Konuşan: Vural Bulut

Prof. Dr. Sedat Laçiner Uluslararası İlişkiler, Uluslararası Güvenlik ve Ortadoğu uzmanıdır. Aynı zamanda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü. Laçiner Türkiye’de düşünce araştırma kuruluşları alanında dikkat çekici isimlerden biridir. Laçiner Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) kurucu başkanlığı, USAK genel Koordinatörlüğü ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. Davos Economic Forum tarafından verilen “2006 Genç Küresel Lider” unvanı sahibidir. Türkiye’nin en genç rektörlerinden Laçiner ile geçtiğimiz ay çok tartışılan karma öğrenci evleri meselesini konuştuk.

ayın Hocam, geçtiğimiz ay kızlı-erkekli öğrenci evleri meselesi gündeme geldi, bu anlamda valilik ve emniyetin gelen ihbarlar doğrultusunda tedbir alabileceği söylendi. Ayrıca Başbakan, muhafazakâr demokrat bir hükümet olduklarını hatırlatarak gerekirse yasal düzenleme yapabileceğini söylemişti. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yasalarımıza göre reşit olan her insan istediği gibi yaşayabiliyor. Geldiğimiz noktada farklı bir ahlak anlayışı da inşa oluyor. Bunda dünyayla etkileşimin de büyük rolü var. Üniversite meselesinin de etkisi var. Şu an için istatistiklere bakarsanız İngiltere’de çocukların % 47’si evlilik dışı ilişkilerle doğuyor ve evlilik dışı yaşıyor, yetiştiriliyor. Amerika’da da bu oran az çok böyle yani kademe kademe, evlilik marjinal bir hale getirilmeye çalışılıyor. Bundan Türkiye de etkileniyor. Ama insanların yanlış yapma hakları var. Dolayısıyla diğer insanların hayatlarına karışmak gibi bir düşüncem olamaz.

Yasalarla bu tür konuların düzenlenmesini hep problemli görmüşümdür. Sosyal sorunlar sosyal nedenlerden kaynaklanır. Sosyal araçlarla o sorunları çözmeye çalışmak daha kalıcı, sürdürülebilir ve daha iyi sonuçlar doğurur. Yasalar elbette insanları etkiliyor, toplumu şekillendiriyor. Yani bir yasa koyduğunuzda mutlaka etkisi olur ama daha doğru olan çözüm her zaman için sosyal araçların kullanılmasıdır. Bir toplumda insanlar, birtakım yanlışları yapıyor ise sebepsiz değildir. Sebeplerin tespit edilmesi ve giderilmesi icap eder. Eğer Türk gençliği milli ananelerinden uzaklaşmışsa, asıl sorun buradadır. Yani kızlı-erkekli bir evde kalınması bence asıl sorunu oluşturmuyor. Elimizdeki insanlar bizim özlemini duyduğumuz nesil değil ise onların kızlı-erkekli kalmasına veya marjinal eğlencelerle vakit geçirmelerine takılmamız önemli olanı görmeyip detaylarda boğulmamız anlamına gelir. Buralara takılırsak, sert eleştiriler getirirsek insanları kazanma, sağlıklı iletişim kurma şansını da kaybedebiliriz.

Star Gazetesi’nde bir yazıyı kaleme aldınız ve her ile dağılmış üniversitelerde geleceğin ahlak anlayışının, toplum yapısının ve kültürünün oluştuğunu söylediniz. Karma evler konusunun basit bir özgürlük ve ahlak sorunu olmadığını ifade ediyorsunuz değil mi?

Biraz evvel söylediğim gibi, bir grup insan bu konulara ahlak meselesi olarak bakıyor ve aşırı tepki gösteriyor. Diğer taraftan, insanların özgürlüğü meselesine indirgeniyor. Konuya siyasi bakanlar; siz insanların hayatına, yatak odasına karışamazsınız, isteyen istediği gibi yaşar şeklinde mevzuya bakıyor. Bunun ikisinin ötesinde teknik bir konu olduğunu ifade etmek istiyorum ve teknik sorunları siyasi alana çekme gibi bir hastalığımız var. Türkiye pek çok alanda yüzlerce yıllık ihmaller ve geri kalmışlıklarla malul bir ülke. O nedenle pek çok alanda açıklarımızı kapatmak için sürat yapıyoruz. Bu alanlardan bir tanesi de yüksek öğretimdir. Türkiye son 15-20 yıldır her şehre bir üniversite kurmak istiyor. Hızlı nüfus artışına paralel olarak talebi karşılayabilmek için kontenjanlar oluşturmaya gayret ediyor. 1992’den bu yana alırsak 150’ye yakın üniversite kurulmuş. Kaldı ki yeni kurulan üniversitelerin Türkiye’nin şehirleşme anlamında hâlâ yol kat etmesi gereken yerlerine de kurulduğunu görüyoruz. Üniversite kurulurken bilim, eğitim bir kriter olmuştur. Ama bunun dışında bölgesel kalkınmada, eğitim ve bilim dışındaki saikler de önemli bir rol oynamıştır. Böyle olunca bölgeye katkısı olduğu için öğrenci sayısının arttırıldığını kontenjanların yükseldiğini ve görüyoruz. Açıkçası son 20 yılın bir yurt problemi var. Bizim yurtlarımız da öğrenciler 8 kişi 10 kişi, bazı yerlerde de daha fazla kalıyordu.

Son dönemde bu rakamlar düşmeye başladı ama 8 kişi bir odada kalıyor ise orası yurt değildir, bir koğuştur, bir hapishane düzeneğini andırır. KYK bugün bir hamlede bütün öğrencilere yetecek kadar tek kişilik odalar temin etse bile bu da sorunun çözüldüğü anlamına gelmiyor. Çünkü ailesinin dizinin dibinde o güne kadar yaşamış olan öğrenci birden bire hiçbir sosyal baskının neredeyse olmadığı başka bir ile geçiyor. Sosyal baskı kalkınca bu gençler diğer arkadaşlarının yapmış olduğu hataları normal görmeye, içselleştirmeye başlıyorlar.

Başbakan Erdoğan’ın bu açıklamaları özel hayata müdahale olarak değerlendirilebilir mi? Bir de siz Başbakan’a da teşekkür ettiniz ve karma öğrenci tartışmalarının bundan yaklaşık 20 yıl önce başlaması gerektiğini ifade ettiniz.

Başbakana teşekkürüm konuyu gündeme getirdiği içindir. Konunun bundan sonra uzmanlar tarafından ele alınması gerekir. Bir komisyon oluşturulması ve içerisinde üniversite meselesiyle doğrudan ilgili eğitimcilerin bulunması hatta bazı öğrenci temsilcilerinin olması, sosyologların olması, pedagogların olması gerekir. Bu bir salt inşaat değildir, tabi ki bir boyutu barınma sorununun halledilmesidir. Bizim hesaplamalarımıza göre Kredi Yurtlar Kurumu benzeri sosyal maksatlı yurtların bir şehirde üniversite öğrencisinin en az %30’unun ihtiyacını karşılaması gerekir. Ama dediğim gibi bunu sağlasanız bile öğrencilerin bir sahipsizliği söz konusu, 18 yaşını geçmiş birine yetişkin diyemezsiniz. Memleket hasreti ciddi bir hastalıktır. Tüm dünya da bunu böyle kabul eder. Öğrencilerin yalnızlık sorunu oluyor, öğrencilerin maddi bir sıkıntısı olduğu zaman danışabileceği yerlere ihtiyaç var, hukuki sorunlarında bazı masaların oluşturulması gerekiyor. Üniversiteler bunu tek başına karşılayamıyor. Ayrıca benim kanaatim şudur ki yurt meselesi Kredi Yurtlar gibi merkezi bir şekilde halledilebilecek bir konu değildir. Batıda Amerika ve İngiltere örneğini çok yakından biliyorum, üniversite kendi yurtlarını oluşturur. Bu uygulama şu açıdan bir katkı sağlar: Bizler sınıftaki öğrenciyle bir miktar ilgileniyoruz, eğer üniversitenin kendi yurdunda kalır ise öğrenci, burayla da ilgilenirsiniz. Yani öğrenciler üniversitenin gözetiminde değil ama gözü önünde olur. Hem yurtta hem sınıfta resmin bütün parçalarını doğru okumuş olursunuz.

Elimizdeki insanlar bizim özlemini duyduğumuz nesil değil ise onların kızlı-erkekli kalmasına veya marjinal eğlencelerle vakit geçirmelerine takılmamız önemli olanı görmeyip detaylarda boğulmamız anlamına gelir. Buralara takılırsak, sert eleştiriler getirirsek insanları kazanma, sağlıklı iletişim kurma şansını da kaybedebiliriz.

Şimdi Kredi Yurtlar Kurumu ise merkezi bir yapı ve Türkiye’nin her ilinde yurtlar yapılıyor. Bunları takip etmek bile çok güç. Onun ötesinde kanaat önderlerinin devreye girmesi gerekiyor, rehberlik yapacak insanlara ihtiyaç var.

Bir öğrenci düşünün ki uyuşturucu kullanıyor. Sorun öğrencinin uyuşturucu kullanması değil, öğrencinin uyuşturucu kullanma ihtiyacını duymasıdır. Onu, o ortamdan koparacak olan ailesidir yani aile bağlarıdır, iyi arkadaşlardır, toplumdaki kanaat önderleridir. Doğrunun ve yanlışın gönüllülük esası üzerinden anlatılması gerekir. Aksi takdirde ortada sorun üreten bir zemin var, siz de bunu yasayla, mevzuatta değişiklikle, polis gücüyle düzeltmeye çalışıyorsunuz. Bu sürdürülebilir değildir. Orda bir reaksiyon ortaya çıkar. İnsanlar kendi hayatlarına bunu bir saldırı olarak algılarlar. Hem hatalarında ısrar ederler hem de sosyal dokuda yırtılmalar meydana gelir. O nedenle gönüllülük esasına dayanan çözüm yollarına odaklanmalıyız, sosyal sorunları sosyal araçlarla çözmeye çalışmalıyız.

Hocam siz önerileri sıraladınız. Tekrar ben özel hayata müdahale tartışmalarına gelmek istiyorum ve şunu sormak istiyorum: Devlet özel hayat tartışmalarına zemin hazırlayabilecek bu tür açıklamalar yapmalı mı, bu alanlara müdahale edebilmeli mi?

Devletin, özel hayata müdahale edebilmesini ben doğru bulmam. Özel hayatı genel olarak değerlendirebilir ve ona dönük politikalar üretebilir. Yani Ahmet’in elinden şişeyi alıp içmesine mani olmazsınız ama Ahmet’in o içkiyi almasını engelleyecek önlemler alabilirsiniz. Nedir bunlar? Vergi koyabilirsiniz, belli yerlerde kullanım sınırları gelebilir daha da önemlisi Ahmet’in içki içmeme konusundaki şuurunu arttırabilirsiniz. Bunun sınırı budur. Meşhur bir örnekti: Hz. Ömer sahabenin bir tanesini evinde penceresinden onun uygunsuz bir hareketini görmüş ve uyarmış. Demiş ki bu sana yakışıyor mu? Bu yaptığın doğru mu? Halifeyken onu uyarmış. O sahabenin cevabı ise senin yaptığın bu hareket benim yaptığımdan daha yanlış bir harekettir. Benim penceremi gözetleyemezsin.

Bu ülkede herkesin hemfikir olması gerekir: Devlet vatandaşı evinin içinde hata bile yapsa, şahsi bir hataysa buna karışamaz da, bunu gözleyemez de. Günahları, hataları sıfırlamak mümkün değildir. Bu sadece dini alanda değil dünyevi alanda da böyle. Suçu, günahı, hatayı toplumdan sıfırlamak imkânı yoktur. Önemli olan genel kaideleri belirlemek ve o genel kaideleri gerçekleştirebilmek için genel siyaset ortaya koyabilmektir.


GENÇ'ın Yazısı.