Hatice Sarı / Genç Haber Merkezi

AlJazeera bugün "Doğum Yeri Gazze" isimli bir kısa belgesel film yayınladı. 10 Mayıs 2010`da, yani Mavi Marmara`nın Gazze ablukasını bölmek için yola koyulmasından tam 20 gün önce AlJazeera`nin uluslararası sitesinde yayınlanmıştı, şimdi de Aljazeera Türk`ün kurulmasıyla yeniden gündeme getirildi.

Belgesel kalbinde iki delikle yaşayan minik Firas`ın, İsrail`in Gazze ablukası ve inanması güç bürokrasi işlemleri sebebiyle hastaneye yetiştirilemediği için vefat etmesini konu ediyor. Firas`ın annesi Emel ve babası Esad, çocukları Firas için çok çabalıyorlar. Aylarca hastanede kalan Firas`ın tedavi görmesi için İsrail`de bulunan daha donanımlı bir hastaneye gitmesi gerekiyor. Gazze`den İsrail`e geçmek pek kolay değil. Uluslararası bir örgütten değilseniz ya da gazetecilikle uğraşmıyorsanız, Gazze`nin etrafında yükselmiş o utanç duvarlarından dışarı çıkabilmeniz için akıl almaz bir bürokrasi uygulanıyor İsrail tarafından. Firas`ın babası Esad tüm işlemleri hallediyor ve annesi Emel Firas için hastanede giyeceği eşyaları hazırlıyor. Tam da bu sırada hastaneden bir telefon geliyor ve Firas hayatını kaybediyor.

Firas`ın Gazze`de kaldığı hastane ile İsrail`de gideceği hastane arasındaki mesafe yalnızca 1 saat. İsrail bürokrasisi yüzünden işlemleri 3 saat içerisinde zor halleden baba Esad ve anne Emel, oğullarının yanına gözyaşlarıyla gidiyor.

Gazze`de Firas gibi yüzlerce çocuk var. Bekletmeler, siyasi işlemler, ambargo yüzünden kendi topraklarında bir saatlik mesafeye dahi çıkarılmayan insanlar, gençler, çocuklar yavaş yavaş ölüyorlar Gazze`de... AlJazeera Gazze`deki bu insanlık dramını gerçek bir olay olan Firas üzerinden anlatmış. Bu belgeseli izlerken İsrail`deki hastane görüntülerinde İsrailli doktor ve hastane görevlilerinin Filistinliler için söyledikleri sözler kalbinizi hiç mutmain etmeyecek, size hiç inandırıcı gelmeyecek biliyorum. Ben de öyle hissettim. "Bomba atmak güçtür" cümlesinden sonra "Hayat kurtarmak bir güçtür." diyen İsrailli doktorun inanılmaz samimi(!) söylemleri, bu belgesel üzerinden Gazze`deki dram kullanılarak İsrail`in imajını az da olsa düzeltmeye yönelik gibi geliyor insana...

Amaç ne olursa olsun gözlerimizin kör olmamasına, Gazze`de, Suriye`de, Mısır`da yaşanan ve bizleri rahat nefes aldığımız için utandıracak görüntüleri, belgeselleri izledikten sonra yine de tarafımızı belli edebiliyor olmaktan ötürü şükretmemiz gerek...

Çoğu zaman onlarca yazıyla, makaleyle, seminerle, söyleşiyle anlatamadığınız yüzlerce hadiseyi, bir kısa filmle 20 dakikada çok net ve en kalbe dokunan şekliyle anlatabiliyoruz. En azından bu yönüyle dişe dokunur bir şey çıkıyor buradan...


Hatice Sarı Tan'ın Yazısı.