Akıl, Ruh ve Nefis Üzerine
Berkant Kıray
Akıl, ruh ve nefis kavramları düşünce dünyasında büyük tartışmalara sebep olmuş üç önemli kavramdır. Bu üç kavram hakkında birçok düşünce ortaya atılarak bu kavramlar anlamlandırılmaya çalışılmıştır. Benim bu yazıda ortaya koyacağım düşünce de sözünü ettiğimiz kavramlarla birlikte Vahdet-i Vücut ilkesi üzerine olacaktır. Vahdet-i Vücuttan kısaca söz etmek gerekirse genel anlamda Vahdet-i Vücut, Yaratan ile yaratılanın bir olması ve yaratılanların zahiri olup mutlak varlığın sadece Yaratan olması demektir. Bu yazıda ise Vahdet-i Vücut birliğini sadece Allah ile yarattığı canlılar arasındaki ruh birliği olarak kullanacağım. Ayrıca birçok ilahiyatçı çoğu zaman ruh ve nefsi aynı anlamda kullanmışlardır. Ben ise bu yazıda ikisini kesin çizgilerle ayıracağım ve ruhu ilahi kaynak olarak, nefsi ise beşeri istekler manasında kullanacağım.
Bana sorarsanız insan fiziksel vücuduyla birlikte akıl, ruh ve neftsen oluşur. Akıl, insana iyiyle kötüyü ayırt edebilsin ve kendisiyle birlikte yaşadığı evreni tanıyabilsin diye bahşedilmiştir. Bu yüzden insan sorumluluk sahibi bir varlıktır ve diğer canlılardan ayrılır. Ruh ise her canlıda vardır ve bana göre bütün canlılar farklı farkı ruhlara sahip değildirler. Canlılar kaynağı Allah olan tek bir ruhu paylaşırlar. Her canlının farklı nefse yani beşeri isteklere sahip oluşu farklı farklı ruhlara sahiplermiş izlenimi verir.
İleri sürdüğümüz Vahdet-i Vücut anlayışı 10. Yüzyılda Hallac-ı Mansur’un idam edilmesine sebep olmuştur. Sahip olduğu Vahdet-i vücut anlayışına göre Hallac-ı Mansur Allah’tan gayri bir şey olmadığını ifade etmeye çalışmış ve yanlış anlaşılmıştır. Peki, çok eleştirilen Vahdet-i vücut gerçekten İslam adına bu kadar tehlikeli midir? Bana göre hakla bütünleşmiş olmak insanı değerli kıldığı gibi insanı şımartabilir de. Şımaran bu insanlar haram olan işleri de yapabilirler. Bunların yanında hatırlanması gerekir ki insan da ruhtan ayrı nefiste vardır. Allah insanı sınamak için kendisinden bir parça verdiği gibi ayrı olarak neftse vermiştir. Nefsin belli miktarda ihtiyaçlarını karşılamasını helal kılmış ama aşırıya gitmesi halinde haram ile de ihtiyaçları sınırlandırmıştır. Kısacası insan akla sahip olan bir varlık olarak ya eylemlerinde Allah’ın bir parçası olan ruhu veya beşeri isteklerden oluşan nefsi seçecektir. Ruhu seçenler cennete gidecek, nefsin ihtiyaçlarını doyurmak isteyenler cennetten mahrum kalacaklardır.
Ruhun tek olduğu gibi aslında dinde tektir. İnsanoğlu var olduğu günden beri Yaratıcı, insanlara doğru yolu bulabilmeleri için İslam dinini göndermiştir. İnsanlar ise kendi nefislerine göre dinde var olan kuralları değiştirmişler ve bunun sonucunda farklı dinler ortaya çıkmıştır. Önemli olan ise ortaya çıkan bu dinler ne olacaktır. Bana göre bu farklı dinler bir toplumda rahatça bir arada bulunabilirler. Bir arada yaşayan bu insanlar birbirlerinin dinlerini daha iyi bir şekilde tanıyarak hangi din üzerine olmaları gerektiğine daha rahat karar verebilirler.
İleri sürdüğümüz gibi nefsin ruhtan ayrılması ve aklın bu ikisinin seçimi konusunda önem kazanması umarım ki Vahdet-i Vücut ilkesinin insanların gözünde değer kazanmasını sağlar. Eğer bütün canlıların kaynağı tek olan ruha sahip oldukları anlaşılırsa bütün canlılar insanın gözünde değerli olur. Bunun yanında hakla kaynaşmış olduğunun bilincinde olan insan daha iyi bir şekilde ibadet edebilir. Nefsi ruhtan ayırdığımız için de Vahdet-i vücudu kötü anlamda kullanan insan olmaz.
GENÇ'ın Yazısı.