Halkın ortak dili günümüzde bile İngilizce.Okullarda eğitimi ele geçirip İngilizlere müteşekkir bir nesil yetiştirmişler.

Hindistan rüyam hiç bitmeyecek.Renklerin sıcaklığı mı, baharatın lezzeti mi yoksa doğanın kokusu muydu beni çeken bilmiyorum ama ilk  ayak bastığımdan beri her dönüş yolunda bir sonraki seyahatimi tasarlamış oluyorum. İki yıl önce ülkenin kuzeyini gezerken güneye  yapacağım bu geziyi planlamıştım.

Vasco da Gama’nın Dünya Haritasına Eklediği Şehir: Kochi

Hindistan’ın ilk Avrupa kolonisi. Portekizli,Hollandalı, İngiliz olsa da Hintli ruhunu toprağında saklar. Karşımıza çıkan koloniyal dönem yapıları şehrin ruhunu bozamadan onu süsler. Kochi Vasco da Gama’nın keşfinden sonra baharat ticaretinin merkezi olur. İpek yolunun sakinleşmesine ve doğunun zayıflamasına, farkında olmadan sebep olan denizcinin mezarı hâlâ ilk adım attığı bu topraklarda, St Francis kilisesindedir. Hıristiyanlık bu ülkede Hinduizmden çok etkilenir. Kiliselerde ayakkabılar çıkar. Boyunlardaki haç kutsal banyan ağacının yaprağıyla süslenir. Damat geline yüzük yerine altın sırmalı sariyi (Hintli kadının yerel giysisi) uzatır. Evlilik  simgesi kırmızı nokta yeni gelinin kaşlarının arasından gülümserken kızın babası başlık parasını çoktan ödemiştir. Kiliseden  Hint müziği eşliğinde yeni başlangıçlara uğurlanırlar.

Yahudi sokağını Davut’un mühründen tanımak mümkün ama şehirde kalıp İsrail’e taşınmayanların sayısı duvarları süsleyen  yıldızların sayısından bile az. Sinagog ise yer döşemeleriyle turistleri kendine hayran bırakmakta. Portekizliler’in yaptığı ama  Hollanda sarayı diye anılan bina Racalar tarafından da kullanılmış. Bugün ise şehir müzesi. Karaya ilk ayak basan Portekiz olsa da ülkeye araştırmalar, planlar yaparak hazırlıklı gelen İngilizler şirketleşerek ülkeyi sömürmüşler. Halkın ortak dili günümüzde bile  İngilizce. Okullarda eğitimi ele geçirip İngilizlere müteşekkir bir nesil yetiştirmişler. Hindistan’ın çayını dünyaya İngiliz markasıyla  tanıtıp halkı da bizim sayemizde çay işleniyor diyerek sindirmişler. Bu topraklarda birkaç gün geçirdiğinizde halkın hiç kavga  etmediğini, sıra beklerken önüne geçene haykırmadığını, hatta farkında bile değilmiş gibi göründüğüne şahit olursunuz. Bunun sebebi genetik mi, dini öğretiler mi yoksa vejetaryenliğin etkisi mi çözemedim.

Son gezi noktamız olan tarihi liman Lord Willingdon tarafından kurulmuş. Yarım adanın en güvenli limanı olmuş. Şehrin ortasında yer alan ada hâlâ onun adıyla anılmakta. 13.yy da kullanılan Çin balık ağları günün belli saatlerinde suya inip gölün bereketiyle dolmakta. Sahilde tezgâhlara dizilirken yerlerinde duramayan deniz mahsulleri seçilip pişirilmeyi bekliyor. Ne kadar aç olursan ol bu  pislik içinde pişeni yiyebilmek herkesin harcı değil. Beni durduransa sadece mikrop kapıp yolculuğumu tamamlayamamak. Zil çalan karınlarımızı susturmak için göl kıyısında yer alan temiz bir otele gidip terasında deniz mahsullerinin tadına bakıyoruz. Arabaya bindiğimizde yorgunluktan çift görmeye başlamıştım. Bir günde iki uçuş, bir şehir gezisi ve arkasından Hindistan gibi bir ülkede  şehirden şehre yolculuk ediyordum. Üstelik bu ülkede yüz kilometrelik şehirlerarası yolu üç saatte yapmak çok iyi bir zamanlama.

Cennetten Bir Kesit: Kumarakom

Ilık bir meltem doğaya şarkı söyleterek suyun akışına eşlik ederken, terastaki hamakta gözümü araladım. Minik kuşlar bile varlığımı unutmuş, çok yakınımda gezinmekteler. Dün akşam yağan tropik yağmurdan sonra çalı süpürgelerinin sesi duyulmakta. Bahçe güne hazırlanıyor. Bahçıvanlar vazolardaki çiçek aranjmanlarını düzenliyor. Güney Hindistan’a ait bambu çatılı bot evler sahile dizilmiş turistleri bekliyor. Adından da anlaşıldığı gibi isteyen otel yerine botlarda da kalabilir. Gezi boyunca göl kıyısına dizilmiş butik  otellerin önünden, uçsuz bucaksız pirinç tarlalarından, rengarenk kıyafetleriyle çamaşır yıkayan kadınların, ince kanolarında elleriyle  balık tutabilecek kadar usta balıkçıların ve gölü süsleyen milyonlarca nilüfer ve lotusun yanından geçtik. Kışın yağmur sularıyla dolan  gölün suyu tatlı ve çiçeklerle bezeli. Oysa ki yaz geldiğinde sular azalıp deniz suyu göle girmeye başladığında tüm bu çiçekler bir sonraki mevsime kadar yok olacak. Balıklar tuzlu suya adapte olup daha da lezzetlenecek. Seçim sizin; nemli bir havada lezzetli balıklar yiyerek mi yoksa hafif bir meltem yüzünüzü okşarken çimenlerde bağdaş kurup nilüferleri izleyerek mi zümrüt kıyıları  seyretmek istersiniz...


Hande Berra'ın Yazısı.