Önceleri inkar etmişlerdi. Ama sonraları net olarak ortaya çıktı ki sadece ekonomik ve lojistik destekle değil bizatihi milisleriyle Baas diktatörlüğünün yanındalar. Esed’in şebbihalarıyla omuz omuza katilam yapıyorlar. Artık inkar faslını çoktan geçtiler. Hatta bu gerçeği övünerek dillendiriyor İran, Hizbullah’ın milisleri Suriye’deki “cihat”larından! bahsederken. Hatta Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, kendilerine ihtiyaç olduğu sürece militanlarının Suriye’de kalmaya devam edeceğini açıkladı. Nasrallah, “Suriye’de bulunmamızın nedeni de Lübnan’ı, Filistin’i, Filistin davasını ve direnişin belkemiği olan Suriye’yi savunmak içindir.» dedi.

Direnişin belkemiği ya da çokça kullandıkları ifadeyle “direniş hattı” neyin “direnişi?” Ne adına direniş? İsrail’e karşı direnişse en az onlar kadar İsrail de panikte, Batı da tedirgin Esed sonrası Suriye yönetiminde söz sahibi olacaklardan. Mesele “direniş hattı” meselesi filan değil. Meselenin ne olduğunu Hakan Albayrak “İttihad-ı İslam’a Direniş Hattı” başlıklı yazısında güzel özetlemişti.

“AK Parti hükümetinin “Komşularla sıfır sorun, azami işbirliği, tam entegrasyon” siyaseti Arap âlemine mahsus değil, İran’la bütünleşmeye de matuf. Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’in, Tunus’taki Nahda’nın “İslam Birliği” söylemi de İran’ı dışlamayan bir söylem. Suriye Devrimi de bidayette İran yahut Şia’ya muhalif bir hareket değildi; bilakis, devrimi başlatan Suriyeliler, İran’ın kontrolündeki Lübnanlı Şii savaşçıları İsrail’e karşı aşk ve şevk ile destekleyen Suriyelilerin ta kendileridir. Gelin görün ki, Hamaney rejimi, Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin ve Arap devrimleriyle gelen İslamcı idarelerin bölgesel bütünleşme vizyonlarını kendine karşı bir tehdit olarak gördü ve görüyor. ABD ile uzlaşma yolunda yaptığı jestlerin yarısını Suriye Devrimi’ne yapsaydı bugün mezhep savaşlarını değil mezheplerin hak yolundaki beraberliğini konuşacaktık; fakat Hamaney rejimi, Suriye Devrimi’ne de en başından beri kayıtsız şartsız karşı çıkıyor, akıl almaz bir düşmanlık besliyor.

Bütün bunlardan çıkan sonuç şu: Hamaney rejimi ve Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbulesed’in Suriye’de savunduklarını iddia ettikleri “direniş hattı”, Siyonist İşgale Direniş Hattı değil, İttihad-ı İslam’a Direniş Hattı’dır.”

Evet bugün mezhep savaşlarını konuşuyoruz. Hizbullah lideri Nasrallah, Suriye’den çıkmayacağız diyor, hemen peşi sıra Lübnan’da Hizbullah’ın kalesinde İran konsolosluğunun önünde intihar saldırısı düzenleniyor, saldırıyı düzenleyenler Hizbullah’ın Suriye’den çekilinceye kadar bu tür eylemlerin süreceğini belirtiyor. Hizbullah intikam yemini ediyor. Irak’taki, Suriye’deki kısır döngü Lübnan’ı da içine çekiyor anlaşılacağı üzere.

Evet, mezhepçilik fitnesi bugün tüm İslam dünyasının tehdit ediyor. Bu tablonun oluşmasında en önemli neden; İttihad-ı İslam’dan çok İttihad-ı mezhep kaygısının daha ön planda tutulmasıdır….


Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.