Toplumu yakından ilgilendiren herhangi bir konu veya olay hakkında dinleyiciler karşısında farklı uzman kişilerin konu veya olayla ilgili yaptığı seri konuşmalar için “sempozyum” tanımı yapılmaktadır. Sempozyumlar genelde tek olay üzerinde konuşulup fikirlerin karşılıklı bir şekilde tartışıldığı umumi hareketlerdir.

Sempozyum toplum hayatını ilgilendiren herhangi bir sektör ile ilgili olabilir. Ancak ben sempozyumları spesifik bir alana çekerek sadece kültür-sanat-edebiyat sahasıyla ilgili sempozyumlara dikkat çekmek niyetindeyim.

Günümüz itibariyle büyük ya da küçük olsun her şehirde bir takım kültürel-sanatsal sempozyumlar düzenlenebiliyor. Özellikle Türkiye’nin en büyük kenti ünvânını elinde bulunduran İstanbul bu açıdan oldukça zengin. Düzenlenen bir yığın kültür ve sanat etkinliklerinin yanı sıra sempozyumlar da insanların ilgisini çekebiliyor. Kültür merkezleri her gün bu tür etkinliklerle dolup taşıyor. Kültür merkezlerine nazaran belki cılız kalıyorlar ama üniversitelerde de bu tür organizasyonlar sahne alıyor.

Bu tür etkinliklerin organize edilmesi kültür ve sanat hayatını dinamik tutmak açısından önemli bir vasıta. Elbette bu tür etkinliklerin artarak devam etmesi de hayırlı vak’alardan olacaktır. Buraya kadar anlatılanlar sadece olayın iç yüzü. Madalyonun öbür ucuna bir göz attığımızda eminim aklı başında her insanın soracağı sorular, tartışma gerektirdiğini düşündürdüğü meseleler kendini gösterecektir.

Ülkemizde geniş katılımlı sempozyumlar, kongreler, festivaller düzenlenmesinden tutun da organize edilmesine kadar ciddi pürüzler içeriyor. Burada baş sorumlu olarak bu tür etkinlikler düzenlemeyi tasarlayan kurum ve kuruluşlar daha sonra ise aktörler geliyor. Etkinliği düzenleyen kurumlar en başta bu hadiseyi organize edeceği mecrayı ayarlamakla işe başlıyor. Daha sonra reklam afişleriyle düzenleyeceği organizeyi kamuya duyurmaya çalışıyor. Tabii burada organize için bir baş kurul oluşturmayı da kesinlikle ihmâl etmiyor.

Peki bunu neden problem edeceğiz ki? diye sorabilir kimileri. Bu planlama bu tür etkinliklerin hemen hepsinde oluyor. Evet bu tür planlama böyle organizasyonların çerçevesinde gelişen birtakım rutin hadiseler. Ancak burada şu şekilde bir sorgulama yapmaya mecburuz kanaatimce. Pekî bu tür organize için oluşturulan kurul, jüri ve benzerleri nasıl oluşturulmuş. Bu jüriler oluşturulurken kıstaslar nedir? En başta sempozyumda başrol verilen kişiler bu organizedeki rol hakkına nereden sahip? Bu kişiler oluşturulurken ince elenip sık dokunuyor mu? Bu seçimler objektif mi? Başroldaki insanlar hangi çalışmaları ya da tecrübeleriyle bu organizasyonlarda başrolü alabiliyorlar?

Görüldüğü üzere sorulması gereken birçok soru var. Bu sorulara yeni yeni sorular da eklenebilir. Bunu üzülerek belirtmek gerekiyor ki, ülkemizde bu tür organizasyonlar daha çok ideoloji ve ahbaplık ekseni etrafında yürüyor. Bu tür organizasyonları gerçekleştiren müesseseler kültür ve sanata yararlı olabilecek çalışmaları geriye iterek daha çok kendi ideolojik meselelerini empoze etmek ve reklam yapmak için uğraş veriyorlar. Buradan hareketle bu tür organizasyonlarda gözleri kamaşan birçok idealiste gence beyan edilir ki, bu tür organizasyonlarda başrollerde olmak istersen kendine bir grup belirlemen ve o grupla muhabbetini sağlam tutman gerekir. Bu senin duruşuna yakışı kalır mı? Orasını sen düşüneceksin. Bileğinin hakkıyla da bu tür organizasyonların ön safında yer almak mümkün. Ancak beklentilerin üzerine çıkması biraz güç. Ne yazık ki bu tür organizasyonlarda herhangi bir bilgi ve birikimin baş koşul olduğunu söylemek zor. Hepsi için değil ancak çeşitli safhalarda önemli gelişmeler kaydedildiği günümüzde bile hâlâ bu durum ile karşı karşıya kalınması hiç de hoş değil.

Yakın zamanlardaki gözlemlerimden hareketle bunu iddia edebiliyorum. Belki bu tür organizasyonlarda tanışmak istediğiniz bir şahısla tanışıp, muhabbet etme fırsatını yakalayabilirsiniz. Bir takım yeni bilgiler edinmek de imkan dahilinde. Ancak size reklamı yapılan herhangi bir şahsı dinleyip de burun kıvırmak da an meselesi. Bu şahıslar içinde kendi bilgi ve birikiminizden aşağıda olan şahıslarla karşı karşıya gelip hayret edebilirsiniz. Sonuçta sizin kadriniz, kıymetiniz pek bilinmez.

Yukarıda da belirtildiği benzer ideoloji içinde olduğunuz veya ahbaplık ilişkilerinin dışında kalırsanız gözlemlerinizle durumun vehâmetini kavrarsınız. Bu gruplamanın içinde olanlar ise işi götürürler. Buna argo tabirle malı hamuduyla götürmek de denebilir.

Öncelik bu tür faâliyetleri organize eden kurumun düzgün bir şekilde planlama safhası. Daha sonra işin reklam, ekonomik vb. boyutları da en azından çoğunluğun itiraz etmesinin önüne geçebilmeli. En önemli nokta da ideolojik boyutun ve ahbaplık ilişkisinin gerisinde objektif bir bakış açısı. Bilim insanı olarak lanse edilen kişilerin otorite olarak düşünüldüğü sahada sağlam ve düzeyli çalışmalara/birikime sahip olması. Başka bir söylemle nitelik. Bütün bunlar gerçekleşebildiği takdirde bu tür hareketlere yönelik eleştirilerde de azalma görülecektir. Aksi takdirde çoğunluğun dediği gibi bu faâliyetlerin gerekli faydayı sağlamaları oldukça zor gözüküyor. İnsanların bu tür faâliyetler hakkında olumsuz düşünmesine hatta ilgisiz kalmasına sebebiyet veriyor.

Bu esaslara bakarak insanın düşünmesi gereken sorular ortaya çıkıyor: Hangi sempozyumlara gitmeliyiz? Sempozyumlar yararlı bir takım hadiseler mi? Ya da sempozyumlara gitmeli mi? 


M. Sait Aktaş'ın Yazısı.