Türk Tarihçiliğinde Dört Sima
Hayri Ünal
Tarih sevenler ve tarih meraklıları, çoğu belgede referans veya kaynak olarak gördüğünüz isimleri, başka bir deyişle, Türk Tarihçiliğinin duayenleri hakkında derli toplu kaynak bulamadınız diye üzülmeyin. Artık hepsini bir çatı altında bulabileceksiniz.
Son yüzyılda tarih deyince ilk gelen isimler adeta Türk Tarihçiliğinin duayenleri, dört önemli ismi; bir dünya tarihçisi: Halil İnalcık, Paranın tarihçisi: Halil Sahillioğlu, Uygulamadan kurama uzanan bir tarihçi: Mehmet Genç, İmparatorluğun tarihçisi: İlber Ortaylı hakkında bilgiler, bu yola nasıl çıktıkları ve nasıl başarılı oldukları hakkında merak ettikleriniz hepsini tek bir kitapta bulabileceksiniz.
Bu dört büyük ustanın neden “usta” olarak anıldığını anlamanız için eşsiz bir eser. Bu duayenlerin kişilikleri, yaptığı çalışmalar ve tarihçilikleri hakkında, kendilerinden, en yakın arkadaşlarından, öğrencilerinden, ailelerinden ve mesai arkadaşlarından anlatılanları bulabileceksiniz. Bu sayede, kendileri hakkında net ve pürüzsüz bilgilere sahip olacaksınız. Tarih ve tarihçi olmak hakkında esas bilgilere vâkıf olup, bu alandaki yeteneklerinizi geliştirmeniz için adeta kılavuz niteliğinde bir kitap sizlerin karşısında. Kendileri hakkındaki yazıları okudukça şaşıracak, iyice meraklanacaksınız. Öğrencilerinin, arkadaşlarının, meslektaşlarının onlar hakkındaki yazılarını okuyunca neden “Türk Tarihçiliğinin duayenleri” dendiğini iyice idrak edeceksiniz.
Kitap, genellikle bu dört ismin, hangi alanlarda başarılı olduklarından bahsediyor. O alanlardaki önemli çalışmalarından bahsederek aynı zamanda o konu hakkında belli başlı birikim sahibi olabiliyorsunuz. Kısaca sadece biyografi değil aynı zamanda bir tarih kitabı da diyebiliriz.
Kitaptan altını çizdiğim bazı bölümler:
“Üniversite hocalığı ile bilimsel araştırma arasında sıkı bir ilişki vardır, ama özdeşlik yoktur. Bunları, belki de birbirini kesen ve besleyen daireler gibi düşünmek gerekir. Bu dairelerden, bilimsel araştırma halkası, kurumsal düzeyde tesis edilmedikçe, bilimsel faaliyeti ferdî çalışmaların tesadüfiliğinden kurtarmak mümkün olmayacağı gibi, hocalık fonksiyonlarını da dünya standartlarına uygun bir niteliğe kavuşturmak giderek zorlaşacaktır. Çünkü bilimsel ürün, buzdağı gibi, göze çarpan bölümü bireysel planda tezahür etmekle beraber, asıl hayat kaynağı olan, temelinde yatan kurumsal düzeyde örgütlenmiş kolektif bir yaratma faaliyetinden beslenir.”
“Bilim sizin isteğinizle olabilecek bir şey değildir. Bilim, sosyal ortamın içinde olabilen kolektif bir faaliyettir. Başkaları, yapmamız için uygun ortamı oluşturmamışlarsa, siz ancak Allah’ın vahiy göndermesi yoluyla bilim yapabilirsiniz, başka şekilde değil.”
“Tarihselleştirici yaklaşımın bence en büyük düşmanlarından birisi Türkçemizdeki ‘-ırdı-‘ kipidir. ‘Osmanlılar bunu böyle yapardı, Osmanlı vezirleri oradan oraya şöyle giderdi. Osmanlı ordusu şu şekil giyinirdi.’ Gibi. Şüphesiz yeri geldiğinde kullanılması gerekir ve çok da uygun düşebilir bazı genellemelere, ama bu dönemsiz, tarihsiz konuşma tarzı, Osmanlı tarihçiliği içinde (başka bazı sahalarda da belki) haddinden fazla yaygındır. Ama ben Halil Bey’in bazı yazılarını özel olarak ele aldım ve bu açıdan inceledim, sadece birkaç yazısını, hepsini yapmaya imkân yok. Bilhassa çok müşahhas olguları ele alan yazılarını değil de daha geniş zamanlı soruları; mesela Türk Törü geleneği, Türk Hukuk tarihi gibi yazılar, şüphesiz ‘-ırdı-‘ kipine çok elverişli yazılardır. ‘Türk hukuk tarihinde şöyle yapılırdı, böyle davranılırdı’ diyebilir insan kolaylıklı, geniş zamanın gevşeticiliğine kapılabilir, ama demiyor Halil Bey, Türk Hukuk Tarihi yazısında 192 yüklem var, bunlardan sadece ikisi ‘-ırdı-‘ kipiyle çekilmiş. Dediğim gibi, kimilerine bu ıdının dıdısı gibi gelebilir ama ‘-ırdı-‘ kipinin bolca kullanan bir makaleyi alın ve bakın. O tarihselliği o dönemsizliği hissetmeyecekseniz şaşarım.”
“Hayatının maddi tezahürlerinde Mehmet Genç, bahsedilen bakış açılarından hareketle, dünyanın en büyük üniversitelerinde konuşmalar yapmasına ve Harvard, Princeton ve Stanford’un da içinde bulunduğu üniversitelerden teklifler almasına rağmen bunların hiçbirisine sıcak bakmaz. Kendi medeniyetini bir alternatif olarak sunabilmek için başka medeniyetlerin paradigmik aletleri ile bilim yapmayı uygun bulmadığından bu davetleri reddeder. Bunu, yazdığı yazıları sürekli Türkçe olarak kaleme alma tercihi göstererek de destekler. Bu tercih içinde, şayet başka medeniyetlere mensup bilim adamlarının, kendisini okumak isterlerse, Türkçe öğrenmeleri ya da Türkçe ile ilgilenmelerine yönelik zorlamaya gizli bir gönderme de var gibidir. Mehmet Genç bunu başarmış da görünür. Mehmet Genç’e hocası Ömer Lûtfi Barkan tarafından emanet edilen ve neredeyse otuz beş yıla yaklaşan birlikteliklerinde Mehmet Genç’in mesleğe yeni girmiş bir asistan arkadaşı iken sonradan yakın bir dostu olan Murat Çizakça, Hollandalı bir akademisyenin, Osmanlı tarihi ile ilgili olarak elini attığı her çalışmada karşısına çıkan Mehmet Genç’i anlayabilmek için Türkçe öğrenmeye karar verdiğini, bizzat kendisine söylediğini ifade etmektedir.”
GENÇ'ın Yazısı.