Taha Mertcan Ok

Teknoloji çağının çocukları olarak teknoloji ile büyüyüp hayatımızın her anının teknoloji olduğunu kabul ediyorum. Bununla birlikte gelen iletişim kopukluğu ve teknolojinin tamamen içinde olan insanların dışarı da bir hayat olduğunu unuttukları kaçınılmaz bir gerçektir. Sosyal medya başında geçireceğimiz zamanın başka işlere ayıracak vakitlerimizden daha kıymetli olması beraberinde yeni neslin nereye gideceği sorusunu akıllara getiriyor.

Elif Şafak, 2010 yılında Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş. aracılığı ile yayımlamış olduğu Firarperest isimli kitabında “Çok okuyan mı bilir?” yazısı ile ele almış bu düşünceleri. Kendi kuşağını ve Z kuşağını iyi tanıyan bir yazar olarak çağımızın trendi haline gelen sosyal medya ve teknoloji bağımlılığını başarılı bir biçimde betimlemiştir.

Sosyal medya ve teknolojiye olan bağımlılıklardan bahsedilen yazıda neslin nereye gideceği kaygısı üzerinde durulmuştur. Yazarın kendi çocukluk yıllarından vermiş olduğu örnekler ile seyahat/keşif/anı eserlerinin artık çok daha az olduğu ve okuyucunun beklentilerini ön plana çıkarılmıştır.

Z kuşağının sosyal medyaya verdiği önem ve ayırdığı zamanı başka uğraşlarına verdiği önem ve ayırdığı zamandan daha üstün tuttuğunu belirten yazar; Facebook’u kullanan Türk insanlarının her geçen gün arttığını ve Türkiye’nin Dünyada üçüncü sırada olduğunu belirterek yepyeni bir kuşak yetiştiğinin gerçeğini gözler önüne sermiştir. Gençlik diyaloglarının tamamen değiştiğini, bilgisayar terimleri ve uygulamalarından ibaret olduğunu göstermiştir. 1980’li yıllarda yaşayan büyüklerimizin “Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?” sorusunun cevabının çok okuyan olarak verilmesi sorunun yöneltildiği kişiler arasında ikilem yaratmıştır. Elif Şafak’ta yazısında, “Bense, okumayı da seyahat etmeyi de tutkuyla seven biri olarak ikiye bölünürdüm.” demiş. Türkiye’de son yıllarda edebiyat ve kitap dünyasında gözle görünür bir canlılık ve renklilik olması oldukça sevindirici fakat seyahat/keşif/anı kitaplarının az sayıda olması yazarlarımızın yolculuklarını yazıya dökmediğini ya da yolculuk etmeyi sevmediğini göstermektedir. Yazar belki de Ahmet Midhat’ın ismiyle okurlarda kallavi beklentiler uyandıran yapıtların ardından yazarlarımızın okuyucularının beklentilerini karşılayamayacağını düşündüğünü bu tip eserleri yazmaktan çekiniyor olabileceğini belirtmiştir.

Yapmış olduğum araştırmalar sonucunda bilimsel olarak kanıtlanan Z kuşağının yani 1990 sonrası doğan kişilerin önceki nesillere nazaran daha zeki ve beyinlerini çoklu olarak kullanabildikleri bilgisine ulaştım. Ders çalışırken, müzik dinlemek yukarıda bilimsel olarak kanıtlanan bilginin net bir göstergesidir.

Teknoloji çağında doğan bir bireyin teknolojiyi kullanmaması beklenemez. Kullandığı teknolojiye ambargo uygulanması son derece yanlış bir yaklaşım olur. Bu ambargoyu uygulayan ve ya uygulamaya çalışan ailelerin çocuklarıyla anlaşmazlık yaşadıklarını gözlemledim. Bunları göz önünde bulunduracak olursak yazarın yazısında belirttiği sosyal medya, teknoloji bağımlılığının yeni nesli nereye sürüklediği cevabı aslında çok net bir şekilde gözler önüne seriyor. Sosyal medyanın tetiklediği ve yeni nesli esir eden teknoloji bağımlılığının ülkemizde gelir düzeyiyle alakalı olduğunu düşünmekteyim ki yazarında yazısında bu noktaya dikkat çekmediğini görüyorum.

Gençler sosyal içerikli kafelere, tiyatrolara, sinemalara gitmeyi tercih etmiyorlar. Bunun yerine teknolojik aletlere sahip olanlar bunlar başında zaman geçirmeyi tercih ederken, olmayanlar ise 50kuruş ile internet kafelerde bilgisayar kullanarak bu açığı gidermeye çalışıyorlar. Sosyal ve zihinsel açıdan kendilerini geliştirmedikleri için kendi özvarlıklarına saygı duymayan sosyal ve kültürel hayattan kopuk sanal ortamda mutlu oldukları sanrısına kapılan duygusallıktan uzak bireyler haline geliyorlar. Burada esas dikkat edilmesi gereken konu Z kuşağı çocuklarının yani teknoloji kuşağı çocuklarının bulundukları çağ itibari ile duygusallıktan uzak olduklarıdır. Yukarıda bahsettiğim gibi bu çağın çocuklarının gelecekte gerek akademik gerekse mesleki alanda başarılı olacaklarından hiçbir şüphem bulunmamaktadır fakat bu başarıya sahip olacağını düşündüğüm Z kuşağının yapmış olduğum gözlemler sonucunda büyük bir çoğunluğunun asosyal ve duygusal zekâdan yoksun olacakları kanısına vardım. Bilgisayarlar bilgi değil malumat veriyor. Buradan toparlanan bilgilerin temizlenmesi ve yararlı hale getirilmesi gerektiğine inanıyorum. Son olarak X ve Y kuşağının Z kuşağına nazaran daha az teknoloji daha fazla duygusal ve sosyal zekâya sahip olduklarını gerek X kuşağı çağının yaşantısı gerekse yakın Y kuşağı gözlemlerime dayanarak yukarıda yapmış olduğum eleştirel yaklaşımımın haklılığına inanıyorum.

Burada esas olan teknolojiyi ne kadar doğru kullandığımızdır, çünkü sosyal medya kaynaklarına, bilgisayarlara, akıllı telefonlara kısacası teknoloji dünyasına ulaşabilmek son derece kolaydır. Bu sebepledir ki ebeveynlerin çocuklarına teknolojiyi bilinçli ve doğru bir şekilde kullanmayı öğretmelidirler.


GENÇ'ın Yazısı.