Fitne Dönemlerinde Ne Yapmalı?
Şeytan ve onun taraftarlarını fitne çıkarıyorlar diye suçlayamayız. İmtihan gereği onlar görevlerini yapıyorlar. Eğer bizler, zaaflarımızdan ve eksikliklerimizden dolayı fitnelere alet olursak, işte o zaman kaybedenlerden olacağız, hüsrana uğrayacağız…
Fitne dönemleri, toplumsal kaosların ve kargaşaların yaygınlaştığı, atmosferin iyice gerildiği, akıl tutulmalarının ve hezeyanların bol bol görüldüğü dönemlerdir. Hadisteki ifadesiyle, vuranın niçin vurduğunu, vurulanın niçin vurulduğunu bilmediği hazin zaman dilimleridir.
İnsanoğlu olarak, Hz. Adem ve Hz. Havva ile başlıyor fitneye düşme serüvenimiz. Şeytan, ulvî atalarımızı ebedîlik vaadiyle oltaya düşürdü. Allah’ın kesin bir surette buyurduğu “şu ağaca yaklaşmayın” emrinin ardından “cennette ebediyen kalmayın diye yasaklandı o ağaç, ebediyen cennette kalmak istiyorsanız, o ağaca yaklaşın” vesvesesini attı ortaya. Yalan ve yanlış bir yönlendirmeyi, doğru ve kesin bilgiye tercih etmeleri için uğraştı… Güzel bir söylem içinde, en hain pususunu hazırladı. Ve neticede, onları fitneye düşürdü, hata işletip mahcup olmalarına sebep oldu…
Hz. Adem ve Hz. Havva’dan beri, küçük-büyük bütün fitnelerin temelinde bunun gibi bir aldatma, manipüle etme ve algıyla oynama söz konusudur. Şeytandan ders alan dünyanın tüm şer niyetlileri ve güçleri, fitneye düşürmek istedikleri toplumları daima aynı taktikle karmaşaya sürüklemeye çalışırlar. İnsanları doğrulardan ayırıp doğru gibi süslenen yanlışlara sevk etmek isterler. Özellikle İslam ülkelerini ve Müslümanları, İslam’ın hayat bahşeden değerlerinden uzaklaştırıp, kendi içlerinde kavga eder hale düşürürler, kısır çekişmeler içinde ümmet olma bilincinden mahrum bırakırlar. Neticede, ağır faturalar ödenir ve elde sadece acılar, hüzünler, pişmanlıklar kalır…
Türkiye tarihine baktığımızda, toplumsal olarak büyük fitne dönemleri geçirdiğimiz aşikardır. Dedelerimiz “çağdaşlaşma, modernleşme, batılılaşma, irticaya geçit vermeme” gibi en güzel söylemler içinde, izleri hâlâ silinmeyen en acı hadiseleri, temiz vicdanları perişan eden büyük zulümleri bizzat yaşadılar. “Türklük” şemsiyesi altında, en büyük insanlık suçlarından birisi olan ırkçılığın hortlatıldığı çok oldu. Darbeler döneminde ise, şimdi esamisi okunmayan “izm”ler, gencecik hayatları kirli oyunlarında harcadılar, birlik ve dirliğimizin köküne kibrit suyu döktüler…
Milletçe eskiden olduğu gibi şimdi de dar geçitlerden, zor zamanlardan geçiyoruz. Mikro ve makro anlamda fitneler coşsun, ülke birbirine düşsün diye tuzak kuranlar var, tuzaklara alet olanlar var. Bu süreçlerde en hassas olması gereken İslamî düşünceye sahip insanlar arasında dahi, akla hayale gelmez kışkırtmalar, küçük hesaplarda boğulmalar, kardeşliği zedeleyen söylemler ve şeytanî planların ekmeğine yağ sürmeler söz konusu…
Böyle fitne dönemlerinde Kur’ân’ı Kerim’deki şu iki ayeti sık sık hatırlamakta ve hatırlatmakta büyük fayda var:
1- İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle, sav. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. (Fussilet, 34)
2- Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra, 36)
Bu iki ayet, kesin bilgidir, şaşmaz bir kılavuzdur. Hakkıyla amel edilebilirse eğer, fitne dönemlerinde ortaya çıkabilecek her türlü yalan-yanlış haberin, süslemenin, manipülasyonun, aldatmanın kökünü kazırlar. Adeta manevi bir zırh gibi, insanları fitneye sebep ve alet olmaktan muhafaza ederler.
Hangi konuda olursak olalım, hangi durumda yer alırsak alalım, fitne dönemlerinde uyanık olup fitnecilerin değirmenine su taşımamak zorundayız. Hadislerde tavsiye edildiği gibi, böyle dönemlerde ani çıkışlardan, düşünmeden hareket etmelerden, ölçüsüzce konuşmalardan ve gerilimi arttırıcı roller oynamaktan şiddetle kaçınmalıyız. Şeytan ve onun taraftarlarını fitne çıkarıyorlar diye suçlayamayız. İmtihan gereği onlar görevlerini yapıyorlar. Eğer bizler, zaaflarımızdan ve eksikliklerimizden dolayı fitnelere alet olursak, işte o zaman kaybedenlerden olacağız, hüsrana uğrayacağız…
Unutmayın; gerek toplumsal, gerekse ferdi alanda, fitneleri en güzel şekilde savamazsak eğer, ortaya çıkan maddi-manevi ateş körüklendikçe körüklenir, genişler, sadece zalimleri değil hepimizi içine alır… Allah böyle bir feci akıbetten hepimizi korusun…
Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.