazdan kurtulup insanların maksatlarını daha da anlayabilir, onlarla ortak bir dil geliştirebiliriz. Tarihimiz insanların mecazen kast ettikleri anlamları ıskalayan ve insanların başına bin bir türlü tatsızlık açanlarla doludur!

Geçelim yazının ilk paragrafına.

“Evet Guantanamo Kampı’ndan bahsediyorum.Masum ve terörist damgası vurulmuş insanların bulunduğu bir yer.İnsanlığın hiç uğramadığı ve insanlığın olmadığı Dünyanın öteki yüzü.Yapılan işkenceler ve sonu gelmeyen tecrit ve hücre cezaları...”

Yazıya “evet” kelimesiyle başlanmasının çok makbul karşılanmadığını söylemeliyim. Bu “evet” radyo konuşucularının, sunucularının söyleyeceği şeyin gerekliliğini tam ortaya koyamadıkları durumlarda sarıldıkları bir “evet” vardır; biraz onu andırıyor!

Bu söylediğimden evet ile yazıya başlamak her zaman kötüdür, kusurdur anlamı çıkarılmasın. Zira yeri gelir Evetleri peşpeşe kullanarak, anlamı, ifade gücü te’kid edilmiş, kuvvetlendirilmiş gayet sanatlı bir yazı kaleme alabilirsiniz.

Noktadan sonra boşluk bırakmamak caiz değil!

Aslan’ın yazısına dönelim, İlk cümlede noktadan sonra bir harflik boşluk bırakılmadığını görüyorum. Bu bilgisayarla ilk tanıştığımda, bilgisayarda yazı yazmaya çalıştığımda benim de düştüğüm bir hata idi. Sonraları çıkardığım dergilerde yazıları tashih ederken noktadan sonra boşluk bırakılmamasıyla karşılaştığımda fena halde kızardım! (Tashih iki “h” ile yazılıyor ve sahih kelimesi ile aynı kökten olup düzeltme anlamına geliyor, bu ayrıntı yazı ile irtibatını güçlü kılmak isteyenlerin bir şekilde bilmesi gereken bir ayrıntıdır. Tashih yapanlara musahhih denir ve bu işi layıkıyla yapanlar alnı öpülesi insanlardır, belki de eli öpülesidirler... Bizim dergide bu işi Süleyman Ragıp kardeşimiz yapmaktadır, onu kızarık yanaklarından öpüyorum!)

İkinci cümlede bir karışıklık görüyorum. Guantanamo’nun masum insanların bulunduğu bir yer olduğunu ve bu insanlara terörist damgası vurulduğunu öğreniyoruz bu cümleden ama bu tabii benim iyi niyetli okumam. Cümleyi bir de siz okuyunuz! Neymiş; “masum ve terörist damgası vurulmuş bu insanlara.” Elbette arkadaşımız bu masum insanlara terörist damgası vuruldu demek istiyor ama cümle bize bu insanlara hem masum damgası vurulduğunu hem de terörist damgası vurulduğunu söylüyor.

Ve’lere dikkat!

Aslan arkadaş elbette bunu söylemek istemiyordur. O zaman daha da dikkat! Bir yazar demek istediğini diyebilmelidir, araya koyduğu “ve”nin anlamı bozduğunu fark edebilmeli, daha doğru bir cümle kurabilmelidir!

Okumaya devam edelim: “Artık insanlara saygı gösterilmesini geçtik dinlere karşı saygıları olsun istiyoruz bir Kuran-ı Kerimi alıp ta yere atıp basmak çok büyük bir saygısızlıktır.Evet bunu Guantanamo’da askerler yapıyor...“

Bu paragrafta kaç yanlış bulduğunuzu merak ediyorum. Ben şöyle üstünkörü baktığımda yedi tane buldum. Biraz daha bakınsam üç beş tane daha çıkacak gibi.

İnanç mı önemli insanlık mı?

İlkinden başlayalım: insanlara saygı gösterilmesini geçip dinlere karşı saygıları olsun istemek! Burada bir hümanist bize önce insanlık, din ikinci planda gelir deyip cümleyi “dinlerine saygı gösterilmemesini geçtik bari insanlıklarına saygı gösterin diye kurmamızı isteyebilir. Oysa Aslan şöyle dese bir hümanist bile buna bir şey diyemez: Artık insana saygı gösterilmesini beklemeyi geçtik inançlarına bari hakaret etmeseler. İnanç daha içte olan bir şey olduğu için ona müdahale etme hakkını kendine bulmak zulmün daha ileri boyutudur! Fakat bunu daha doğru ifade etmelidir!

İkinci yanlış: istiyoruz kelimesiyle cümle bitiyor ama nokta konulmamış.

Üçüncü ve dördüncü yanlış: Kur’an-ı Kerim’in yazılışında iki yanlış birden görüyoruz. Kesme işaretleri konulmamış, “Kuran-ı Kerimi” şeklinde yazılmış. Aslında bu latin alfabesinin kullanımı ile ilgili bir sorun. En doğrusu bin yıldır yaptığımız gibi Kur’an harfleri ile Türkçeyi yazıvermek. Latin alfabesinin aslında İncil’in alfabesi olduğunu fark etmem Üstad Sezai Karakoç’un bir yazısıyla olmuştu. Neden Kur’an’ın alfabesi değil de İncil’in alfabesi kullanılıyor?! Kullanırken de yanlışlıklardan çıkamıyoruz bir türlü.

Gelelim beşinci yanlışa: Kuran-ı Kerimi alıp ta yere atamayız! Alıp da atabilirsiniz belki ama bence atmasanız daha iyi olur! Alıp da okuyunuz derim! Oturup Kur’an’dan ders yapınız, sohbet ediniz! Sözü dolaştırıyor, bir yandan da sevgili editörüm gibi arada nasihatlar da veriyorum ama asıl işaret etmek istediğim ayrı yazılması gereken de, da diye bir şey vardır Türkçede arkadaşlar; ayrı yazılan te, ta yoktur! Ünsüzler de sertleşebilir ama tutup da ayrı yazılası de’yi “tutup ta” diye yazarsanız yanlış yazmış olursunuz. Hele hele “tutupta, alıpta” yazarsanız “hayda bree!” derim!

Alıp ta/ Alıp da!

Altıncı yanlışa geliyoruz: Kuran-ı Kerimi alıp ta yere atıp basamazsınız! Bunu Amerkan askerleri bile yapmaz! Şunu yapabilirler: Kur’an-ı Kerim’i alıp da yere atıp üzerine basabililer! Aslında yere atıp değil de yere atarak üzerine bassalar iki tane “-ıp” kulağımızı tırmalamaz! Yapılan işi doğru ifade etmekte fayda var.

Yedincisi, son cümledeki evetten önceki noktadan sonra boşluk bırakılmamış. Bunu yukarda da söylemiştik. Her seferinde söylememeyi tercih edeceğim bundan sonra.

Diğer paragrafa geçiyorum:

“Oradaki masum mahkumların namaz kılmalarına ve kuran okumalarına saygı göstermeleri lazım fakat bunu da yapmıyorlar Amerikalılar’ın tek amacı suçsuz yere insanlara acı çektirmektir.Guantanamo cehenneminde gösterilen bir diğer acı ise ezan okunduğu zaman ezanla birlikte Amerikan ulusal marşının da beraber çalınmasıdır fakat Amerikan marşının sesi daha çok baskındır...”

Aslan arkadaşımız noktalamaya pek dikkat etmiyor anlaşılan. “Yapmıyorlar” kelimesinden sonra nokta göremiyoruz. Noktayı göremeyince büyük harfle de başlanamıyor! Fakat burada Amerikalılar yani bir özel isim durumu olduğu için büyük harf kullanılmış. Diyorum ya bunlar latin alfabesinin doğurduğu problemler. Bazı alfabeler biliyorum ben, yazarken büyük harf küçük harf sorunu yok! Ne güzel!

Bir şey var, onu vallahi billahi söylemezsem içimde kalır! Adam dinî konularda yazı yazıyor, ikide bir büyük harf kullanıyor. Sevdiği büyük zatların sıfatlarını yazarken dahi büyük harfle yazıyor. İşi o derece abartmamak lazım! Örnek vermek isterim ama örnekleri siz bulun bence. Alın elinize büyük zatlardan, alimlerden bahseden eserleri, yazıları bu gözle bir bakın; bol bol göreceksiniz bu keyfiliği!

Bu paragrafta bir anlatış bozukluğu daha var. Amerikalıların Guantanamo’daki tek amacı suçsuz yere insanlara acı çektirmek değildir! Biraz daha düzeltelim; suçsuz insanlara acı çektirmek de değildir! Suçsuz insanlara acı çektirdikleri doğrudur ama bu bir amaç değildir! Amaçlarının belki suçluları cezalandırıyoruz havası vererek Dünyada Müslümanların potansiyel suçlular olduğunu zihinlere yerleştirmek olduğunu söyleyebiliriz!

Beraber mi birlikte mi?!

“Suçsuz yere” derken sebepsiz yere mi demek istemiştir Aslan arkadaşımız, bilemiyoruz! Ezanla birlikte Amerikan ulusal marşının da beraber çalınmasıdır” derken “beraber”siz de cümle anlamından bir şey kaybetmez. Belki ezanın çalınması mümkün müdür, bu akıllara gelebilir, zira cümledeki ortak fiil “çalınmak”. Ezan okunur, çanlar çalınır, milli marş da çalınabilir. Ezan müezzin tarafından okunmayıp müzik setinden, teypten, kasetçalardan cd veya kasetle veriliyorsa o zaman “ezan çalmak” diye bir fiil icad edilmiş olur mu, o kadarına da girmeyeyim.

Guantanamo cehenneminde bir acı gösterilmemektedir cümleden anladığım kadarıyla. Bir acı yaşatılmakta, bir zulüm sergilenmekte olabilir ama acı gösteriliyor mu, orada yaşananlar Dünya kamuoyuna ne kadar gösteriliyor, ne kadar yansıtılıyor bilemiyorum. Genel olarak bildiğim kamuoyundan ordaki zulümlerin saklandığıdır!

Aslan ne mübarek bir kardeşimiz!

Aranızda “Asım Ağabey, bu Aslan arkadaştan alıp veremediğiniz ne var, ne yaptı ki bu kadar ince eleyip sık dokudunuz?” diyenler olabilir. Aslan kardeşimiz gerçekten bizi bağışlasın, hiç öyle bir niyetimiz yok. Aslan’ın yanlışlarında kendi yanlışlarınızı görebilesiniz diye yazdım bunları bu kadar. Fakat, ya bundan sonra kimi okurlarımız yazı, şiir göndermeye korkarsa demeden de edemiyorum.

Bu ay sadece bir yazıyi irdeleyebildik. Onun da ancak yarısını irdeledik. Mustafa Türkmen, Firdevs Kapusızoğlu, Safa Bıyık, Hüseyin Eylik, Mahmut Demir, Fatma Nur Can, Hatice Kübra Ölmez isimli okurlarımızın yazılarına ise yer kalmadı. Onlardan da bizi bağışlamalarını diliyorum. Üniversite sınavını kazanan okurlarımız yeni ortamlarını hayırlı, bereketli kılarlar inşallah! Keşif ödevi! Ömrünü artık yeni bir şehirde geçirecek olanlar şehirlerindeki büyük insanları, kültür adamlarını keşfetmeyi ihmal etmesinler!

Selam ile!


Asım Gültekin'ın Yazısı.