M.Sait Aktaş / Genç Haber Merkezi

Son zamanlarda ülke gündeminde en çok konu: dershaneler kapansın mı kapanmasın mı? Meselesi. Hükümetten dershanelerin kapatılacağına dair beyânât gelmesinin ardından son günlerde bütün medya bu meseleyi tartışmakta.

Bu meseleyi anlayabilmek için eğitim sistemine, okullarımızın ve öğrencilerin durumunu, eğitimde geldiğimiz bu nokta yeterli mi değil mi? vb. hususları gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. Dershane kavramını ele alırken bilmemiz gereken dershane gibi özel okulların ülkemizde yüzyıllık mazisi olduğudur. Burada dikkatimizi çekecek olan nokta dershanelerin paralı bir şekilde eğitim-öğretim yapan kuruluşlardır.

Peki devlet okullarında hiçbir ücret ödenmeksizin eğitim ve öğretimimizi sürdürmek yeterli değil miydi ki? Paralı şekilde eğitim veren dershaneler eğitim ve öğretim sistemimize dâhil oldu? Bu ve buna benzer sorular meseleyi irdelemeye başlarken sormamız gereken soruların başında gelir. Biz de son günlerdeki tartışmalardan da esinlenerek bu konuyu irdelemenin önemli olacağına kanaat ettik.

Lise öğreniminin zorunlu olduğu Türkiye’de (son düzenlemeleri hesaba katmazsak) ortalama yedi yaşında okula başlayan bir öğrenci yirmi yaşından önce lise eğitimini tamamlayabilir. Sekiz yıllık ilköğreniminin ortalarına doğru gelince öğrenci için alarmlar çalmaya başlayacaktır. Çünkü üç-dört yıl içinde ilköğretimden mezun olacak ve lise öğrenimine başlayacaktır. Yani öğrenimine kaliteli bir lisede devam etmek için gireceği lise sınavlarında başarılı olmaya mecburdur. İlköğretimin bitimine bir-iki sene kalınca veliler de çocuklarının geleceği üzerine düşünmeye başlar. Velilerin ekserisi çocuklarının ileriki zamanda öğrenim durumunun ne olacağını hesaplayarak bir yandan da gelecek için planlara girişir. Belli ki durum sadece öğrenci ile sınırlı kalmayıp aynı zamanda velilerin de nasıl pozisyon alacağına dair bir sinyaldir.

Gündeminde lise sınavı olan öğrencinin velilerinin büyük çoğunluğu çocuğunun okuldaki öğreniminin yanında birkaç alternatif oluşturur. Bu alternatifin en başında çocuğunu bir dershaneye yazdırmak vardır. Öğrenci ve veli için dershane kapısından içeriye girmenin vakti gelmiştir. Dershane kapısından içeri giren öğrencinin o kapıdan muzaffer bir şekilde çıkabileceğinin garantisi yoktur. Hadi faraziye üzerinden konuşalım öğrenci dershanenin çok büyük faydasını görsün bunun neticesi olarak gözde bir lise’de eğitim-öğretim görmeye hak kazansın. Üç-dört yıl sonra bu sefer üniversite sınavları için lisanüstü eğitimine devam ederek akademik sahaya girmek isterse tekrar dershane kapısını çalmak gibi bir durumla karşılacabilecektir.

Yukarıda anlattığımız üzere durumun vahim olduğu anlaşılacaktır. Bu durum eğitim sistemimizin yeterli olmadığı fikrini düşünmesine sebebiyet verecektir belki okuyanlarımıza. Şahsen ben okullarımızda verilen eğitim ve öğretimin yanlış bir temele dayandığı kanısındayım. Bu konu hakkında bir yazı yazmak, inceleme yapmak daha yerinde olacağından bu konuyu yazımıza taşımayacağız. Eğitim-öğretim sistemimizden kaynaklanan problemler bugün dershaneleri zorunlu kılıyor. Öğrencilerin yarış atı gibi bir sınavdan bir sınava koşturulduğu bu sistemde dershane kurumu olmazsa olmazlardan artık.

Sınavlar adamakıllı bir düzenlemeye tabi tutulup olumlu neticeler alınabilirse dershane kurumu kendi kendine ortadan kalkabilir. Bu tespiti hem gazetelerde okuduğum bazı yazarların ve eğitimci tanıdıklarımın fikirlerine dayandırarak yapıyorum.

Dershanelerin de yanlış yaptığı noktalar olsa da ister beğenelim ister beğenmeyelim şu anda yıkılmaz bir kale gibi önümüzde duruyor. Ma’lûm dershanelerin yüksek ücretle eğitim yapması maddi imkanı yerinde olmayan aileler nezdinde bir fırsat eşitsizliği yaratabiliyor. Bunun yanında dershane sisteminin öğrencileri başarı yüzdesine göre sınıflandırması öğrenci psikolojisi açısından tehlikeli bana sorarsanız.

Tabi öğrencilere sahip çıkan dershanelerin yanında bu kurumlarda ömrünü eğitime adamış eğitimcilerimiz de var onların da hakkını yemeyelim. Ancak paralı bir eğitim-öğretim kurumu durumundaki dershaneler duruşunu muhafaza edebilmeli ve kapitalist çıkarların aleti olmamalıdır. Şimdilik böyle bir durum kuvvetli bir şekilde hissedilmiyor ilerisi için de önlemler alınıp böyle bir algının oluşmamasına dikkat edilmelidir.

Daha uzun bir yazıya konu olabilecek dershane mefhumunun özetlemesini kabataslak şekilde anlatmaya çalıştık. Bundan sonra eğitim-medya-siyaset üçgeninde tartışmaların nasıl devam edip, şekilleneceğini göreceğiz. Umarız ne olursa eğitim sistemimizin hayrına olsun. Veliler, öğrenciler bu yolda mağdur olmasınlar.

Tabi hükümetin de ince eleyip sık dokuması gerekiyor bu süreçte. Gazeteler ve gazete yazarları bu konu hakkında yazılar yazıp uyarılarda bulunmayı ihmal etmiyor. Hatta durumun dershaneler aleyhinde olması halinde hükümetin puan kaybedebileceği de tartışılıyor.

Hükümet dershanelerin geleceğine dair kararının ne şekilde olacağı bilinmez ama; görünen o ki dershanelerin üzerinde kara bulutlar dolaşıyor bu sıralar. 


M. Sait Aktaş'ın Yazısı.