Kur`an: Bizim Hayat Kılavuzumuz
"Gerçekten bu Kur’an, en doğru ve en sağlam olan yola götürür…" (İsrâ Sûresi, 9)
İnsan, farklı bir yolcudur şu varlık âleminde. Bu yolculuk, doğum öncesi bilemediğimiz zamanlarda ve şekillerde başlamış. Dünya âlemine gelişimize kadar, Rahmân olan Yüce Rabbimizin hususî ve zarûrî ve hatta mecbûrî olarak çizdiği rotada ve şekilde bir seferimiz olmuş. Bu yolculuk sûresinin ne kadar sürdüğünü bilemiyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de bu dönemin ayrıntılarına rastlayamıyoruz. İnsan Sûresi’nde bu süreçle ilgili olarak şöyle buyrulur:
“İnsanın üzerine uzun devirlerden öyle bir zaman gel(ip geç)di ki (o vakit) o, anılmıya değer bir şey bile değildi.” (İnsan Sûresi, 1)
Anne karnında yavaş yavaş şu âleme doğru olan yolculuğun evreleri hakkında ise Rabbimiz bizi nispeten geniş bir şekilde bilgilendirir:
“Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak’ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir.” (Mü’minûn Sûresi, 12-14)
Bu süreçte sırrını ve hakikatini insanoğlunun tam anlamıyla kavrayamayacağı “ilâhî nefha/ruh” kendisine üflenerek bu yolculuk farklı bir mâhiyet kazanır.
…ve şu dünya âlemine nüzül/iniş/geliş gerçekleşir. Bu safhada o, bir takım kabiliyet ve istidatlarla mücehhez ise de gerçek bilgi anlamında tam bir câhildir; ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemez haldedir:
“Allah, sizi analarınızın karnından, siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl Sûresi, 78)
Evet artık dünya yolculuğu başlamıştır. Bu yolculukta da değişik safhalar vardır: Bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık… Ay’ın gökyüzünde hilalden başlayıp, dolunaylaşması ve tekrar incelip gözden kaybolması gibi…
İlk gençlik yıllarına (büluğa erme dönemine) kadar çocuk âdeta çevresine emânettir. Anne babası, yakınları ve diğer sorumlulara vazifeler yüklenir. İnsan bu süreçte bir takım kazanımlar elde eder. Burada herkesin nasibi özeldir ve ancak kader sırrı ile izah edilebilir. Doğduğunuz yer, zaman ve çevre sizi kuşatır ve şekillendirmeye başlar. Yolculuğun bu safhasında yapıp ettiklerinden insan sorumlu tutulmaz.
Fakat bir devre gelir ki, bu devre, gençlik dönemine adım atıştır; işte burada roller, vazifeler ve sorumluluklar yeniden belirlenir. Yolculuk esasları değişmiştir. İnsan artık bu safhada kendi iradesinin sonuçlarından mes’uldür. Evet küllî irâde diye ifade edilen, Rabbimizin onun hakkındaki çizdiği genel bir kader planı vardır; ancak bu kader planının içinde insana tahsis edilen bir tercih alanı da mevcuttur. İşte dünya yolculuğunun en zor kısmı da burasıdır. Bu süreç imtihan sürecidir.
Yolculuğun bu döneminde yanlış yollara girmemek, kendisinden beklenilen sırat-ı müstakim (Allah’ın razı olacağı dosdoğru bir yolculuk) üzerinde bu seferi tamamlamak önemlidir. Yolculuğun selameti bakımından, başta insanın kendi saptırıcı duyguları (hevâsı) olmak üzere, insan ve cin şeytanlarının yalan yanlış telkinlerine ve diğer aldatıcılara kulak asmadan ve gönlü kaptırmadan yola devam etmek gerekecektir.
İnsan yolculuğun bu safhasında doğru bilgiye ve hatta kılavuza ihtiyacı vardır. Beş duyu (kulak, göz, tat alma, koklama ve dokunma) ile elde ettiği bilgiler var ise de bunlar çoğu zaman kesin ve doğru bilgiye ulaşmak için yetersiz kalacaktır. Bunlarla elde edilen bilgiler çoğunlukla zandan/kanaatten ibarettir. Zan ise; hakikat demek değildir. İşte burada Rabbimiz, kulunu kendi halinde çaresiz bırakmamakta, şerefli elçileri vasıtası ile ona kılavuzluk edecek bir yol haritası lutfetmektedir:
“Biz onlara (Âdem ve Havva’ya) dedik ki: “Hepiniz cennetten inin! Benden size bir hidayet/rehberlik gelince, biliniz ki, benim bu hidayetime tâbi ve bağlı olanlar için aslâ korku yoktur; ve onlar mahzûn da olmazlar.” (Bakara Sûresi, 38)
“Şüphesiz biz insana (ömür boyu yürüyeceği doğru) yola gösterdik. Artık o, ister (bu nimetin kadrini bilen) şükreden bir kul olur, isterse (bunun değerini hiçe sayan) nankör bir kâfir olur” (İnsan Sûresi, 3)
Rabbimiz insanlık tarihinin hemen her döneminde insanın önüne böyle bir yol kılavuzu göndermiştir. Bu kılavuzlardan bizim nasibimize düşen, Kur’ân-ı Kerim ve onun en güzel açıklaması olan Rahmet Peygamberi Efendimiz Muhammed Mustafâ’nın sünnetidir. Rabbimizin ifadesiyle:
“Gerçekten bu Kur’an, (insanı) en doğru ve en sağlam olan yola götürür… (İsrâ Sûresi, 9)
Varlığın anlamını ve izahını en güzel Kur’an’da buluruz.
İdrâk ve tefekkür dünyamızın karanlık noktalarını Kur’an’la aydınlatırız.
Bilemeyeceğimiz/gayb âleminin perdelerini, yolculuğun ölümden sonraki safhalarını Kur’an nuruyla açabiliriz.
Şu âlemde varlıkla ilişkilerimizi onunla nizama sokabiliriz.
Duygularımızı onunla yönetebiliriz.
Fertler ve toplumlar arası ilişkilerimizi onunla sıhhatli bir hâle getirebiliriz.
Birçok tehlike ve uçurumlar barındıran hayat yolculuğumuzu onun sayesinde selâmetle sonlandırabiliriz.
İşte bu sebeple biz de bundan sonraki yazı dizimizde, GENÇ okurlarımızla Kur’ân’ın sunduğu hayat prensiplerini bir bir gündeme alacak ve inşallah onun rehberliğinde Rabbimizin râzı olacağı bir hayat kalitesine erişmeye çalışacağız.
Bu, kendi adımıza en hayati meselemizdir. Zira yolculuğun dünya sonrası safhası, bu sürecimize göre devam edecek ve o süreçte artık yolculuk bizim irademize bırakılmayacaktır.
Adem Ergül 'ın Yazısı.