Ekranlar Kararınca Kıyamet Kopmayacak!
Hikmet Sami Ay
“İçinizdeki Öküze Oha Deyin”, “Öğlen Namazına Nasıl Kalkılır?” “Yılgın Türkler” gibi sıradışı kitapların yazarı olan ve verdiği konferanslarda birbirinden özgün tespitleri bulunan Bülent Akyürek’le ekran bağımlılıkları üzerine konuştuk.
Televizyon ekranı, bilgisayar ekranı derken, şimdi de telefon ekranlarına gömüldük. Bizi sürekli elimizdeki telefon mu kontrol ediyor?
İlk Çağ’da bizi yuvarlak yumruklar, Orta Çağ ve sonrasında ise yuvarlak kafalar idare etti. Yani bakışırken yuvarlak gözlerimize, yumruklarımıza bakardık. Felsefenin yaygınlaştığı, akılcılığın ön plana çıktığı zamanlarda da yuvarlak kafalarımıza bakıyorduk ama yeni yüzyılda sinemanın, televizyonun icadıyla birlikte kare, dikdörtgen bakış açılarımız oldu. Şimdi habere, bilgiye kare, dikdörtgen gazete, televizyon, cep telefonundan ulaşan insanoğlu artık yuvarlak gözlerimize, yuvarlak kafalarımıza bakmıyor! Ekranın, cep telefonunun icadı karenin zaferi, yuvarlağın yenilgisi olmuştur. Şu an yuvarlak mezar taşları yapın onu kimse okumayacaktır inanın.
Kafaya inanç gitti mi yani?
Evet… Haşa, bin kere tövbe, peygamberlik isteyen biri, bilimsel olarak başarıp da kafasını kare haline getirebilirse, dünyanın yarısı o adama inanır, biat eder. Ekran gibi kare kafası olan bir yazara herkes inanır şimdi. Gerçekten…
Daima “bağlantılı ve bağımlı” bir şekilde hayat sürüyoruz, paylaşma çılgınlığı yaşıyoruz. Diğer yandan da gereksiz bilgi bombardımanı altında zihinlerimiz ve kalplerimiz darmadağın oluyor. Bu gibi alışkanlıklardan ve bağımlılıklardan azade yaşayan biri olarak neler söylemek istersiniz bizlere?
Kutsalla ilgisini, bağlantısını kesen her insan, onun yerine koyacak bir bağlantıya muhtaçtır. Dünyada olup biten her şeyden haberdar olan insan kedere kapılır ve daha sonra duymadığı her haberden dolayı üzüntü çeker, eksiklik duygusu yaşar. Facebook ve Twitter’dan hiç tanımadığımız insanların yaş gününü, tatil fotoğraflarını görüyor mesajlar atıyor, yorumlar yazıyor ve mutfaktaki sütü kaynatırken taşırıyoruz…
Mutfaktaki sütü taşırmak deyiminden bir Bülent Akyürek mecazı hissediyorum doğru mu?
Kesinlikle doğru. Burayı açmamız lâzım. Kız istemeye giderken gelin adayı kahve yapar ama oğlan tarafından bir muhbir kahveyi yapan gelinin taşırıp taşırmadığına bakar, veya bir gelini kaynanası süt kaynattırarak gizlice sınardı. Sebebi şudur: Kahveyi veya sütü kaynatırken taşıran insanın kafasında birileri vardır… Toparlayacak olursak; bilgiye hörmet kalmadı. Okuyucu konferansta beni dinlerken bir yandan da Google açıp bilgilerimi sınıyor, yanlışlarımı arıyor. Yahu eğer bir adamın yanlışlarını aramaya geldiysen zaten sen bir şey öğrenemezsin… Oradaki doğrulardan sen yanlışlarını bulmalısın. İnsanlar sanki internet ve cep telefonu taşımakla alime, bilgine, münevvere olan esirliklerinden kurtulmuş sanıyorlar kendilerini. İnternetteki bilgilerle, bağlantılarla yazardan, aydından kopup bağımsızlıklarını ilan ettiler. Âlimlerden koparak bağımsızlık ilan eden insanlar ellerindeki cep telefonuna bağımlı oldular, farkında değiller. Bir alkolik gibi, günde yirmi mesaj, yorum, haber paylaşmayınca elleri titriyor. Nasıl bir bilgi aşkıymış bu… Görenler hepsini aşkla öğreniyor zannedecek. Yazık…
Mektup beklemek, ansiklopedi karıştırmak daha mı iyiydi?
Mektup beklemek postacıyı beklemekti. Postacıyı beklemek, haberi beklemekti. Gelen her mektupta kalpler çarpardı, gurbetin, sevdanın kokusunu alırdık. Mektubu öperken o mektubu yazan eli öperdik. İnsanlar mektup yazarken ağlar, gözyaşları yazıya damlardı. Bende gözyaşlarıyla ıslatılmış mektuplar vardır halen… Kitabımı okuyup hüzünlenen okuyucu mektupları… Şimdi onlarla mailleri, yorumları yan yana koyun ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Ansiklopedi karıştırırken en azından hangi bilgiye hangi ciltten ulaşacağınızı bilirdiniz. Şimdi o bilgimiz de kalmadı. Bilgiye ulaşmak basitleştikçe cahilliğimiz artıyor. Örneğin ben kendi telefon numaramı bilmiyorum ama yeminle yirmi yıl önceki beş on arkadaşımın ev telefonlarının numaraları halen zihnimde…
Kaç saat uyursunuz?
Ameliyattan ameliyata narkoz alınca uyuyorum ben.
İleriye dönük olarak cep telefonları ve internet insanlara zarar mı verecek?
Bakın; hesap makinesi yokken işlemleri kafamızla yapardık, ezberimiz olurdu, ezberi güçlü olan kuşaklardan çok hafız çıktı. Şimdi hesapları makineden yapıyoruz, telefon numaralarını makineler kendisi buluyor, bilgiye oradan ulaşıyoruz. Ezber kalmadı. Yakın zamanda kimse bir şey ezberlemeyecek. Hafız kalmayacak… Çocuklarımız Kur’ân ezberlemeye mecal bulamayacak…
Gereksiz bilgilerle kuşatıldık diyorsunuz…
Gereksiz bilgilerle kuşatılıyorsak bunun ilk sebebi şudur: Birileri bizden gerekli bilgileri unutmamızı istiyor. Kızlarımız internete bakmadan gözleme yapamıyor. E güzel kızım anana sorsana gözleme nasıl yapılır diye? Niye yanındaki ananı geçip internete soruyorsun. Acı çekilmeden, emek verilmeden öğrenilen bilgi haramdır. Helal bilgi internetle olmaz… Annemizden, atamızdan ve hatalarımızdan helal bilgiler edinmeliyiz.
Acı çekmeden öğrenilen her bilginin iki kanadı vardır, uçup gider. Deneyerek öğrenemediğimiz bilgilerden bile tecrübe kalacaktır bizlere, inanın böyle…
Sosyal medyayı ne sıklıkla kullanıyorsunuz?
Mail bakmak, konferans duyurusu yapmak için kullanıyorum. Facebook ve Twitter sayfalarımdan yapıyorum bunu. Bir de yazılarımı yayınladığım www.bulentakyurek.com var tabii…
Sizi en son gördüğümüzde akıllı bir telefona sahip değildiniz. Muhtemelen hâlâ öylesinizdir. Teknolojik ilerlemelere prim vermeyerek bazı şeylerden geri kaldığınızı düşünmüyor musunuz? Ya da gerçekten de akıllı telefonların sağlayacağı imkânlardan yararlanabileceğinize inanmıyor musunuz? ,
Yooo… Benim telefonum çok akıllı. Yes, no… Çalınca “Efendim” arayınca “Selamun aleyküm…” Daha ne olsun? Adres ararken büfecilere soruyorum. Telefondan gelecek bilgi de işime yaramaz zaten… Soruyla alakası yok ama şunu söylemek istiyorum: Artık âlim, Google’da cevabı olmayan sorulara cevap verebilen adamdır. Ben birçok konferansımda öyle dedim: “Bana Google’da cevabı olmayan sorular sorun ki cevap vereyim?” Şaşırıp kaldılar insanlar. Yani artık Google’da olmayan soru bile soramıyorlar, bırakın cevap vermeyi…
Yürürken bile telefon ekranına kilitlen, sosyal hayatta en ufak bir canlılık gösteremediği halde sosyal medyada devleşebilen bir nesille karşı karşıyasınız. Telefonunu elinden alacak olsanız, hayattan koparacağınız ve dünyaya küstüreceğiniz binlerce insan var artık. Nasıl okumak gerekiyor bu tabloyu sizce? Tahlil ve tespitlerinizi alabilir miyiz?
Gelecekte bu insanlar sosyal bağımlılık tedavisi görecekler. Cep telefonsuz bir köyde bulunan hastanelerde çığlıklar atarak tedavi görecekler. Arkadaşlar ekranlar kararınca kıyamet kopmayacak. Ekranlar kararsın ki gönlümüz parlasın, ziyamız ortaya çıksın…
Büyük bir furya halinde neredeyse herkesi saran paylaşma çılgınlığına karşı “Güzel ve Etkili Susma Sanatı” kitabıyla ezberleri bozdunuz. “Edebiyle susan insanlar”dan bahseder misiniz biraz bize?
Güzel ve Etkili Susma Sanatı kitabım geçen sene çıktı. Amacım susmanın erdemlerini, internetin, gereksiz ve boş konuşmanın zararlarını anlatmaktı. Sert bir kitap oldu, küsenler, darılanlar oldu. İnsanlar hep konuşuyor, susanlar da bir şey biliyormuş gibi susuyor. Meseleyi çözmüş bir taş, bir köpek suskunluğu yok hiç birimizde. Ayrıntılar kitabımda mevcut. Yazar da ekmek yesin, değil mi. :)
Yeni kitap çalışmanız var mı?
Ona yakın yeni kitabı parça parça yazmaya devam ediyorum. Kavga kitaplarına devam edeceğiz ama 2000 yılından beri zaman zaman dönüp baktığım bir romanım var, onu birkaç yıla kadar bitirirsem C4Kitap Yayınları’ndan çıkaracağız inşallah.
Sizi asosyal ve çağ dışı olarak niteleyenler ya da küçümsemek isteyenler çıkacaktır. Onlara buradan neler söylemek istersiniz?
Oluyor tabii… Şunu söyleyeyim. Herkes milyonlarca insan tanımak zorunda değil. Allah için yan yana gelmiş insanlar haricinde başka şeyler için eğer dört kişiden fazla insanla yan yana geliyorsak orada hastalık vardır. Düşünün bugüne kadar kitaplarımı, yazılarımı okumuş 3 milyon insanla sadece selamlaşsam ne olur? Panik olmayın. Sizi seven, hastalanınca uğrayan, ölünce tabutunuzu taşıyacak dört veya beş insan varsa tamamdır. İnsan özünde asosyaldir. Sosyal insan Batı’nın bulduğu laçkalaşma fikridir. Ben Ankara’da yaşarken niçin Amerika’da arkadaşlarım olsun? Buna sebep var mı? Bunun için eksiklik duygusu yaşamak zorunda mıyım? Aşırı sosyal kızlar, erkekler var toplumda, onları inceleyin bakalım ne diyeceksiniz? Müslüman yalnız değildir. Onun Allah’ı, Kur’an’ı, ezanı, namazı, melekleri vardır, ayrıca bir ton insanla kalabalık oturmaya gerek yok. Olay budur…
GENÇ'ın Yazısı.