Artık kalem hokkaya girmiş, kalemden sahifeye yazılar dökülmeye başlamıştır. Yani müstakbel medeniyetin merkezine kelimenin tam anlamıyla kitap konmuştur.

Bir medeniyetten geriye neler kalır?

İnsan, doğası gereği somut şeyleri önemser öncelikle. O bakımdan mimari eserler, tarihi kalıntılar, arkeolojik buluntular görmek ister bir medeniyetten arta kalan. Bu kalıntıların zamana meydan okumasıyla ölçülür bir bakıma söz konusu medeniyetin ihtişamı.

Medeniyetlerden geride kalan bir de büyük şahsiyetler vardır. Bunlar kahramanlıkları, cesaretleri, siyasetleriyle iz bırakırlar tarihte. İnsanlığa her zaman yol gösterirler. Zaman onları yokluğa mahkûm edemez; aksine onlar zaman geçtikçe insanların zihinlerinde daha çok büyürler. Efsane olurlar.

Bir medeniyetten geriye bir de kitaplar kalır. Doğrudur, sözlü gelenek insanlık tarihi boyunca bilgi ve hikmet sarayının murassa tahtına, aksakallı bilge bir ihtiyar gibi kurulmuştur. Destanlar ve mitolojiler, hurafe zırhına bürünerek insanlığın ulaştığı hikmet ve hakikatlerin birer tercümanı olmuştur.

Ne var ki Allah’ın insanlara verdiği bir diğer yetenek de kalemi kullanmaktır. Böylece genç yazı sanatı, yazıtlar ve kitaplar, yeni bir heyecanla, yeni fetihler gerçekleştirmeye girişmiştir insanlık ufkunda. İşte devasa kütüphaneleri dolduran nadide eserler, o fetihlerin bir kazanımıdır. Bir medeniyetten geride kalan ve en çok kalıcı olan da işbu eserlerdir. İnsanlar onları korudukları sürece, zaman onları aşındıramamıştır.

Kitapların varlığını öncelikle ilahi bilgiye borçluyuz. Allah Teâlâ levh-i mahfuzda yazılı bir kitaptan söz eder. O, sadece tertemiz meleklerin dokunabildiği korunaklı bir kitaptır. Sonra o kitaptan peygamberlere, bilgiler akmaya başlar. İlk sahifeler (suhuf), ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’e verilir. İnsan cennetten çıkarılsa bile, göbeği göklerden kesilmez, son ilahi kitaba dek. İlahi bilgiler silsilesi, Hz. Şit’e, Hz. İdris’e, Hz. İbrahim’e verilen sahifelerle devam eder.

Sonra semavi kitaplar dönemi başlar. İnsanlık, İsrailoğullarının Kızıldeniz’i geçmesiyle, yeni bir döneme geçmiştir aslında. Hz. Musa’ya yazılı levhalar verilmiş, insanlık için rehber olacak Tevrat indirilmiştir. Mevcut Tevrat’tan öğrendiğimize göre, Hz. Musa bizzat kendisi yazılı bir kitap bırakmıştır geride. Tabii ki o, sapkın inançları olan bir toplum içinde yetişmiş olsa da yazmayı bilen bir saraylıdır. Ancak isyanlar, sürgünler içinde İsrailoğulları Hz. Musa’nın emanetlerini koruyamamışlar, yazılı Tevrat’ı kaybetmişlerdir.

Pers Kralı Kisra’nın sürgüne son vermesiyle İsrailoğulları Kudüs’e döner. Ezra orada Tevrat’ı şifahen tekrar kaleme alır. Merkezinde İsrail’in olduğu millî karakterli bir kitap çıksa da ortaya, içinde Hz. Musa’ya indirilen vahiy ürünü bilgilerden belli parçaları hâlâ koruyan bir kitaptır o.

Yeşaya, Yeremya, Hezekiel gibi peygamberlere, İsrailoğulları tarihi boyunca kitaplar verilmeye devam edilir. Bunlarda İsrailoğulları’nın yaşadığı isyanlar, felaketler, onlara verilen nasihatler, müjdeler dile getirilir. Hz. Davud’a Zebur verilir. Zebur, insanı Allah’a yakarışa, derinden bağlanışa, iyiliğe yönlendirecek hikmet ve temsillerden oluşan ezgilerdir. Bu kitaplar bugün hâlâ Kitab-ı Mukaddes dediğimiz külliyatların içinde mevcuttur. Okundukları zaman görülür ki, en az tahrife uğrayan bu kitaplardır. Bunlarda vahyin kokusu daha çok duyulur. Peygamberimizin müjdeleri de daha çok bu kitaplardadır zaten. Bu silsile Hz. İsa’ya indirilen, içinde hidayet ve nur bulunan İncil’le son bulur.

İsrailoğulları içinde, yazılı kitapların yanı sıra sözlü bir gelenek de akar gelir. Milattan sonra yazıya geçirilecek olan bu rivayetler, Talmud ve Midraşlardır. Bu kitaplarda da yasalar, hikâyeler ve Tevrat yorumları vardır.

Sahip oldukları kitap geleneği sebebiyle Yahudi ve Hıristiyanlar, Kur’an’da Ehl-i kitap olarak isimlendirilmişlerdir. Yani geçmiş ilahi kitapların sahipleri… Müslümanlar bu sebeple onlara, semavi din ve kitapların müntesipleri olarak muamele etmişlerdir.

Bir kitap ki, önceki kitapların hikmet ve hakikatlerini bünyesine almış, ruhî yüceliği ve aklı kullanmayı belli bir dengeye oturtmuştur. Bir anlamda tüm insanlık birikiminin sahih özünü içine almıştır. Böylelikle insanlığı yeni bir istikamete yöneltmiştir.

Orta dünyada bunlar yaşanırken, Doğu’dan farklı bir ışık yükselir. Doğunun hikmeti, aşk ve vecdi, ruhî olgunluğu, iç huzuru ve temizliği yücelten terennümleri, Vedalar, Upanişadlar, Zend-Avesta gibi kitaplarda bir araya toplanır. Muhammed Hamidullah bunların da ilahi bir menşei olduğunu, Kur’an’da bunlara işaret bulunduğunu söyler. (Aziz Kur’an, s. 21, 22, 522)

Batı’nın aynı dönemde yaşadığı tecrübe daha farklıdır. Akıl burada daha çok öne çıkar. Doğu enfüsün aşkına yanıp insan ruhunun derununa inmeye çalışırken, Batı afakın peşine düşmüştür. Yaratılışın özünü kavramaya girişmiş, göklere merdiven dayamıştır. Düşünerek ve gözlemleyerek… Bilmeyi isteyerek ve severek… Nam-ı diğer felsefedir bu. Böylece eski Yunan’dan da insanlığın önünü açacak bir dizi kitap kalır geride.

Devir döner dolaşır. Hira’daki “oku” emriyle insanlık ufkunda yeni bir sayfa açılır. Artık ilahi kitaplar silsilesi bizzat “okuma” anlamına gelen Kur’an’la taçlanıp son bulacaktır. Kur’an daha ilk ayetlerinde “kalem”e ve “yazı”ya dikkat çekecektir. Hem de birkaç kez…

“Oku, çünkü Rabbin sonsuz lütuf sahibidir. İnsana kalemle yazmayı öğretendir.” (Alak sûresi, 3, 4)

“Nûn. Kaleme ve yazdıklarına andolsun ki…” (Kalem sûresi, 1, 2)

Müfessirler kesik harflerden biri olan “nûn”un, hokka olduğu görüşündedirler. Kalem zaten çok açıktır. “Yazdıkları” da “kitap”tır. Bu yeni dinde böylelikle hokka (ن), kalem (ق) ve sahife (ص) arasındaki ilişki, bir hikmet silsilesi içinde ifade edilmiştir. Artık kalem hokkaya girmiş, kalemden sahifeye yazılar dökülmeye başlamıştır. Yani müstakbel medeniyetin merkezine kelimenin tam anlamıyla kitap konmuştur.

Bir kitap ki, önceki kitapların hikmet ve hakikatlerini bünyesine almış, ruhî yüceliği ve aklı kullanmayı belli bir dengeye oturtmuştur. Bir anlamda tüm insanlık birikiminin sahih özünü içine almıştır. Böylelikle insanlığı yeni bir istikamete yöneltmiştir.


Mesut Kaya'ın Yazısı.