Gerçek Neydi? Ne Oldu?
Umut Aras
"Modern çağın gerçeği nedir?" diye bir soru sorulsa her halde bu soru karşısında çok azımız sükût halinde kalır. Asrın gerçeklerinden biri de bu ya, bilmeyeni bile; bilgin statüsünde konuşan biri yaptık. Kelamına “Oku” diye başlayan alemlerin Rabbine hamd olsun. İnsanı yaratıp ona gerçeklik veren ve yine onu mesul kılarken kendi gerçekliğinden koparmayan Allah`tır (c.c). Yaratıcının kuluna karşı tutumu budur çünkü onun istediği gerçek bir kulluktur.
Bir hayatın bitişini, o hayatın başlangıcı belirler. İnsanı ele almaya çalışalım. İnsanın nasıl olduğunu ortaya koyan sayısız materyal olmasına rağmen, ne olmadığına dair pek az bilgimiz var. Klasik bir mantıkla yaklaşan birinin burada soracağı bir soru oluşur. Bir şeyin tamamından ne olduğunu çıkarırsan, geriye ne olmadığı çıkmaz mı? Evet, ne olmadığı çıkar: şayet söz konusu olan şey sadece maddenin sınırlarına mahkûm olan bir nesne ise.
Ruhun ve bedenin muhteşem sentezi olan insan değilse konu işte tamda bu noktada insanın nasıl bir yapıya sahip olduğu gibi bir soru doğar. Acaba her insanın fırsatını bulduğu her durumda övdüğü ve benim de elimde olmadan bahsettiğim bu muhteşem varlık nasıl yaratıldı, hamuru neyden meydana geldi? Âdemin önce kuru bir balçıktan şekil alıp daha sonrada Âlemlerin Rabbi tarafından ruh üflenip var kılındığı(15/28,29) gibi ontolojik bir haberi Allah bize bildirmiştir. Buradan hareketle diyebiliriz ki insanın varlığı bir tamın iki ayrı norma sahip parçasından müteşekkildir. Varlığını bulmuş insan asla sadece parçalardan hareketle tanımlanmaz. Aynı şekilde bütünden parçalar çıkarılarak ta tam manasına kavuşmaz. Parçalar bütünü oluşturduğu gibi bütünsüz parça mutlak insan varlığının tanımı için yetersiz kalır. Tanımı biraz açmamızın nedeni müthiş derecedeki öneminden kaynaklanmaktadır. Tarihin çok çarpıcı bir şekilde bize öğrettiklerinden bir tanesi de hakkıyla yapılmayan bir tasvir, mevcut tanıma bağlı kalınarak yapılmış tüm çabaları beyhude kalmaya mahkûm eder.
Ruh ve beden, madde ve mana, akıl ve kalp bunlar insanın gerçekleridir. Zaman orta çağ denilen zaman. İslam âlemi kısmen, bundan beri de olsa tüm toplumlar dünyayı ruhlar âlemine çevirmiş, klanların başlarını çekenler insanlara olmayan masallar anlatıp duran anlattıkları tüm mistik öğeleri biraz da kendi şahsına katan insanlar olmuştur. Tabi bu yoğun ruhi asırlar diyalektik bir şekilde kendi antitezini oluşturmuştur.
Ardından gelen asırlar ve getirileri bunca zaman inkâr edilen ve insandan uzaklaştırılan maddeye ve bedene bağlanmış ki beden tamamen tek söz koyucu olmaya başlamış. Yeni anlayışa göre maddeyi ısmarlayanlar gerçeğin tek mefhumlarıdır. Sözün sahibi olması gerekenler ise materyalist görüş ve onun tüm türevleri olmalıdır. Birbirine nispet edercesine yeni bir inkâr. Yok sayılmaya başlananın yerini sahte varlıklarla doldurma dönemi. Ruhu ve mistizmi putlaştıranlar bu sefer bedeni ve maddeyi putlaştırmaya başlamışlardır.
Tüm bu algı yanılmalarının nedeni ne idi. Galiba Âdemoğlu hayatına ve şahsına yön veren sistemleri oluştururken kendi gerçeğini (insanın gerçekliğini) hep unuttu. Bazı asırlar bir parçasının ruh; bazı zamanlar bir parçasının beden olduğunu yok saydı. Gel gelelim meleklerin zamanını 21.yy diye attıkları kendi çağımıza, sınav anını yaşayan kendi şahıslarımıza. Çağrım, bilse de bilmese de kendini gerçekleştirmenin tek yolunun Müslüman olmakta olduğunu anlayan tüm insanlara. Biz tek başına ne ruhun çocuğuyuz ne de bedenin. Zira beden imarın aracı iken ruh ıslahın aracıdır. İmardan ve ıslahtan sorumlu olan insan için. Bizler kendi çağımızın Müslümanlarıyız. 1000 yıl öncesinin hatta 100 yıl öncesinin Müslümanları değiliz.
Elbette şimdinin insanı bu gün yetişmiş bir ağaç değildir onun kökleri tarihin başlangıcında yatmaktadır. Bu günün adamlarıyız çünkü zamanlar ve mekânlar üstü İslam’ın bizim vesilemizle yeşertmesi gereken bu zaman ve bu mekândır. Yeniden dirilişe getirilen tüm çözümler bu çağın hastalıklarına çözüm bulmalı olmayan bir hastalığa derman teşkil etmemelidir. İnsanın gerçekliğini zindana atan bir dava ne ÂLEMLERİN RABBİNİN istediği nede ALLAH RESÜLÜNÜN anlattığı bir dava değildir. Zaman, yaratıların yaratıldığını unuttuğu, varlığının meydana gelmesinde zerre kadar tasarrufunun olmadığını bile bile ona verilen hayatın kurallarını kendisinin koymaya çalıştığı insanların unuttuklarını onlara hatırlatma zamanıdır. Zaman, insanın aslında insan olmadığını, onun kendi hayal gücüyle oluşturduğu bir kukla olduğunu, Allahın ideal tip olarak bize gösterdiği Müslüman’ın bu olduğunu sananlara zannettikleri gibi olmadığını hatırlatma zamanıdır. Gerçekliğin kendi gerçekliğiyle. Bi-İSMİLLAH diyen, ona tüm benliğiyle iman etmiş bir gençlik olarak…
GENÇ'ın Yazısı.