Bir Yıl Bir Altın
Yunus Emre Gürcan / Genç Haber Merkezi / @tefrit
Ardına düşmüş aydınlık güneşi kaplayacak kadar büyük bir dağın önündeydi. Gözünü alan zenginliğin kaynağı güneş mi yoksa ayaklarına kadar yuvarlanarak gelen altınlar mıydı bilemedi. Zaten dağın dağ olduğundan altının da sarı olduğundan emin değildi. Her şeyi her şekle sokabilecekmiş gibi parlak ve ruhani güneş bile güneş değildi sanki. Şaşkınlığı bir ömür boyu yaşamış gibi tecrübeyle göğüsleyerek; bir dağ olmuş altın birikintisine daldırdı, kendine ait ne varsa koyup koyabileceği kovasını. Kendisi gibi bir sonsuzluk boyu sıralanmışlar gibi.
Bir ömür boyu yürüyeceği yol için kullanabileceği bir kova dolusu altını vardı artık. Önce anlamaya, tanıyıp kavramaya çalışarak harcadı bir kısmını. Sonra daha rahat yürüyebilmek için vermeye başladı altınlarını. Altın burada değerliydi, bir yıllık çalışmaya bedeldi ancak yürümekte külfetli işti hani. Yemeğe, elbiseye, bilgiye, tecrübeye, uyumaya ve hatta nefese bile verilmekteydi. Sanki altınlar onun hayat sermayesi idi. Günler ve yıllar geçerken azalmaya başlayan altınların da farkına azıcık varmakla birlikte sormaya başladı; Ne zaman? Nerede?
Yürümeye devam eden ayaklar kadar yorgun zihninde dönüp dururken sorular ve belirsizlikler, son altını da verdi çaresiz eller. Korkmuş ve büyümüş, açılan gözler; yolun sonunu değil yolcunun nihayete erdiğini gördüler. Biten altınlar kadar yaşanılan bir ömrün neticesi, bir kova altını taşıyan kolların Hakk’a yürümesi…
Bir günde bir yıl yaşlanan insanlarız hepimiz. Biten yaprağı kadar eskimiş takvimlere astığımız yenileri kadar yaşlıyız. Her günün dakikaları kadar tükenen yaşamımıza yıllık sıfatlar yakıştırmışız; 18, 30, 65 ve hüvelbaki… Ömrümüz yıl yıl, altın altın azalıyormuş gibi. Geçen zamanın her bir sikkesi, âdemin tek hayat sermayesi…
Yemek ve okul için, okumak ve gezmek için, yaşamak ve ölmek için geçen zamanın dönüştüğü türlü türlü kazanımlar ve tecrübeler yaşayıp adına hayat diyoruz. Ancak sermayeyi kullansak da kullanmasak da azaldığını, tükenip bizi bizden aldığını unutuyoruz. Yeni gelen bir yılın vesilesi ile her bir günün muhasebesini yapmamız gerektiğini ufaktan hatırlayıp 12’ye vuran saatle terk ediyoruz.
Ömrümüz bir kova altın değil sudur belki; ama biz onu yaşasak da yaşamasak da bitecek illa ki. Bugün, dünü ve geçmişi hatırlayalım geçen zamanın kıymetini kavrayalım. Her bir altının alabileceği bir yılı fazlasıyla heybemize koyalım. Eksildiği kadarını sevaplarla, ilimle, ibadet ve tefekkürle tamamlayalım. Zamana karşı zamanı kullanıp; huzura bir dolu kova ile çıkalım…
GENÇ'ın Yazısı.