Niyet kalbin amelidir. Niyeti düzeltmek, kalbi toparlamak demektir. Kalbi dağınık insan, niyeti bozulmuş insandır. Kalbi düzeltmenin yolu, niyeti olması gerekene yöneltmektir. Esas niyet Allah rızasıdır. İhlâs, buna başka bir şey karıştırmamaktadır. İhlâs gitti mi kâfirlere benzemek kaçınılmazdır.

Hz. Ömer radıyallâhu anh zamanıydı. Kudüs’ü fetheden Amr ibni As radıyallâhu anh’ın kumandasındaki İslam ordusu Mısır’a yöneldi. Tarih milâdi 641 senesini gösteriyordu. Arapların dört dâhisinden biri olarak gösterilen Amr İbni As, Bizanslıların idaresinden iyice bunalmış yerli halkın da yardımı ile Mısır’da ilerlemeye başladı. Ancak ilerleyiş yavaş sürüyor, fetih bir türlü nasip olmuyordu. Amr, Hz. Ömer’e bir mektup yazarak yardım istedi. Hz. Ömer, dört bin kişilik bir takviye kuvvet göndererek bu isteği cevaplarken bir de mektup kaleme aldı. Amr ve ordusunun neden başarıya ulaşamadığını sorgulayan bu mektubunda Halife ibretlik tespitler yaptı. Her zaman akılda tutulması gereken bir kıymeti haiz bu mektubun hangi konum ve zamanda olursak olalım başarının şartlarının neler olduğunu gösteren bir muhtevası vardır. Yine bu mektup, birim insan kalitesinin oyunu döndürmek açısından ne kadar hayati olduğunu gösteren ilginç bir de örnek içermektedir. Okuyalım:

“Ey Amr! Mısır’ı hâlâ ele geçiremeyişinize çok şaşıyorum. Onlarla yıllardır savaşıyorsunuz. Bana kalırsa başarıya ulaşamamanızın sebebi onlar gibi dünyayı sevmeye başlamanız ve birtakım bidatler icat etmenizdir. Allah Teâlâ ancak niyeti halis olan kişilere yardım eder. Ben sana yardımcı olmaları için dört kişi gönderiyorum. Bu kişiler, Zübeyr b. Avvam, Mikdad b. Esved b. Amr, Übâde b. Sâbit ve Mesleme b. Muhalled’dir. Başkalarını aldatan dünya onları da aldatmamışsa bu kişilerin her biri bin kişiye bedeldir. Mektubum eline geçtiğinde bir hutbe irat et ve askerlerini düşmanla halis niyetle hareket ederek savaşmaya, bunu yaparken de sabır ve metanet göstermeye teşvik et. Onlara sanki bir tek kişiymişler gibi yekvücut olarak savaşmalarını söyle! O dört kişiyi de askerlerine takdim et! Ordunu cuma günü zevalden hemen sonra harekete geçir! Çünkü o saatte rahmet iner ve dualar kabul olunur. Hep birlikte yüksek sesle Allah’a yalvarınız ve O’ndan düşmanlarınıza karşı size yardım etmesini isteyiniz.”

Amr İbni As mektubu aldığında askerlerini toplayarak Hz. Ömer’in talimatlarını yerine getirdi ve o dört aziz sahabeyi tanıttı. Sonra da onlara kalkıp abdest alarak iki rekât namaz kılmalarını ve namazdan sonra da Allah’tan yardım istemelerini emretti. Bütün bunlardan sonra Allah Teâlâ, Mısır’ın fethini müyesser eyledi.

Hz. Ömer’in mektubundan çıkarttığımız dersleri yazalım:

- Başarı Allah’ın yardımı ile gelir.

- Allah’ın yardımı gelmiyorsa bunun üç sebebi vardır:

1. Kâfirler gibi dünyayı sevmeye başlamak.

2. Dinin aslında olmayan şeyleri din edinmek.

3. Halis niyeti terk etmek. Üç sebep… Kâfirlere benzemek, dini bozmak ve ihlâsı yitirmek...

Bu üç sebebe karşı öncelikli çare tashihi niyettir. Bozulan tespihin imamesi, niyeti düzeltmektedir. Niyet kalbin amelidir. Niyeti düzeltmek, kalbi toparlamak demektir. Kalbi dağınık insan, niyeti bozulmuş insandır. Kalbi düzeltmenin yolu, niyeti olması gerekene yöneltmektir. Esas niyet Allah rızasıdır. İhlâs, buna başka bir şey karıştırmamaktadır. İhlâs gitti mi kâfirlere benzemek kaçınılmazdır.

Kâfirlere benzemek, dünyayı sevme yoluna girmektir. Kâfiri Müslüman’dan ayıran en önemli özellik dünyaya karşı tavırda ortaya çıkmaktadır. Dünyaya karşı sevgi beslemek, geçici olanı kalıcı olana tercih etmek demektir ki bu bir küfür tavrıdır. Küfür zaten örtmek demektir. Kâfir kalıcı olanı geçici olanla örtendir.

Kalbin temizliği, niyetin sahihliği ve dinin saflığı dünyaya karşı tavırla mukayyettir.

Geçici olanı kalıcı olanla örtme tavrı içerisine giren sevgi bakımında kalbinin şirazesi kaymış olandır. Kalbin şirazesi kaydı mı her şeye şaşı bakar. Şaşılık evvela din anlayışında belirir. Şaşı bakışlı, dinin aslından ya da maksadından olmayan yeni şeyleri din gibi alır ve din gibi algılatır.

Hz. Ömer’in Amr’a gönderdiği yazdığı mektuba göre kâfirlere has dünya sevgisinden ve bidatlere düşmekten kurtulmanın yolu dört unsura dikkat etmekle mümkündür:

1. Niyeti düzeltmek.

2. Sabır ve metanet göstermek.

3. Yekvücut olmak.

4. Dua ve iltica ile Allah’a yönelmek.

Allah’a iltica etmenin belli vakitleri vardır. Mektupta buna ilişkin bir bilgi de vardır. Cuma günü zeval sonrası, harekete geçmek için en uygun vakittir, çünkü o saatte rahmet inmekte ve dualar kabul olunmaktadır. Duaların kabul olunması ile ilgili bir diğer bilgi de ilticanın yüksek sesle yapılması gerektiğidir. Yüksek sesle yapılan dualar, getirilen tekbirler ve zikirler hem askerin yekvücut olmasını sağlayacak hem de düşmana korku salacaktır. Ama bu zahiri izahlar sahabenin dua, zikir ve tekbire verdiği önemi açıklamaya yetmez. Bunu Sad bin Ebi Vakkas radıyallâhu anh’ın bir savaş öncesi askerlerine söylediği şu sözlerden anlıyoruz:

“Yerlerinizden ayrılmayınız ve öğle namazını kılıncaya kadar da asla hareket etmeyiniz. Öğle namazını kıldıktan sonra ben bir tekbir getireceğim; siz de benim arkamdan tekbir getiriniz. Biliniz ki bu tekbir sizden önce hiç bir kimseye ve hiç bir ümmete verilmemiştir. Bu tekbir size takviye için verilmiştir. Sonra ikinci bir tekbir daha getireceğim. Siz de tekbir getiriniz ve hazırlıklarınızı tamamlayınız. Üçüncü kere tekbir getirdiğimde de yine tekbir getiriniz. O zaman süvariler diğerlerini savaşmak ve düşmanı kovmak için teşvik etsinler. Dördüncü tekbirimde hep birlikte saldırıya geçiniz ve bu sırada da ‘Lâ havle velâ kuvvete illâ billah’ deyiniz!”

Bu sözler tekbire ve zikre verilen önemin sadece moral yükseltmek ya da düşmana korku salmaktan öte bir manası olduğunu gösterir. Tekbirin daha önce hiçbir ümmete verilmemiş olduğu vurgusu da bunu desteklemektedir. Muhtemelen Hz. Ömer, halis niyet, dünyadan ve bidatlerden temizlenmiş bir kalp ile dua ve ilticayı yüksek sesle yapmayı önerirken esas yardımın kimden istenmesi gerektiğini de gösteriyordu. Tıpkı Yermük’te kendisinden yardım isteyenlere Hz. Ebubekir radıyallâhu anh’ın verdiği cevap gibi: ”Mektubunuzda benden takviye göndermemi istiyorsunuz. Size bol ve her zaman hazır askerlere sahip ve herkesten daha kuvvetli olan Allah’tan yardım istemenizi tavsiye ediyorum. Bildiğiniz gibi Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Bedir gününde sizden daha az sayıda bir kuvvetle gâlip gelmiştir.”

Hz. Ömer’in “size her biri bin kişiye bedel dört kişi gönderdim” demesine gelince… Bu kişilerin her birinin bin kişiye bedel olması herkesi aldatan dünyanın bunları aldatmamasındadır. O dört aziz sahabe, niyetleri, dünyaya karşı tavırları ve bidatlerden uzak duruşları ile aslında Hz. Ömer’in mektubunda ifade ettiği tavsiyelerin tecessüm etmiş halleridir. Bir diğer ifade ile Hz. Ömer’in dikkat çektiği halis niyet, kâfire benzememek ve bidatlerden uzak durmak, ete kemiğe dönüşmüş ve her biri bin kişiye bedel o dört sahabe halinde gözükmüştür. Bu sahabe efendilerimizin o anlamda askere takdimi çok önemlidir, çünkü onlar aslında uyarısı yapılan ve müphem kalması ihtimali bulunan noktaların kanlı canlı ifadeleri olarak gelmişlerdir. Orada örnek duruşları ile nasıl olunması, nasıl durulması ve nasıl davranılması gerektiğini göstermektedirler.

Kalbin temizliği, niyetin sahihliği ve dinin saflığı dünyaya karşı tavırla mukayyettir. Hz. Ömer’in, dikkat edilmesini istediği bu üç noktanın temini için, dünyanın kendilerini aldatamadığı o dört sahabeyi takdim ettirmesi calibi dikkattir, çünkü insan her hâl ve kârda güzel örnekliğe muhtaçtır.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.