Allah Yazıyoruz, Yanmayız!
Yasin Okal
Hattat Ali Hüsrevoğlu kimdir?
1956’da Afyonkarahisar’ın Sandıklı İlçesi’nde doğdu. 1979’da Marmara Üniversitesi’nden mezun oldu. Cidde Üniversitesinde ve Mekke Üniversitesinde; hattat ve mütercim olarak çalıştı. 1992 yılında Mescid-i Nebevi’nin son genişletme projesinin yazılarını Türk Milleti adına yazdı. 20 kadar tercüme eseri yayınlandı. 1993 yılında eserlerini sergilemeye başladı. Türkiye’nin değişik il ve ilçelerinde 56 kişisel ve karma sergiye katıldı. Birçok eseri türünün ilki olma özelliğini taşıyor. Hâlen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Evli ve 5 çocuk babası.
izin serüveniniz nasıl başladı?
Hat sanatına merakım küçük yaşlarımda başladı. Afyon’da İmam-Hatip okurken camilerde gördüğüm yazılar ilgimi çekerdi. Fakat o zamanlarda bunları soracağım kimse yoktu. Zülâli Camii’ndeki yazıları taklit eder hocalarıma gösterirdim. Onlar da beni takdir ederek teşvik ederlerdi. İstanbul’a geldiğimde bu sanatı gözümde büyüttüler. Ben de okuluma mani olur diye başlamak istemedim. Bir gün bir arkadaş “Hattat Hamid olacak değiliz ya! Ne öğrenirsek kâr. En azından el yazımızı düzeltiriz!” dedi ve Hasan Çelebi Hoca’dan ders almaya başladık.
Hattat Hamid ile kastettiği Hamit Aytaç’tı değil mi?
Evet, Hamit Aytaç Hat Sanatı’nı Osmanlı’dan Cumhuriyete aktaran üstâdımızdır. Bütün yazı türlerinde mükemmel yazan bir üstad idi. Şu anda yaşayan ne kadar hattat varsa hepsinin hocası Hamit Aytaç’tır. Allah ona böyle büyük bir şeref nasip etmiştir. “Hatta başladığım zamanlar Cağaloğlu’nda sağ kolda 150, sol kolda 150 toplam 300 hat dükkanı vardı, harf inkılabından sonra bu dükkanların hepsi kapattı ama ben kapatmadım. Allah beni bu iş için vazifelendirdi ve muhafaza etti.” derdi. Bu konuda tam teslim bir imanı vardı. Hocamızın bir anısını anlatayım: Hamit Aytaç Hocamızın bulunduğu bir handa büyük bir yangın çıkıyor. Yangın hocamızın odasına gelecek olursa bütün eserler yanıp kül olacak. Hancı gelip diyor ki: “Üstad! Hemen toparlan, yangın geliyor, yanacaksın!” Hocamız hiç kıpırdaman çalışmaya devam ediyor ve diyor ki; “Biz ‘Allah’ yazıyoruz, yanmayız. Siz başınızın çaresine bakın.” Bunu nasıl bir iman ile söylediyse yangın, hocamızın kapısına geliyor ve burada sönüyor.
İslam sanatlarının bugünkü durumu nedir?
İslam sanatları elhamdülillah çok iyi bir gelişme safhasında. Müesseselerimiz bu işe uyanmış vaziyetteler. Kültür Bakanlığı, sivil toplum kuruluşları, bazı bankalar ilgiyi artıracak yarışmalar, sergiler düzenliyorlar. Zaten tarihimizden gelen bir miras var ortada. Göz önünde bulunan birçok örnek var; camilerimizde, dergâhlarımızda vb. yerlerde. Gençlerimizde erken yaşta merak ediyorlar ve özellikle hat, tezhip, ebru alanında çok güzel eserler veriyorlar.
Medine-i Münevvere günleriniz nasıl başladı, bize o günlerden bahseder misiniz?
İki buçuk sene Cidde Üniversitesi’nde çalıştım, iki buçuk sene de Mekke’de Ümmü’l Kurâ Üniversitesi’nde. O arada Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi projesi hayata geçiyordu. Ravza-i Mutahhara’da sülüs hattıyla yazılmış ve Efendimizin; “Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir.” buyurduğu kısımda on iki sütuna yerleştirilmiş, Sultan 3. Selim’in İstanbul’dan gönderdiği Nat-ı Şerif vardı. Projeyi üstlenen kurum bu eserin yenilenmesi için bir hattata ihtiyaç duyuyor. Orada benim çalıştığım üniversiteye müracaat ediyorlar ve o vesileyle tanışıp, çalışmalarımız başlıyor.
Orada çok güzel, önemli hatıralarımız var. Peygamber Efendimiz’in (sav) huzurunda çalışmak, Abdullah Zühtî’nin hatlarıyla ve kendi tasarladığımız hatlarla meşgul olmak hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek değer ve kıymette günlerdi. Fakat orada hissettiklerimi, yaşadıklarımı ifade etmek oldukça zor. İkbal’in güzel bir sözü var: “En güzel şeylerim yazamadıklarımdır.” Yani kısacası orayı yaşamak gerek. Allah isteyen her Müslümana nasip etsin.
Hat sanatını kendi yorumlarınızla nasıl tanımlarsınız?
Yine İkbal’in bir sözüyle cevap vereyim : “Vaktim olsaydı daha kısa yazardım.” Hat sanatını bir tanıma sığdırmam için çok büyük bir mütefekkir, çok büyük bir şair olmam gerekir. Bende öyle bir kabiliyet bulunmuyor ama ‘hat demek Kur’an’a hizmet demek’. Kur’an’a hizmetle beraber Peygamberimiz’in (sav) hadislerine hizmet demek. Allah-ü Teala nasıl Kur’an’ı muhafaza ediyorsa Hat sanatını da koruyor. Yani Kur’an ile ilgili ne varsa hepsi koruma altında. Harf inkılabını bir ölüm olarak varsayarsak; o ölümden sonra toprak altından tekrar çıkıp bu seviyeye gelmesi bunun en açık delilidir.
Gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
Gençlerimiz hat sanatına yöneldikleri takdirde birçok yönden istifade edecekler. Hem mükemmel bir sanat öğrenmiş olacaklar hem de manevi ve ilmi yönden bir gelişme içinde olacaklar. Şöyle ki; Kur’an ayetleriyle, Peygamberimizin hadisleriyle, büyüklerimizin sözleriyle iç içe olup, bu şekilde hem dînen hem de ilmen bir gelişme yaşayacaklar. Bunun yanında bir de “dil” öğrenmemizi isteyen bir sanat. Mesela bir cümle yazacaksınız. Bu cümle Arapçaysa Arapçayı iyi bilmeniz gerekir, Farsçaysa Farsçayı, Osmanlıcaysa Arapça, Türkçe ve Farsçayı iyi bilmeniz gerekir. İşin özü hat sanatı, insanı ilime zorlayan ve çeken bir sanat.
Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz hocam.
Ben teşekkür ederim. Allah yolunuzu açık etsin.
GENÇ'ın Yazısı.