Bir “derdimiz” olmalı diyerek yola çıktık hatırlarsanız. Küçük ya da büyük, anlamlı bir dert ile dertlendikçe olgunlaşacağımızı, başkalarının derdine düştükçe kendimizi bulacağımızı ifade ettik birçok vesile ile. Ebedi gençliği bulma yolunda, en büyük refikimizin manalı bir dert olduğuna inandık çünkü. Bu sayımızda dosya konumuzu, dıştan bakıldığında dertli diyebileceğimiz, ama aslında bu dertlerini kendi seçilmişlikleri bilen insanlara ayırdık. Kimler mi onlar?

Sizlere bu sayfalardan, önceki sayılarımızda, dertleriyle övündüğümüz arkadaşlarımızı tanıttık. Onlar kah cezaevinde bir mahkumla yemeklerini paylaşıyorlardı, kah sokak çocuklarına eğitim veriyorlardı. Kendi dertlerini aşıp başkalarının dertlerini düşenlerdi onlar. Diğer bir deyişle, dert gibi menfi kelimeye bile müspet bir mana yükleyen gönüllü ordulardı onlar. 

Yedi yıl evladını sırtında taşımak zoruna kalan Hacer hanım ve zihinsel engelli oğlu Mert, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva, Beyaz Ay Derneği eski başkanlarından Halis Kuralay ve âma olmasına rağmen azimle gayret ederek üniversiteyi kazanan Mustafa Özal Esmer. İstedik ki, bu insanları yakından tanıyalım ve onların dertleriyle hemhal olalım. Mesela yedi sene sırtında taşıdığı oğluna her alanda destek olan bu kahraman annenin hayatından birçok ibret alacağımıza inanıyoruz. Hacer hanım vesilesi ile, dertlerin nasıl da dert olmaktan çıkıp, manalı birer imtihan vesilesi olduğunu öğreneceğiz hep birlikte. Diğer yandan, Lokman Ayva, Halis Kuralay ve Mustafa Özal Esmer’in dilinden, görme engellilerin dünyasını birkaç açıdan sizlerle paylaşacağız. İlave olarak, sosyal sorumluluk projeleri ile ön plana çıkan, öncü bir insan diyebileceğimiz Prof. Dr. Ali Seyyar ile özürlü vatandaşlarımız ve son kitabı üzerine yaptığımız bir söyleşi de yer alıyor dosyamızda. Dileriz, bu dosya vesilesi ile bu irade kahramanlarını hem yakından tanırız, hem de onlar için bir şeyler yapmanın gayreti içinde oluruz. Gelin gönüllülerimi birleştirelim, gelin dertlerimizi birleştirelim. Sizleri dosya konumuzla baş başa bırakıyoruz. 


Bizler Seçilmiş Anneleriz

Hacer Günüç Kimdir? Hacer Günüç zihinsel engelli oğlunu, yedi yıldır sırtında taşıyan eli öpülesi bir anne. Oğlu Mert’in hastalığının bir imtihan olduğunun farkında olan ve bu yüzden de kendisini seçilmiş anne olarak niteleyen bir hanımefendi.

- Mert’in rahatsızlığı nasıl başladı paylaşmak ister misiniz?

- Mert’in diğer çocuklardan farklı olduğunu 13 aylıkken fark ettik. Çevremizdeki insanlar sürekli söylüyordu, fakat yakıştıramıyorduk, konduramıyorduk. Çok tatlı bir bebek olarak doğdu. 13 aylıktı, kafasını tutamıyordu, emekleyemiyordu. Bir kızım daha vardı ve ben Mert’in eksikliğini gözlemleyebiliyordum. Doktora götürdük, ‘doğum esnasında oksijensiz kalmış, hücre kaybı var, çocuğunuz zihinsel engelli’ dediler. Şoka girdim ilk duyduğumda, ne yapacağımı şaşırdım. Fakat kabullenmem çabuk oldu. Ağlamakla bir yere varılmayacağını biliyordum. Ertesi gün hemen tedavisine ve eğitimine başladım.

- Süreçten bahseder misiniz bizlere?

- Mert’i bir gün bile yalnız bırakmadım. Mert şimdi 7 yaşında ve kendi başına yürüyebiliyor. Bugünleri görebilmek için onu tam 7 yıl sırtımda taşıdım. Bel ve sırt bölgelerimde fıtıklar olmuştu ve doktor 1 kilo dahi taşımamı yasaklamıştı. Ama Mert’in sevgisi beni kuşatmış ki, bunu umursamadım. Şimdi beraber çarşıya çıkabiliyor, yürüyüş yapabiliyoruz. Rehabilitasyon merkezindeki arkadaşlarıyla iletişim kurabiliyor, sürekli gülücükler dağıtıyor. Anlamadığı hiçbir şey yok. Anne, baba diyebiliyor, ablasını çağırabiliyor. Aldığı eğitimle engeli ağırdan ortaya dereceye erişti. Mert’in emeklemeye başladığı gün, sevincimden mahalleye çıkıp çığlık atmış, Mert’in emeklediğini haykırmıştım. Dualarla ayağa kalktı. Şimdi şu duayı ediyorum: Allah’ım bana Mert’in yürüdüğünü gösterdin, şimdi karşılıklı oturup sohbet etmeyi de nasip et.

- Neredeyse her anınızı Mert’le geçirdiğinizi söyleyebilir miyiz?

- Ben sosyal bir insandım. Gezmeyi, arkadaşlarımla vakit geçirmeyi severdim. Fakat şimdi bütün mesaimi Mert’le geçiriyorum. Zaman zaman şikayet ediyordum önceleri ama Mert’i şimdi böyle gelişirken görmek beni öyle mutlu ediyor ki… Sevgiyle aşıyorum her sıkıntıyı. Akşamları ödevlerine yardım ediyorum. Yarım saat evden uzaklaşsam, koşa koşa dönüyorum. Bazen 5 dakika boş vaktim oluyor, ben o vaktimi Mert’le geçirmediğim zaman suçluluk duyuyorum.

- Sizi bu süreçte neler motive etti Hacer hanım?

- Bizler seçilmiş anneleriz. Bunun bir imtihan olduğunun farkındayız. Sabahları oğlumu öpücüklerle uyandırıyorum ve ona sesleniyorum: “İyi ki sen benim çocuğumsun. İyi ki, benim oğlumsun ve böylesin. Başkasının oğlu olsan, inan seni kıskanırdım. Bizler seçilmiş anneleriz, bizi en iyi yine biz anlıyoruz…’ Zaman zaman çok ciddi sıkıntılar yaşadım. Benim gibi diğer annelerle toplandığımızda, daha mutlu oluyoruz. Çocuğu sağlıklı ve normal annelere seslenmek istiyorum. Her sağlıklı insan potansiyel engelli adayıdır. Ne zaman ne olacağı bilinmez, hayatta başınıza ne geleceği de. Bizler çocuklarımızı türlü zorluklarla yetiştiriyoruz, onlarla hayatı yeniden öğreniyoruz. Bu bir imtihandır. Allah böyle bir şeyi herkese nasip etmez. Bir engelli çocuğu büyütmek, 20 tane sağlıklı çocuğu büyütmekten daha zor. Toplumdan istediğim bir şey var bu noktada: Bizi çocuğumuzla görüp, ah vah etmesinler. Bize normal bakmalarına ihtiyacımız var. İstiyoruz ki, çocuklarımız insanların içine karışsın, daha sosyal bir hayat yaşasın. Bazen, yolda ya da bir başka yerde, karşılaştığımız aileler çocuklarını bizden uzak tutmak istiyor. Mert, herkesi kucaklamak isteyen, yakınlaşmak isteyen bir çocuk. Yüksek sesle bağırabiliyor toplum içerisinde, bunu yadırgamasınlar. Sevgiyle yaklaşan insanlar bizi rahatlatıyor. 


Gençlik Yeni Bir Dünya Kurmalı

Lokman Ayva Kimdir? 11 yaşındayken menenjitten görme kabiliyetini kaybetti. 1985 yılında Türkiye Sakat gençliğini temsilen, Milli Eğitim Bakanlığı aracılığı ile Avrupa Konseyi toplantılarına katıldı. 2000 yılında Romanya’nın Neptün şehrinde yapılan “Özürlülerle İlgili Bölgesel Projeler” Kongresine katıldı . 2002 yılı Ocak ayında Almanya’ da özürlülerle ilgili çalışmalar yaptı. Bütün kariyeri boyunca tek arzusu sıkıntı içerisindeki insanlarımızın yaşadığı problemleri en aza indirgemek ve onlara müreffeh bir yaşam sunma yönünde çaba sarf etmek oldu.

- Gençler özürlülerle ilgili neler yapabilir sizce?

- Gençlik yeni bir dünya kurmalı. Yeni bir sistem kurmalı. Yeni ilişki ağlarıyla sarılmış bir toplum meydana getirmeli. Soru şu, büyüklerin zayıf noktaları acaba gençlerin de zayıf noktası olmak zorunda mı? Büyüklerin korkuları, büyüklerin ürkeklikleri gençlerin de damarlarında akmalı mı? Hem büyüklerin güçlü yanlarını almanın, hem de büyüklerin zayıf noktalarını güçlü noktalar haline getirerek devam etmenin ne mahsuru var ki? Evet, evet mahsuru yok da bu nasıl olacak?

- Nasıl olacak?

- Gençlere diyorum ki biz özürlüleri büyüklerinizden öğrendiğiniz gibi algılamayın lütfen. Onlar kör olduğumuz için kitap okuyamadığımızı sandılar. Halbuki kabartma kitap olmadığı için okuyamadık. Onlar sağır olduğumuzu için Türk filmlerini anlayamadık sandılar. Halbuki yabancı filmleri alt yazısı nedeniyle kendi ülkemizin filmlerinden daha iyi anladık. Hasılı üniversite talebesini ilkokul birinci sınıf çocuğunun oturduğu okul sırasına oturtmaya kalkıyorlar. Sonra da üniversiteli gence neden düzgün oturmuyorsun diye kızıyorlar. Evet, biz özürlüler eğitilebiliriz, çalışabiliriz, toplumsal hayata katılabiliriz. Bizi yüzyıllarca yanlış tanıdılar, eğitime, iş hayatına veya toplumsal hayata sokmadılar da hangimizin eline ne geçti. Son olarak diyorum ki gelin herkese uygun şartları olan bir dünya kuralım, gelin bütün farklı insanları oldukları gibi algılayalım, gelin özürlülere diyelim ki “Başkalarının size olumsuz davranışı, sizin kendinize özgüveninizi kaybettirmiş. Kendinize güvenin.” Hepimiz için hayırlı ve mutlu bir gelecek diliyorum. 


Asla Pes Etme

Mustafa Özel Esmer Kimdir? Mustafa Özel Esmer 1983 Adıyaman doğumlu. Beyninde çıkan tümör hastalığı nedeniyle on bir yaşında gözlerini kaybetti. Beş yıl kadar tedavileri sürdü. Gözleri açılmayınca Türkan Sabancı Görme Engelliler Okulu’nda eğitime başladı. Öss sınavına girdi ve İstanbul Ticaret Üniversite’si Hukuk bölümünü kazandı. Şu an, eğitime devam etmekle birlikte âmalar için Kur’an-ı Kerim çalışmalarında da bulunmakta. En büyük hedefi bir üniversitede dekan olmak.

- Hayatı nasıl algılıyorsunuz?

- Benim için hayatın her köşesi bir deneyim, bir tecrübe, bir sınav. Bu dünya nasıl olsa gelip geçici bir dünya. Bu yüzden dolu dolu ve kıymetini bilerek yaşamak lazım. Artı, en başta gençken geçliğin ve içinde bulunulan zamanın kıymetini bilmek lazım. Güzel huyları ve kişiliği geliştirmek gerekiyor. Toz pembe görünüyor birçok arkadaşa hayat. Olmasa da olur, nasıl olsa babam var bana bakar diye düşünülüyor. Ama hayat öyle değil. Ana baba bugün var yarın yok. Kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmeli insan. Kendini geliştirmeli.

- Gözleri olduğu halde, hayata küsen, bir hedefi ya da beklentisi olmayan gençlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Buna ne demeli?

- O insanlarla çok sık karşılaşıyorum. Sahiden her yönüyle nimetler içindeler ama hiç kıymetlerini bilmiyorlar. Bu çok kötü bir durum. Ben onlar adına çok üzülüyorum. Aynı imkanlar bende olsa kim bilir neler yapardım. Mesela bir sınava girmiştim. Sınavdan çıktığımızda arkadaşıma sordum nasıl geçti? Berbat dedi. Ona söylediğim tek şey şu oldu: sen buraya ne kadar para veriyorsun? Dedi ki dokuz milyar altı yüz. Şu durumda Filistin’deki, Lübnan’daki insanların durumunu biliyor musun? Dondu kaldı böyle söyleyince. Ya dedim, bari sen çalışmayacaksan, bir şey anlamayacaksan, keyif için okuyacaksan hiç okuma daha iyi. Bu parayı hiç boşuna verme dedim. Çünkü hayat ona da toz pembe görünüyor. Derse girmez kafelere kaçardı. Sevgilisiyle gezerdi. O bar benim şu bar senin. Ve ardından rezillik. Bu tür insanlara da acıyorum gerçekten. İçinde bulundukları nimetlerin farkında değiller.

- Son olarak nedir sizce başarının sırrı. Nedir sizi bu noktalara getiren?

- Kendine güven ve istektir. Hayata küsmemek. Pes etmemek. Ve son olarak şunu söylemek istiyorum, çok hoşuma giden bir sözdür: “Bulunduğu kıyıdan ayrılmaya cesaret edemeyen kimse okyanus ortasındaki güzelliklere kavuşamaz”. 


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.