Teşhir Afettir
Son zamanlarda bir teşhir çılgınlığıdır gidiyor. Herkes gösterme ve görünme derdine düşmüş durumda. Halbuki biz böyle değildik. Biz hep örter, saklar, gizlerdik. “Aman balık bilmesin, Halık bilsin...” sözünden şimdi ne kadar uzağa düştük. Bir pervasızlık aldı başını gidiyor. Bir de özgüven ya da medeni cesaret diyerek bu durum normalleştirilmiyor mu, evlere şenlik doğrusu. Herkes şunu bilmeli ki teşhir, bizim sosyal genetiğimize aykırı bir sapma halidir. Ve bu marazi hal bizi fena halde değiştirmekte, alçaltmakta, tahrip etmektedir. Biz görünerek ve göstererek, ifşa ederek değil, örterek, ifna ederek, gizleyerek yüceldik. O yüzden sosyal bir suç olan teşhiri teşhir ediyoruz. Diyoruz ki teşhir âfettir, sakının.
Türk Dil Kurumu teşhiri, gösterme, sergileme, herkese duyurma ve dile düşürme şeklinde tanımlar. Görselliğin, görmenin, görünmenin ‘’var olmak demek’’ olduğu bir zamanda, bunca görüntü arasında kendini göstermenin, varlığını ispat etmenin bir yolu olarak görülüyor teşhircilik. Acı olan şu ki, bu kadar hayatın içinde yer alan ve normalleştirilmiş teşhirci ve teşhircilik kavramları, TDK’nın sözlüğüne psikolojik birer terim olarak girerken, psikolojide teşhircilik; normal olmayan, cinsel bir sapma olarak inceleniyor.
Teşhir ve teşhircilik gündemimizi sürekli kadın üzerinden işgal ediyor. Çoğunlukla bu, teşhire maruz kalan erkekler tarafından tartışma konusu yapılıyor. Feminist çevrelerce ‘’kadın hakkı’’ gibi argümanlar geliştirilerek savunulan teşhircilik; beraberinde kadınlara psikolojik baskı, sözlü şiddet ve cinsel taciz olarak geri dönüyor. Dolayısıyla en temel hakları ellerinden alınmış kadınlar teşhirciliğin birinci dereceden mağduru oluyor. Kadını ikinci planda, erkeğin bir adım gerisinde bırakmakla itham edilen dinimiz ise toplumda kangren haline gelmiş her türlü probleme getirdiği kökten çözüm anlayışıyla teşhircilik ve beraberinde doğan bütün hak ihlallerine şu ayeti kerimeler ile bir son veriyor:
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vâkıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nur Sûresi 30-31)
Bir Saygınlık Kaybetme Yöntemi Olarak Teşhir
Bu ayet-i kerimelerle öncelikle henüz vuku bulmayan bir teşhire karşı erkeklere bir uyarı yapılırken, kadınlara da teşhirin sınırlarını, kimlere karşı ne şekilde yasak olduğunu ve olası erkek teşhirine karşı da bir uyarı yapılmaktadır. Burada teşhire dair en büyük tartışma konusu haline gelmiş olan arz- talep meselesine de iki taraflı bir yasaklama getirilmiş, iki tarafa da önce teşhir edilene talep etmemek, ardından da teşhir etmemek emredilmiştir.
Teşhir ve teşhirciliğin altında yatan psikolojik rahatsızlık boyutu ve beraberinde yarattığı travmalar düşünüldüğünde, toplum psikolojisi için adeta korucuyu hekimlik yapan ayetlerdir bunlar. Allah’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı kullarının sigortasıdır ki esfel-i safiline doğru direksiyon kırmalarına mani olur. Bu ayetler kadına, ‘’kadın hakkı’’ olarak sınırlandırılan ve çoğu zaman yanlış tanımlanan, insan eli değmiş bütün hakların üstünde bir hak verir ki, o da dokunulmazlık hakkıdır. Ticarette kullanılan ‘’teşhir ürünü’’ kavramı üzerinde düşünürsek teşhirciliğin bir kadın için ne kadar yıpratıcı, yorucu, onur kırıcı ve bütün haklarını elinden alan bir durum olduğunu daha çabuk kavrayabiliriz. Teşhir edilen şeyin bir ürün, mal, meta haline dönüşmesi ve bütün kullanım haklarının, kontrolünün kısıtlanması veya topluma açık hale gelmesi, teşhirciliğin cins-i latif olan kadına ne kadar uzak bir kavram olduğunun acı bir örneğidir. Buna rağmen teşhir hakkı gibi bir taleple ve bunu dini literatüre karşı başlatılan bir savaşla talep ederken, Allah’ın verdiği kulluk haklarını ihlal eden –izm mensuplarının hali, kendi gölgesi ile kavga eden çocuğun hali kadar trajikomiktir ne yazık ki.
Teşhirin şöhret ve meşhur kelimeleriyle de aynı kökten geliyor olması konuya farklı bir boyut getirir. Şöhret; herkesçe bilinme, tanınma durumuyken, meşhur; herkesçe bilinen, tanınmış, ünlü demektir. Her türlü şöhretin ve meşhurluğun teşhir basamağından yükseldiği bir zamanda kelimenin bu kök birliğini görmezden gelemeyiz. Teşhirden gelen bu şöhretten nasibini alanlar ise ileri sürdükleri gibi kendilerine olan saygılarından ötürü değil egolarını tatmin aracı olarak başvururlar teşhirci yöntemlere. Kendine saygı duymanın aksine, teşhir bir şöhret kazanma aracıyken aynı zamanda saygınlık kaybetme yöntemidir. Paparazilere kendini ihbar edip özel hayatını teşhir etmek şöhret karşılığında saygınlığını takas etmek demektir.
Facebook’ta neden tüm düğün resimlerini paylaşır ki bir bayan? Hiç mi özeli yok eşiyle? Ya da neden her gün ne yiyip içtiğini Instagram’a yükler ki? Yani ciddi bir dejenere var İslam toplumunda. Kılık kıyafetten başlayan, hayatın tüm alanlarını etkileyen bir dejenere.
Sosyal Medya Teşhir Felsefesi: Görünüyorum, O Halde Varım!
Günümüz dünyasına yapılan küresel köy yakıştırmasının en önemli sebeplerinden birisi de bu küreselliğe sebep olan gelişen iletişim ağıyla beraber tıpkı bir köyde olduğu gibi herkesin, dünyadaki herkese, her yere, vuku bulan her olaya aşina olmasıdır. Bu anlamıyla özellikle herkese aşina olmak demek olan şöhret basamaklarını teşhir yoluyla hızla tırmanmak gibi bir yol izlemek sıradan herkesin başvurduğu bir yöntem haline gelmiş olur. Bunu başarmanın yolu da sosyal meydandan daha az ‘’cesaret’’ isteyen sosyal medya teşhiridir.
Teşhirin kadın çıplaklığı anlamından soyunup, bütün bir hayat çıplaklığı anlamıyla genişlediği sosyal medyada yapılan özel hayat teşhirinin temelinde de belirlenen hedef kitleye kendini gösterme, ‘’görünüyorum o halde varım’’ psikoloji ile ego tatmin etme ve en önemlisi de ‘’onaylanma ihtiyacını’’ geniş kitleler yoluyla giderme vardır.
Gittiği mekanların ‘’beğen’’ilmesi, çektirdiği fotoğrafların etiketlenmesi, söylediği sözlerin yeniden paylaşılması, itiraf ettiği aşkının artık daha az platonik olması gibi anlamlar çıkararak aslında teşhir etmekte olduğu hayatının onaylandığı anlamını da çıkaran birey, tatmin olmak bilmeyen egosunu beslemek için teşhir sınırlarını daha da zorlar... Ve bunu internet aracılığıyla yapmak en kolay, masrafsız, hızlı ve geniş kitleye ulaşma yöntemidir. Akıllıcadır, kendi elimizle bir Frankeştayn yaratmaktır kendi egomuzdan.
Dini hassasiyetlere sahip olmak da bu teşhire mani olamıyorsa eğer gün gelip de kalbimize mumyalamayı tercih ettiğimiz imanımız kendini gösterdiğinde yaşadığımız yıkım ve vicdanın sesi bu teşhirin üstünü örtmeye güç yetirebilecek mi düşünmek lazım gelir. Özel hayatın gizliliği ihlalince, henüz anne karnındayken bebeğinin ultrason fotoğraflarını sosyal medyaya veren anne teşhir suçundan hüküm giyebilir vicdan mahkemesinde mesela. Bunun dünyaca ünlü starların bebeklerinin fotoğraflarını milyon dolarlar karşılığında ünlü yayın kuruluşlarına satıp, para karşılığında teşhir etmelerinden bir farkı yoktur özü itibariyle. Birinde para, birinde ego söz konusu, ikisinde de şöhret teşhir sebebidir. Bu sayede elde edilen şöhretin boyutu ister bir mahalle küçüklüğünde, ister bir dünya büyüklüğünde olsun teşhir ettiğimiz mahremiyetimiz karşılığında bize verilen ego yemleri bir türlü mutluluk getirmeyecektir. Bu ticarette özel hayatımıza dair vitrine, tezgaha koymuş olduğumuz her tür ‘’mal’’ı zararına satmış olduğumuz bir gerçektir ne yazık ki.
Kavramlarımızın içini moda rüzgarıyla boşalttık. Örtünme kavramı, İslam’daki örtünmekten çok uzakta kaldı. Örtünme kavramı altında vücut teşhir ediliyor. Dolayısıyla zariflik, çekinme, utanma gibi muhteşem duygular kaybediliyor.
Tesettürsüz Örtülüler!
İslam gösteri ve gösterişin hiçbir türüne sıcak bakmazken, helal dairenin çok dışında kalan teşhiri İslamileştirerek İslam-i teşhir ifadesini kullanmak anlatım bozukluğundan başka bir şey olmasa gerek. Tıpkı tesettür defilesi, tesettür modası gibi.
Fakat bugün Müslüman, dindar, inançlı, muhafazakar insanlar tarafından yapılan teşhirciliğin İslam’da yeri olmasa da sözlükteki karşılığı İslam-i teşhir oluyor. Teşhir deyince açılarak göstermek algılansa da aksine kapatılarak bir göstermenin de mümkün olduğunu sokaklarımız gösteriyor maalesef. Tesettür; Arapça setr kökünden gelen, örtünmek, örtmek anlamına zıt bir şekilde, teşhir malzemesi olarak görünme, gösterme amaçlı bir örtünme imajı çiziyor.
Özellikle modern dünyada tesettürlü bayanlar arasındaki bu kendini gösterme merakı dini veya örfi olarak bastırılmış olmaktan ziyade, ‘‘siyasi olarak engellenmek, yasaklanmaktan ötürü gelişmiş bir psikolojinin ürünüdür’’ tespitinde bulunabiliriz. Bu yasak ve engellemelerin sebebi de örtünmek, daha doğrusu tesettürlü olmak olunca, otomatik olarak gelişen bir toplumsal direnişle ‘’görünüyorum o halde varım’’ın tesettürlü bir gösteriye dönüşmesi kaçınılmaz oluyor. Bütün bu yaşanmışlıkların üzerine ne eskisi kadar tesettürlü ne dayatılan kadar tavizkâr bir tutumla, görmezden gelinen tesettürlülerin görünür ama tesettürsüz olduğu bir zamana ulaştık.
Sokağa çıkarken ‘’ne şiş yansın ne kebap’’ ayarı verilmiş bir kıyafet ile vicdanlar rahatlatılırken, egolar tatmin edilmiş, laiklerin gazabından şıklığın gölgesine sığınılmış oluyor. ‘‘Bugün ne giysem?’’ jürilerinin bile tepkisini çeken bir hal ile ‘’siz şık olmak için değil dikkat çekmek için giyinmişsiniz’’ yorumları eşliğinde tesettürü teşhir etmek, üniversitelerde sadece başörtüsü değil tesettür mücadelesi veren onca tesettür gazimize saygısızlıktan başka bir şey olmayacak. Çünkü, yasaklanan başörtüsü değildi, tesettürdü. Artık tesettürsüz baş örtmek mümkün olduğu için başörtüsü yasağının da bir anlamı olmayacaktı. Kampüslerdeki tesettürsüz örtülülerin kimseye zararı yok çünkü. Bununla beraber muhafazakar hanımların sosyal medya ayağı, başörtümle her yerde görünürüm iddiasına girmiş yer bildirimleri, tesettürsüz twitler, instagramdaki perdesiz evler...
Dizilerle ‘’tesettürlü’’ kızların dünyasının teşhir edilmesi, başörtülü bir kızın ev hali nasıldır gizeminin çözülmesi, sokakların daha huzurlu olmasını sağlamasa da ekranda kendi gibileri görmek, ya da artık ekrandakiler gibi olabilmek imkanını yakalamış kızların gönlünde bir huzura sebep olmuş olabilir. Bir zamanlar televizyonlarda görünür olmamak bir erdem iken, İslamisini ürettiğimiz TV kanallarının da etkisiyle artık TV’lerde bizden birilerinin olması daha doğrusu görünebilir olması bir gurur kaynağı...
Moda dergilerinin ya da kapak kızlarının tesettüre girmesiyle, teşhirin doruklarında âla işler yapanların tesettürlü kızların soyunma odasına girmesi gibi eşzamanlı operasyonlara müsaade ediş neden? Bu her şeyin satılabilir, pazarlanabilir olduğu, zevki sefa dünyasının arka kapısından cennete sınavsız geçiş hakkı mı sağlıyor yoksa tirajlar?
Devlet adamlarımızın eşlerinin başörtülü ama yer yer tesettürsüz oluşu farz-ı kifayet mi ettiriyor bizim evlatlarımızdan?
Cahiliye devrinde iman eden müminlere işkence edilirken üzerlerine koyulan o taşlar, her dönem biz Müslümanların üzerine yeniden koyulduğu için mi bunca ezilmişlik? Fakat sahabe kadar dik duramayış neden?
Aynı ezik psikolojiyle dindar ya da değil bütün erkeklerin zaman zaman eşlerini teşhir etmek yoluyla toplumda edinmeye çalıştıkları saygınlık, her zaman tesettürün baskı aracı olarak kullanıldığını iddia edenleri, teşhire zorlanan kadınların yanında da göremeyişimiz neden peki? Kamusal alanda zaten hiç göremediğimiz kadın hakları nerede, yoksa KUL hakkına yenik mi düştü bir köşede?
Müslümanların yaşadığı dünya-ahiret, teşhir- tesettür med cezirlerine İmaj ve Takva eserinde şöyle açıklık getiriyor Fatma Barbarosoğlu: “Sahip olunması gereken (modern) imajlar için, takvanın dindarların gündeminden çıkması şart. Çünkü takva varsa imaj yok, imaj varsa takva. Biri kulların bakışında değer kazanacak görüntüye teşne, her gün yeni bir hayalin peşinde koşan, diğeri sadece Yaratıcının göreceği bir konumda saklıyor kendini. İmaj kendisine dışardan bakan gözlerin etkisine açık, takva bütün gözlerden kurtulup kalp gözünde saklanacak kadar etkilerden muaf. İmaj görünmenin, daha çok görünmenin öncelendiği bir dünyanın ürünü. Takva görüntülerden kurtularak hakikate ulaşmaya meyleden kendini ‘’Allah dostu’’ olarak var etmeye çalışanların rehberi.”
İmaj görünmenin, daha çok görünmenin öncelendiği bir dünyanın ürünü. Takva görüntülerden kurtularak hakikate ulaşmaya meyleden kendini ‘’Allah dostu’’ olarak var etmeye çalışanların rehberi. (Fatma Barbarosoğlu)
Teşhir-i Ramazan
Sosyal medyanın yayın ahlaksızlığının müsebbibi olarak görebileceğimiz her konuda topluma bir tohum atıp bin ürün alan medya ve özellikle her gün teşhir-i mesai yapan gazeteler, yayın politikası teşhir üzerine kurulu ticari tezgahlarını döndürmek için zamanla teşhirci kavramlar dahi üretmiş oldular. Kapak güzelleri, orta sayfa kızları gibi... Teşhirciliği bir ‘’meslek’’ haline getirip, mağdurlarına da işlerini yaptıkları inancını aşıladıktan sonra spor haberlerini dahi kadın spikerlere sundurma fikri reyting kaygısından çok, kadının iş alanında da erkekle eşit haklara sahip olabilmesiyle izah edilebiliyor. Market ve mağazalarda kadın kasiyerlerin çalıştırılması, fuarlarda teşhir edilen ürünlerin kadınla karıştırılması... Kadının sömürüsüne dayalı teşhir yöntemlerinden bazıları. Çoğu zaman kadın bu durumdan haberdar olsa da olmasa da, rıza göstermese bile...
İşte bu teşhirci yayın anlayışıyla yılın on bir ayı gazete, dergi, yazılı ve görsel basında ticari bir teşhir ürünü olarak kullanılan orta sayfa güzelleri Ramazan ayında yerlerini Ramazan soytarılarına bırakmak zorunda kalırken, din ve devletin boşanma avukatlığını yapanların ez cümlesi ‘‘din sömürüsüne’’ karşı neden eskisi kadar hassas değillerdir acaba? Veya metalaştırılan o kadınların haklarını tersinden savunmaları gerekmez mi? Bunları da yeri gelmişken sormak gerekir. 11 aydaki teşhir de, Ramazan ayındaki tesettür de zamanlamasına göre para, para, para üçgeninin iç açılarını bozmadığı için mi?
Ramazan’ı bir eğlence, kültürel bir miras olarak yaşatmaya, yansıtmaya çalışanların, teşhirciliğine ortak olmayan Milli Gazete’yi, çıplaklığı blurladığı için kınayan internet medyacılığının, hatta ileri gidip çocuk resimlerinden tahrik olmakla suçlayanların sabıkaları ne kadar da kabarık oysa... İçerisinde kadın, çocuk, istismar, taciz, tecavüz kelimelerinin geçtiği haberleri daha bir özenle hazırlayıp sözlü-yazılı teşhirciliğin en tıklanır hali olarak bir de onlar istismar etmiyor mu mağdurları? Her tıkla teşhircilerin ceplerine para girerken, istismar edilenler yeniden istismar edilmiyor mu?
Peki ya içimizdeki İrlandalılar. Mehmet Şevket Eygi’nin satırlarından okuduğumuz feminist bir müftü yardımcısı hanımın Ramazan münasebetiyle camilerin bay ve bayan bölümleri arasındaki perde, kafes ve tülleri kaldırın talimatı... Kaldırmayanların canını yakarım tehdidi... Teşhirciliğin camideki ücretsiz uygulaması...
Ne yapalım? Bu sene de Ramazan yaza denk geldi. “Denize girmek orucu bozar mı?” gibi teşhir içerikli sorular alo fetva hatlarını daha çok meşgul edecek anlaşılan.
Rabbim sözüyle, yazısıyla, aklıyla teşhir edenlerin şerrinden muhafaza etsin. Biz şimdilik gözlerimizi kapatabiliyoruz... Ya gönüller?
Teşhire bir ömür gözlerini kapatamayanlar, hayata gözlerini kapatırlarken de teşhiri elden bırakamayarak intihar etmeyi tercih edecek, ölümünü de gösterecek, teşhir etmekten kaçınmayacaktır. Çünkü dünya ile iletişimi kopan, artık gösterecek bir şeyi kalmayan ve egosunu tatmin edecek hiç bir tüketim maddesi bulamayan insan bütün bir hayatını teşhir ederek yaşarken, ölümünün de bu şekilde görünür olmasına muhtaçtır. Buna rağmen toprağa bile kefenlenip, örtünüp öyle girmek durumundadır. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Örtünmek Gösterişe Dönüştü 
Yunus Emre Tozal / Ayraç Kitap Dergisi Editörü
Peygamberimizin “Haya imandandır” sözü, bir Müslümanın toplum hayatında nasıl yaşaması ve toplum içinde nasıl davranması gerektiğini ortaya koyan muhteşem bir ilkedir. Çünkü ancak hayası olan imanını koruyabilir.
Müslümanlar olarak özellikle 2000’li yıllardan bu yana modayla ne kadar uyumlu olduğumuz, modayı takip edip kılık kıyafet üzerindeki değişimlerimiz ortada. Hiç hoş bir durum değil bu. Değişim teşhirle; kılık ve kıyafetle başlıyor, hayata bakış ve davranış biçimleriyle; hakikatten, ibadetten ve salih amellerden uzaklaşarak devam ediyor. Bayanların kılık ve kıyafetleriyle toplumda dikkat çekmemeye çalışması gerektiği halde özellikle dikkat çekmeye gayret etmeleri, sadece başlarını kapatarak örtünmeyi bir gösterişe dönüştürmesi felaket bir durum, kendileri için de arada kalmışlık halini gösteriyor. Yani ne tamamen açık, ne de olması gerektiği gibi kapalı. Moda rüzgarının belirlediği ayrı bir tür.
Muhafazakarlar, gittikçe samimiyetlerini, utangaçlıklarını, çekinme gibi zarifliklerini kaybediyorlar. Modernizmin getirdiklerinden bir nokta da, muhafazakarların hem gerçek hayatta hem sosyal ortamda samimiyetlerini kaybedişleri oldu.
Facebook’ta neden tüm düğün resimlerini paylaşır ki bir bayan? Hiç mi özeli yok eşiyle? Ya da neden her gün ne yiyip içtiğini Instagram’a yükler ki? Yani ciddi bir dejenere var İslam toplumunda. Kılık kıyafetten başlayan, hayatın tüm alanlarını etkileyen bir dejenere. Yaşayış olarak hiçbir farkları yok. Artık muhafazakar bayanlar da teşhir haline geldi, maalesef geldi. Âlâ, Hesna gibi kendilerine özel moda dergileri bile var.
Kavramlarımızın içini moda rüzgarıyla boşalttık. Örtünme kavramı, İslam’daki örtünmekten çok uzakta kaldı. Örtünme kavramı altında vücut teşhir ediliyor. Dolayısıyla zariflik, çekinme, utanma gibi muhteşem duygular kaybediliyor.
Allah İnsanoğluna Basiret Versin!
Şeyda Güner / Beslenme ve Diyetetik Okuyor
Devir gösteri, şov devri. Herkes bir şekilde teşhir olunmak, görülmek beğenilmek istiyor. Daha çok beğenilmek isteyen kişi farkında olmadan hassasiyetlerini yitiriyor. Artık en muhafazakar bayanlar bile yüzünü göstermeden arkadan ya da yandan çekilmiş fotoğraflarını yayınlama ihtiyacı duyuyorlar. Teşhirciliğin arttığı bu zamanda görselliğe verilen önem de had safhaya ulaşıyor. Bir diyetisyen adayı olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki insanlar artık sağlık için değil dış görünüş için kilo vermek istiyor, öyle ki beslenme ve diyetin kendine göre bir piyasası oluştu artık, zayıflamak için kampanyalar indirimler var. Seküler ve kapital dünyanın dayatmalarına karşı Allah insanoğluna basiret ve feraset nasib eylesin. Sonumuzu hayreylesin inşallah.
Teşhir İnsan Bedeninin Putlaştırılmasıdır! 
Sedat Albayrak / Araştırma Görevlisi
Teşhir bana göre insan bedenin putlaştırılmasıdır. Bu ağır bir ifade oldu ama insanın fıtri dengelerini bu kadar alt üst eden bir anlayışı nefis merkezli hedonist bir zihniyete bağlıyorum. Bu anlayışa göre kadın vücudu yeryüzünde behimî hisler bakımından en yüce nesne sayılmakta. Antik heykellerde bile bu çok açık bir şekilde görülür. Bu putlaştırma iki taraflı. Teşhir eden vücudunu sergilerken kendi vücuduna inanıyor. Güzelliğine, noksansızlığına, üstün nazarların dikkatine layık olduğuna inanıyor. Seyreden için söyleyecek bir şey yok artık. O ise artık bu putun kulu haline geliyor. Seyrettikçe bağlılığı artıyor, diğer taraftan kendi vücuduna da bağlılığı artıyor.
Bugünlerde teşhir artık çok boyutlu. Erkek vücudu kabalıklarından arındırılarak estetik bir nesne olarak takdim ediliyor her yerde. “Cinsel tercih” denilen sapkın düşüncelerle yeni yeni putların teşhiri ön plana çıkıyor. Reklamlara dikkat edelim, çocuk bedenleri bile teşhir ediliyor.
İnsan bedeni bizce mükerremdir ve o kıymetini örtü ile kazanır, korur. Dikkat edilecek olursa sünnet-i seniyye ve Müslümanların ekserisinin örfüne göre erkeklerin sadece avret yerleri değil nerdeyse bedenin tümü örtülmektedir.
Röntgencilerin Gözlerine Malzeme Vermenin Manası Yok!
Cihat Arpacık / Gazeteci
Teşhir, esasında en başından beri sıkıntılı bir hadise olarak önümüzde duruyor. Sadece kadın bedeninin teşhiri konusundan söylemiyorum. Günah teşhiri, ibadet teşhiri, ayıp teşhiri... Hayatın hiçbir anına “hoş durmayan” bir durum. Buna karşı salt cinsiyetçi bir yaklaşımla pozisyon almak meseleyi aslında içinden çıkılmaz bir paradoksla yalnız bırakıyor. Sonuçta “teşhir” dediğimiz hadise, fiili işleyen kadın ile göz kapaklarını kullanan erkek arasındaki işbirliğiyle ortaya çıkıyor.
Gazetelerin “arka sayfa güzelleriyle” tiraj arttırdığı bir ülkede bunun tartışılması da epey sıkıntılı. Konuyu gündeme getiren kişi bir anda “Yaşam tarzına müdahale eden, demokrasiyi içselleştirmemiş sosyal faşist” olup öfkeli kalabalığın hedefi haline gelebilir. Bu hakaretlere maruz kalmamak isteyenler de (kadın veya erkek) susmayı tercih edebiliyor. Farklı yerden bakarsak; bedenini teşhir eden kadın (hadi o jargonla konuşalım) hayat tarzına müdahaleci kalabalığın gerek fiili, gerek sözlü, gerekse de psikolojik baskısına maruz kalabiliyor. Düşünmeden konuşup kimseyi özel hayat tercihinden dolayı kırmak istemem. Ancak teşhiri abartıp röntgencilerin gözlerine malzeme vermenin de manası yok.
Gönüllü Teşhirciler! 
Hamit Kardaş / Dünya Bülteni Editörü
İki türlü teşhircilikten bahsetmek mümkün: Birincisi, medya araçlarının haber yaptığı kişilerin mahremiyet hakkını ihlal ederek insanların bilmemesi gereken birçok yönünü ifşa etmesidir ki bu hem kul hakkı ihlalidir hem de kanunen suçtur. Ne yazık ki günümüzde medya araçları bu hakkı sıklıkla ihlal etmektedir. Bunun en büyük örneğini geçtiğimiz aylarda bir gazetenin manşetinde gördük. Kocası tarafından öldürülen bir kadının sedyede yüzüstü uzanmış, çıplak sırtına bıçak saplı fotoğrafı yayımlanmıştı. Medya ahlakının iflas ettiğinin resmiydi aslında bu.
İkinci tür teşhircilik ise insanın kendi kendisini teşhir etmesidir, ki ben buna gönüllü teşhircilik diyorum. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bu durum hayatımızın bir parçası oldu. Artık hangi saatte nerede olduğumuzu, ne yemek yediğimizi cümle aleme duyuruyoruz. Bunlar nisbeten masum şeyler görülebilir belki fakat hayatımızın en mahrem ve özel yanlarını da artık teşhir ediyoruz. Öyle ki her şeyi teşhir ederek kendimize özel bir şey bırakmıyoruz.
Sosyal medyaya mahremimizi/ özelimizi koyarak iletişim kurduğumuzu sanıyoruz fakat aslında bu bir iletişim değil. Belki iletişim yanılsaması diyebiliriz. Sosyal medyada yüzlerce arkadaşı olan bir insanın kendisini iftara davet edecek bir arkadaşının olmaması belki bu durumu çok daha iyi açıklar. Çevremizde bu tür insanlar çok fazla çünkü.
Barry Sanders, Türkçe’ye “Öküzün A’sı” diye tercüme edilen “A is for Ox” kitabında sanal hayatın insanı hayattan kopardığını, bunun sonucunda şiddetin arttığını, ruhun ve vicdan duygusunun kaybolduğunu belirtiyor. Sanders, bunun önüne geçmenin yolunun da insanın görerek, dokunarak ve gerçek iletişim kurarak yaşadığı bir hayattan geçtiğini belirtiyor.
Şehirde Teşhir Var!
Ömer Öztürk / Yazar
Dün sadece plajlarla sınırlı kalan kıyafetler bugün günlük hayatın tam ortasında, çarşıda, pazarda, postahânede, pastahânede, puthânede hadi orda neyse de, hastahânede bile arz-ı endam etmeye başlıyor.
Ramazan Ayı’nın üçüncü günü Topkapı Sarayı’na gittim. Gittiğime, gideceğime pişman oldum dersem tam yeri, tam da zamanıdır. Mübarek, sanki altı asırlık İslâm Sarayı değil de Üryanizâdeler Ocağı idi. Lâf aramızda, yaban ellerin üryanları bizim yerli malı üryanlara nicedir haset ediyorlar. Zira bizimkiler öbürküleri bastırdı, geçti ve hatta uzak-ara geri bırakmak üzereler.
Velhasıl; cümle âlem, duyduk-duymadık demeyin, nicedir şehirde teşhir var. Eczahâne vitrininde teşhir, Allah’ın boyasıyla uzaktan-yakından alâkası olmayan boyalı basında teşhir, bili bili bordlarda, ooo!, dehşetli teşhir, basım-yayımda teşhir, sanırsın şehir değil meşher (sergi yeri).
Seksenli senelerin çocuk nesline mensup bir âdem oğlu olarak hafızamı şöyle yokluyorum da; o vakitler de bizler teşhirden başımızı alamazdık. Bir Tan Gazetesi vardı ki, akıllara zarar idi. Playboy, Playmen gibi müstehcen dergiler yayın hayatlarına başlar başlamaz poşet içinde satılmaya başlamışlardı. Hatta ‘Poşete girmek’ deyimi o günlerden mirastır. Hükümet baş edememiş, bir müddet sonra bugün bile hâlâ tartışılan ‘Muzır Neşriyat’ Yasası’nı çıkarmıştı. Ama bunlar yine de tek tüktü. İnanın, bugünkülere rahmet okuturdu. Bugünkü acımasız ve yıkıcı imaj ve teşhir fırtınasının yanında masum bir meltem esintisi gibi kalıyordu.
Ar Damarı Çatladığında, Teşhir Artar! 
Gökmen Kımırtı / Bilgi İşlem Müdürü
Günümüzde insanlar beğenilme adına değişik davranışlar gösteriyorlar, sahip olduklarını beğenilme adına sınırsızca sergiliyorlar. Meşru sınırları aşıp ar damarı çatladığında, benim düşünceme göre teşhircilik söz konusu oluyor. Maalesef bu, bazı insanlarda doğal bir alışkanlık haline gelmiş. İnsanları baştan çıkarmak için büyük bir kapitalist pazar oluşmuş ve her yerden sürekli bu mevzuda reklam pompalanıyor. İnanç dünyası zaafa uğrayan kişi, maddeci dünyada beğenilme adına, dikkat çekme adına çeşitli manevralar yapmak zorunda hissediyor kendini. Bir de teşhir karşısında insanlık edebi ve ahiret endişesinden dolayı direnmek zorunda olanlar var; onlar içinse tasavvufta sıkça bahsedilen bir çözüm yolu var: Ayakucuna bakmak…
Lâ Teşhirû! (Teşhir Etmeyiniz!)
Çiğdem Gün / Arap Dili ve Edebiyatı Okuyor
Teşhir kelimesinin, çoğumuzun bilmediği ve duyduğumuzda da hoşumuza gitmeyecek bir manası daha mevcut: İtibarını zedelemek, gözden düşürmek. Çok kullanırız; teşhir ürünü, teşhir malı vs.. Bunlar herkesin istifadesine sunulmuş, değersiz, insanların satın almaya tenezzül etmeyeceği, âmiyane tabiriyle orta malı şeylerdir nihayetinde.
Bu ürün-satıcı meselesindeki ilişki, bizlerle fiziksel özelliklerimiz, kıyafetlerimiz, düşüncelerimiz, meziyetlerimiz, yiyip-içtiklerimiz, gezip-gördüğümüz yerler vs. arasındaki ilişkiden farksız. İnsanların kendi kendilerini teşhir etmeleri geçen asrın en büyük problemlerinden biriydi. Şu an teşhir yine büyük bir problem lakin en büyük problem değil; en büyük problem son zamanlarda şiddetlenen, sonu olmayan bir ‘merak’ın sonucunda ortaya çıktı. İnsanların yaptıklarını, giydiklerini, yediklerini, fiziksel özelliklerini kısacası mahremiyetlerini o kadar çok merak ediyoruz ki duvarda çatlak varsa şayet, sızıntı bir akıntıya dönüşüyor, o da yerini bir sele bırakıyor ve sonuç içi boş karpuz misali…
Bu hastalık yüzünden herkes her yerde kendini pazarlama, kabul görme, popüler olma yarışına girdi. Ne kadar ekmek o kadar köfte hesabı ne kadar paylaşırsam o kadar popüler olurum, o kadar meşhur olurum düşüncesi hakim. Ortada bir merak aldı başını gidiyor, talebe cevap olarak da zaten kusursuz olmayan bizler bilinme arzusuna şu ana kadar dayandıysak bile şimdiden sonra dayanamıyoruz. Netice ise artan çıplaklık, sosyal medyada paylaşım çılgınlığı, muhafazakar camiada üstünlüğün takvada değil artık markada aranması buna bağlı olarak tüketim çılgınlığı…
“…Lâ tecessesû…”( Hucurat/12) İnsanların gizli hallerini araştırmayınız diyor Allahu Teala… Bizler de ek olarak şunu belirtmek istiyoruz; “Lâ teşhirû!” Teşhir de etmeyiniz ayrıca.
GENÇ'ın Yazısı.