Alpaslan Öngel / Genç Haber Merkezi

Öğrenci evleri denildiği zaman aklıma hep birikmiş bulaşıklar, toz tabakasına bürünmüş raflar, kuruması için her tarafa asılmış çoraplar geliyor. Bir nevi mikrop yuvası… Buzdolabı boşuna çalışır hep, çünkü raflar boştur. Sofradaki yemek menüsü ise makarna, hazır çorba ve Le Porta.

Arkadaşlar toplanır iskambil, bilgisayar, tavla oynar ardından sabaha kadar film izlenir. Öğrenci olunduğu son safhada hatırlanıp sınava bir hafta kala da ders çalışılır. Arkadaşınız bir günlüğüne yatmaya gelir fakat aylarca kalır. Dört sene bu şekilde bomboş geçer. “Üniversite demek özgürlük demektir!” cümlesi beynimize bu kazındı yıllarca. Kızlar için de aynı. Bu şekilde ev baskısından kurtulabilirlerdi çünkü.

Bizim kuşak anne babalar da genellikle üniversite okumamıştır, bu tarz ortamları bilmezler. Bilmedikleri için çok tedirgindirler. Tedirgin olmaları da normaldir. Siz kendi çocuğunuza güvenebilirsiniz fakat arkadaşlarını bilemezsiniz.

Özgürlükler riskleri de yanında getirir. Bir baba olarak düşünün; kızınız arkadaşlarıyla öğrenci evinde kalıyor. Kaldığı evdeki kız arkadaşı, erkek arkadaşlarını davet edebilir. Siz bu insanlara nasıl güvenebileceksiniz? Aynı şekilde oğlunuzun öğrenci evine örgüt üyesi bir insan gelebilir ve arkadaşlık edebilir.

Hepimiz gayet iyi biliyoruz. Üniversite okumak için giden örgüt üyesi olan, sevdalanan okulu bırakan, geleneklerini kaybeden gençler oldukça fazla. Çünkü küçük şehirden çıkmış büyük şehre gelmiştir. Tutunmaya çalışır fakat büyük balık küçük balığı yuttuğu gibi büyük şehir de evladınızı yutabilir. O yüzden anneler hep namazda ellerini semaya açmış “Allah’ım çocuğumu iyi insanlarla karşılaştır” diye dua eder.

Bakmamak, önemsememek, tiye almamak lazım Ayşe Arman’ın yazısını. Evet, gençlere format atmak lazım çünkü onların bilinçlerine virüs bulaştırmışlar. Üniversite demek özgürlük demekti ya hani, peki özgürlük ne demek?


Alpaslan Öngel'ın Yazısı.