Bu Bir İtiraf Yazısıdır
Bu sayfalarda -takipçisi bilir- popüler kültüre karşıtı tavrın nasıl olması gerektiğine dair zihni egzersizler bolca yer alır. Hem popüler kültür düşmanı olup hem de bu alanın sağladığı –dayattığı mı deseydim- imkanlarla bu işi yapmaya kalkışmak şüphesiz ki ortaya garip bir çelişki çıkarıyor. Bunun farkındayız. Nasıl “popüler olan her şey kötüdür”e ihtiyatla yaklaşıyorsak “bizim popülerimiz iyidir” gibi genellemelere de öyle hemen atlamamız gerektiğini biliyoruz. Şimdi Hatice Keskin “Sen dememiş miydin bunu zaten?” diyecek ki hakkı var, çünkü “bizim popülerimiz iyidir” ifadesi tam da bu sütunlarda yer alan bir yazının başlığıydı. Kim için yazılmıştı o yazı, hatırlıyor musunuz? Sami Yusuf için. Lafı uzatmadan hatamı itiraf ediyor ve “bizim popülerimiz iyidir” şeklindeki ifademi tashih ediyorum. Şöyle: “Bizim popülerimiz her zaman iyi olmayabilir.” Daha hala “popüler olan her şey kötüdür”e kadar gelmedim ama uzaktan da olsa o tarafa göz kırptığımı bilsin ilgililer.
Ne oldu da böyle oldu peki? Geçenlerde Taliban’a esir düştükten sonra Müslüman olan İngiliz gazeteci Yvonne Ridley’in bir Sami Yusuf konseri sonrası intibalarını okudum. Feshane tecrübeleri ile malul zihnim bu yazıdan sonra iyice rahatsızlandı. Ramazan tam da tövbe ayı, fırsat bu fırsattır deyip oturdum, Ridley’in konu ile ilgili kaleme aldığı yazıdan bir alıntıyı paylaşayım dedim. Ridley İngiltere’de bir Sami Yusuf konserinde gördükleri karşısında tabiri caizse şok olmuş ve “İslam Adına Pop Kültür” başlıklı bir yazı kaleme almış. İsterseniz ne dediğini kendi kaleminden okuyalım:
“…Sami kardeş dinleyicilerinden, eğer İngiliz olmaktan gurur duyuyorlarsa ses vermelerini istedi. İsteğini yerine getiren seyircisine, kendilerini iyi duyamadığını, daha kuvvetli bağırmaları gerektiğini söyledi.
İngiliz olmaktan kim gurur duyabilir ki? İngiltere, dünyada en çok nefret edilen üçüncü ülke. İngiliz bayrağı Filistin, Afganistan ve Irak’taki kardeşlerimizin kanlarına bulanmış durumda. Tarihimiz, sömürgecilik kanına dayanıyor; köklerinde kölelik, gaddarlık, işkence ve zulüm var. Ve biz 1966’da Dünya Kupası’nı kazandıktan sonra doğru dürüst bir futbol bile oynamadık.
Sami bir de İngiliz markasının en iyi satan noktalarından birisinin polis teşkilatında Müslümanları istihdam edişi olduğunu söyledi. Estağfurullah! Kardeş, bunlar vur ve öldür politikasına sahip aynı polisler ve geçen sene bir Bangladeşli ile bir Brezilyalı arasındaki farkı bilebilselerdi bir Müslümanı delik deşik edeceklerdi. Bunlar, 11 Eylül’den bu yana 3000’den fazla Müslüman evini basan aynı polisler. Sami’nin dünyası nasıl bir dünyadır, hayret ediyorum. Eğer İngiliz olmaktan bu kadar gururlu ise niye gidip de Mısır’ın büyük Ortadoğu demokrasisi olan Mısır’da yaşıyor ki?...”
Ne diyebilirim ki? Pişman oldum ya kardeşim, gelmeyin artık bu kadar üstüme.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.