Genç insan, belli değerleri ve gelenekleri içeren bir havzada yaşar hem de bunu kendi içinde yaşatır. Bu, belli bir yere bağlanma, belli bir yere ait olma duygusudur. Bu bütünlükten ve süreklilikten yoksun bir insanın yine de bir şahsiyeti vardır, ama kimlik duygusu yoktur.

Sosyal Ekonomik ve Kültürel Araştırmalar Merkezi (SEKAM) geçen ay Türkiye Gençlik Raporu adında bir araştırma yayımladı. Söz konusu araştırmaya göre gençliğin %72’si kendisini biraz modern, biraz geleneksel olarak tanımlıyor. Gençlerin ne o ne de bu olmadıklarını gösteren bu ilan, melez bir durum olarak kabul edildi. Bu durum gençlerin, inanç ve kabulleriyle, tutum ve davranışlarıyla, uyum ve denge açısından bir problem yumağının içine girmiş olduğunu gösteriyor. Türkiye’nin yeni nesille ilgili, en ciddi sorunlarından biri, kimlik sorunu. Çözülemediği takdirde ki oldukça zor görünüyor; pek çok problemi tetikleyecek, hatta milli güvenlik krizi olacak bir durumla karşı karşıya kalacağımız aşikâr. Söz konusu araştırmada, “Kendinizi en çok ne olarak hissediyorsunuz?” sorusuna en yüksek cevap, sadece %39,4 ile “Müslüman” olmuş. Bunu, “İnsan”, “Türk” ve “T.C. Vatandaşı” cevapları takip ediyor. Üst kimlik kabul edebileceğimiz Müslümanlıkta, bir zayıflama ve kırılma olduğu, bu orana göre gözler önüne seriliyor. Gençlik çözülmekte, aidiyet duygusu zayıflamaktadır. Alt kimliklerin üste çıkıp, toplumun ayrışması söz konusu olabilecektir. Aynı araştırmada kendini “Müslüman, İslamcı, Dindar ve Muhafazakâr” olarak tanımlayanların sadece %28’i düzenli namaz kıldıklarını, laikliği %75 gibi oranda önemli gördüklerini beyan etmişlerdir. Bu durum Müslüman gençler açısından tam bir şizofren kimlik bunalımı diye tarif edilebilir. Diğer gruplar gibi, Müslüman dindar grupların da en vazgeçilmez birinci değeri “özgürlük ve eşitlik” olarak tespit edilmiş. Tam bir, “yok birbirimizden farkımız” durumu ile karşı karşıyayız.

Kimlik Serüveni

Kimlik; insana kim olduğu, nasıl bir insan olduğu, kendisi ve dünyasını ne kadar değiştirebileceği, doğru-yanlış ya da iyi ve kötünün ne olduğu konularında tanımlanmış bir sistem sunar. Günümüzün çığırından çıkmış hızına artık insanlar dayanamıyor. İnsanın hızlı değişikliklere uyum gösterip, bu değişiklikleri özümseyebilmesi için, yeni olaylarla geçmiş arasında bir ilişki kurabilmesi, hayatının denetimini elinde tutabilmesi, nereden gelip nereye gittiğinin durum değerlendirmesini yapabilmesi gerekir. Böyle hızlı bir değişim içinde, bir nesilde benimsenen değerler bir sonraki nesilde tümden reddedilebiliyor. Her zamankinden karmaşık bir dünyada yaşıyoruz. İnsan, birim insan olarak özgül ağırlığının neye tekabül ettiği konusunda kafa karışıklığı yaşıyor. Tekil kimliklerin önemsizleşmesinin bir nedeni de bu durum. Yeni dünya düzeni bütünün, daha çok üretimin, daha çok kârın peşinde olduğu için küçük her birim görmezden geliniyor, önemsiz addediliyor. Günümüz insanı, sistemi oluşturan mozaiğin sadece küçük bir parçası, üstelik sistemin bütününden ya da sistem içerisindeki yerinden de haberdar değil. Kişinin sistem içerisindeki yerini hiçe indirgeyen böyle bir dünyanın insanda oluşturduğu kopukluk, tek tek kimlikleri de önemsizleştiriyor.

Samimiyetsiz Çağ

Samimiyetsizlik modernizmle gelişti. Sezai Karakoç’un tespitiyle “İnsan kendi barikatlarının mahkûmu ve kendi zincirlerinin tutsağı olmuştur.” Amaç edindiğimiz refah toplumu düzeyine eriştikçe, sahip olduğumuz maddi bolluğa karşılık, boşluk, anlamsızlık ve yabancılaşma gibi daha önce hiç tanımadığımız duyguları yaşamaya başladık. Bir şeylerden bağımsızlaşarak özgürleşmeye çalışmayı, sahip olarak özgürleşebilecekleri vehmini insanlara modernizm öğretti. Dinden, örften, gelenekten bağımsızlaşmakla özgürlük denk tutuldu. İnsanların samimiyetsizlikle dertten, davadan kimlikten uzak durmalarının sebebi “uzak dur mutlu ol” anlayışıdır. Ancak hiçbir şeye bağlanamamak, insanın boşluk ve anlamsızlık duyguları yaşamasına neden oluyor. Toplumsal hafızaya “bireyin sadece kendine odaklanması” fikri aşılandıktan sonra doğan nesil, görev ve sorumlulukları ikinci plana itti. Bu anlayış, gençleri hayatlarını uyduracakları inanç ve ideal konusunda kararsızlık ve tereddütle karşı karşıya bıraktı.

Kimliğini Göster

En önemli özelliği süreğen bir tavır olan, doğru dürüst bir kimlik inşa edilemiyor. İnsan bu çağda, her zaman olduğundan daha çok, kimlik ve yasalar oluşturulmasını, uygulanmasını gerekli buluyor, ancak bunların kendisinden çok diğer insanlara gerekli olduğunu düşünüyor. Namazı diğer Müslümanların düzenli kılmasını beklemek de aynı anlayışın ürünü kabul edilebilir. İnsan, kimliğini oluşturan davranışlarını, bu davranışların sebeplerini, nasıl geliştirildiğini göremedikçe, kabullenmesi ve sürdürmesi de o kadar güç oluyor. Bir toplumda o toplumun kültürünü bir neslin sonraki nesle sistemli bir biçimde öğretmesi sonucu yeni nesil üyeleri ortak özellikler geliştirirler ve böylece o neslin temel kişilik tipleri oluşur. Bugün bu aktarımda ve öğretimde ciddi sorunlar yaşanıyor.

Toplumun birey üzerindeki etkisi ne denli yoğun olursa olsun yine de kendi küçük dünyasında olup bitenler onun için öncelik taşır. “Alemin gözleri aya çevrilmişken biz ruhumuza dönelim.” derken bunu kastediyordu Nurettin Topçu. Bu neslin ruh mayasını yeniden yoğurmak zorundayız. Müslüman’ın modernizmden hiçbir beklentisi karşılanmadı, karşılanmayacakda Bir dönemin sonunun gelip, başka bir yeniliğin başlamasını konu edinen bu “önce ve sonra” zihniyetine göre çalışan modernliğin bir başka ilginçliği de yeniden yazma tutkusuna bağlanmasıdır. Her şey durmadan yeniden yazılacak, güne göre yeniden oluşturulacaktır. Bundan nasibini alan kimlikler de bir türlü sabit kalamamaktadır.

Ne istediklerini, nereye yöneldiklerini bilmeyenler, karar veremez, kalıcı seçimler yapamazlar. Ancak alınmış kararlara uyarlar. İrade bozukluğu ve amaçsızlık, başkalarına benzemekten rahatsız olma duygusunu da insana unutturur.

Ne istediklerini, nereye yöneldiklerini bilmeyenler, karar veremez, kalıcı seçimler yapamazlar. Ancak alınmış kararlara uyarlar. İrade bozukluğu ve amaçsızlık, başkalarına benzemekten rahatsız olma duygusunu da insana unutturur. Kimlik karmaşasından bir çıkış yolu da ters olumsuz kimlik geliştirmektir. Toplum içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudunu kesen genç, toplumun değerlerine sırt çevirebilir. Topluma sırt çevirmek yerine, topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini kanıtlamaya çalışanlar da vardır. Şiddet eylemcileri ve teröristler böyledir.

Kimlik duygusu gelişmiş bir genç, kendi benliğinin sürekliliğini algılayan, kendine yabancı görünmeyen, nereden gelip nereye yöneldiğinin bilincinde olan kişidir. İnançlıdır, kendine özgü duyguları, düşünceleri, amaçları, bir hayat ve dünya görüşü vardır. Gelişmesi sırasında üstlendiği değişik roller ve değişik etkilere karşın benliğinin tutarlılığını ve sürekliliğini kavrar ve ona göre sorumlu davranır. Genç insan, belli değerleri ve gelenekleri içeren bir havzada yaşar hem de bunu kendi içinde yaşatır. Bu, belli bir yere bağlanma, belli bir yere ait olma duygusudur. Bu bütünlükten ve süreklilikten yoksun bir insanın yine de bir şahsiyeti vardır, ama kimlik duygusu yoktur.


Ali Can'ın Yazısı.