Farklı Olmak İçin Bir Bardak Beyin
Yunus Emre Gürcan
Düşünün ki her tarafından her renk nehirler, şelaleler, koca koca denizler, mağrur okyanuslar, birkaç dal dereler akan bir güzel bardaklar dünyasında bir fakir bardak var. Hayatı boyunca yaptığı şey bardak olmanın doğasıyla yoğrulmuş boşluğu, o doldurası kabını doldurmak.
Seçenekleri, umut ve gayretleri pek bol. Her taraf doldurmayı, doldurdukça zenginleştirmeyi ve farklılaşmayı bekleyen bilgi, irade, eğlence ve daha niceleri ile çevrelenmiş. Hayat meşgalesi midir, yaşam savaşı mı bilinmez; süregelen zamanlar boyunca nehirleri, dereleri, bilgi ve geçici şeyleri içine alarak bu hayatı yaşayan ve veda edenlerin sıralandığı tarih sahnesinde, karanlığın içine saplanmış aydınlık ışıkların önünde duran bir fakir bardak.
Bir bardak düşünün. Tam doldurmamak kaydıyla ancak koyduğumuz su kadarını geri alabiliyoruz. Fakat biraz mütevazı ve cömert davranıp doldurursak eğer, bize bizim ona verdiğimizden daha fazlasını veriyor. Hem de daha zenginleşmiş bir şekilde, daha eşsiz ve tek tane. İnsanda böyledir aslında, okula gider kitap karıştırır izler ve görür doldurur çanağını, bardağını. Tam dolmayınca ancak, üzerine koyamaz ya da üretme endişesi duymaz.
Eğitim sistemimiz, az buçuk hayatımız ve bir başka âlem kitaplarımız insan olmanın doğasıyla yoğrulmuş boşluğumuza kattığımız bilgi ve değerleri oluşturuyor bugün. Bardağın boyutu da boşluğu da değişiyor kişiden kişiye, bizi “biz” yapan diğer şeyler gibi. Bardak farklı farklı, içine koyduklarımız da ama boşluğunu, kendini dolduran ve anlamak için anlatmaya başlayanlar hep aynı: çok nadir…
İnsan o kadar muazzam ve muntazam bir varlık ki, ona yeterince verilen şeyleri hazmediyor, harmanlıyor ve daha evvel kimsenin görmediği bir eşsizlikle evrene, hayata, insanlığa ve insana geri veriyor. Peki, her renk nehirlerin, şelaleler ve denizlerin çepeçevre sardığı bir dünya da nedir bu bardağın taşma meselesi, sınırı ve eşiği?
Eğitim kavramının temel gayesi insana hayatı yaşama becerisi kazandırmaktır. Bunun için ihtiyaç duyacağı her türlü talimatı, emir ve yasakları zihnine kazımaz sadece bunlara ulaşma gayesini, donanımı ve imkânlarını sunar. İnsan her daim bilmek istemeli, araştırmalı, öğrenmeli ve bardağını doldurmalıdır. Bu çabayı kazandırmak, insanın bu derde düşmesine vesile olmak temelde eğitimin amacıdır lakin öyle bir hayatta yaşam sürüyoruz ki tüm eğitim amaçlarımızı ve kişisel gayretlerimizi toplasak bile bardağımızı, benliğimizi doldurmakta aciz kalabiliyoruz. Hatta bunun farkına varmıyoruz.
Seneca’nın dediği gibi “bir kitap yazmak için bir kütüphane okumak gerekir”. Bu da bir kitaplık bardak için, bir kütüphanelik bilgiye, suya, kevsere ihtiyacımız var demektir. Peki, bir ömürlük bardak için? İşte insan, kendine bir ömrün her gününde yetecek kadar su bulmakla kalmamalı (ki bu bize izzet-i ikramdır) üretme endişesine düşmeli, pınar olmalı başka pınarları beslemelidir. Bunun içinde tüm bu gayrette ihtiyaç duyacağı dürtüyü edinmelidir. Öğrenme ve üretme endişesine düşmelidir…
Bugün, tarihin gölgesinde kalmış bu topraklar üzerinde modern zamanların şaşırtıcı sancıları yaşanmaktadır. 21. Yüzyıl, toplulukları birlikte tutan gayelerin, zorlukların, engellerin aşılarak amaca ulaşılmasına mukabil ortaya çıkan rehavet kokmaktadır. “Refahın” getirdiği seküler dünya şimdiler de en çok sükelerizmi eleştirenlerin başına musallat olmaktadır. Arkamızı dayayarak tartıştığımız amaçların pek çoğu bugün gerçekleşmiştir ancak bu vaziyet amaçsızlık, belirsizlik ve farklı ihtiyaçları beraberinde getirmiştir. Bugün Türkiye herkesin çoğunlukla eşit haklara sahip olarak eğitim gördüğü, yaşadığı bir yerdir ancak eskilerin şartlarından daha ötesine geçilememiş hatta gerilenmiştir.
Bir bardak düşünün ki, kendini var eden boşluğunu hayata can veren, bilgiyi taşıyan ve yenileyen, geçmişten bugüne, en derinden yüzeye ve Hak’tan halka taşıyan su ile doldurmak istemiş. Aramış taramış ancak dört bir yanını sarmalayan on bin milyonlarca zerreden bir tanesinde bile istediğini, aradığı, açlığına cevabı bulamamış. Sonra aslında ihtiyaç duyduğu şeyin akan nehirler ve kevserler değil, tüm bunlara ev sahipliği yapan her şey olduğun fark etmiştir.
Nerede, nasıl doğup da bu dünyada yer işgal etmeye devam etsek de, herkesin doldurulması gereken bir bardağı, açması gereken çakraları ve beslemesi gereken benliği vardır. Zaman ne olursa olsun, devlet ve millet nereye giderse gitsin; insan dolmalı, dolmak için aramalı ve dolduktan sonra erişeceği o müthiş boşluğa varmalıdır.
İktidar kimin olursa olsun, bugün gençliğimiz ve geleceğimiz boş bardaklar diyarının çatlamaya yüz tutmuş aynası hükmündedir. O sebepledir ki, hayatımız iki adım yuvarlak kadar geniş ağza sahip bardağın boşluğu kadardır. Yaşamalı, tanımalı, hayata dokunmalı ve hissetmeliyiz. Bir kez olsun dolmalı ve bir daha asla dolacağımızı düşünmemeliyiz…
GENÇ'ın Yazısı.