Benlik ve bencillik kanser gibi ruha yayılmasın  ve ruhu öldürmesin diye kişinin kalbini ve kalbine giden yolları temiz tutması, bunlar üzerinde mümkün olduğu kadar kontrol sahibi olması, bunun yanında da gönül ehli insanlara her türlü imkanını zorlayarak ulaşması, onları tanıması, bilmesi, mümkün olduğu kadar onlarla ve onlardan aldıklarıyla ruhunu beslemesi şarttır.

Kanser hücrelerinin en büyük özelliği ve belki de en büyük tehlikesi bencil olmalarıdır. Bu bencillik kanseri ölümcül kılar insan bedeni için. İnsan ruhu için de aynısı söz konusudur. Bencillik ruhun kanseri olur ve ruhu öldürür.

Benlik, bencilik, bencillik bu anlamda hastalık gibi kaçılması gereken, bir şekilde müptela olunduysa da hızlıca tedavisine gidilmesi gereken bir durumdur. Bu noktada atılabilecek en kritik iki adım şu haliyle çok güzel ifade edilmiştir: “Ehli dildir diyemem sinesi saf olmayana, ehli dil birbirini bilmemek insaf değil”

Yani ilk olarak gönül ehli olamaz kalbini temiz tutmayan. Bencillikten ve bencilliğin sebep olacağı diğer bütün kötü huylardan kurtulabilmek için ilk adım kalbin temiz tutulmasıdır. Büyüklerimiz konunun önemini “sür çıkar ağyarı dilden ta tecelli ede Hak, padişah girmez saraya hane mamur olmadan” sözleriyle çok veciz bir şekilde özetlemişlerdir. Dolayısıyla ilk elde muhakkak ve muhakkak yapılması gereken kalbi temiz tutmaktır.

Kalbi temiz tutmada ise en önemli nokta insanın algıları üzerinde tasarrufta bulunabilmesidir. Çünkü algılar düşünceyi, düşünce de kalbi etkiler. Yani insan gördüğüne, duyduğuna, konuştuğuna dikkat edecek ki düşüncesi de güzel olsun, düşüncesi güzel olsun ki kalbi temiz kalsın. Bu anlamda algıda mutlak bir seçiciliğin olması şarttır. Nasıl ki bir insan önüne geleni ağzına alıp midesine atmıyorsa; kimin yaptığına, neyden yapıldığına, vücuda faydasına, temizliğine bakıp ona göre ağzına alıyorsa aynı bunun gibi baktığını, kulak verdiğini, söylediğini seçerken de azami bir hassasiyet göstermesi şarttır. Azami bir hassasiyet gösteremiyorsa en azından midesine gösterdiği hassasiyet kadar hassasiyet göstermelidir. Çünkü insan midesine ölçüsüz ve kontrolsüz her karşısına çıkanı atarsa bedenen hasta olacağı gibi, algılarına da ölçüsüz ve kontrolsüz her karşısına çıkanı atarsa ruhen hasta olur.

İkinci olarak “ehli dil birbirini bilmemek insaf değil” diyor. Yani gönül ehli olan da gönül ehli olmak isteyen de birbirini tanıyacak, bilecek, birbirinden beslenecek. Kendi başına kalbini muhafaza zorun zorudur ve kalp muhafazasında risk alınmaz. Bu nedenle kişinin bencillikten ve diğer bütün kalbi hastalıklardan kendini koruyabilmesi için muhakkak gönül ehli insanları tanıyıp, onların içinde olmaya dikkat etmesi şarttır. Bugün insanlar güzel yemek yapan lokantalara gidebilmek için kilometrelerce yollar gidip, saatlerini trafikte harcayabiliyor. Maksat mideye bayram ettirmek. Ruhun bayram edebilmesi için de insan kilometrelerce yollar gitmeye, saatlerini harcamaya razı olabilmelidir. Böyle böyle gönül ehlini göre göre, duya duya, konuşa konuşa kendini ve kalbini koruyabilir, olabilecek hastalıklara karşı kendini muhafazaya alabilir.

Özetle, benlik ve bencillik kanser gibi ruha yayılmasın ve ruhu öldürmesin diye kişinin kalbini ve kalbine giden yolları temiz tutması, bunlar üzerinde mümkün olduğu kadar kontrol sahibi olması, bunun yanında da gönül ehli insanlara her türlü imkanını zorlayarak ulaşması, onları tanıması, bilmesi, mümkün olduğu kadar onlarla ve onlardan aldıklarıyla ruhunu beslemesi şarttır.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.