Ömer Öztürk

Asrımızda son-sürat bir hayat yaşıyoruz. Hayatın hemen hemen her cihetinde şer odaklarınca gelenekten kopartılıp genel-geçere odaklandırılmamız, ister-istemez, dilimizi kullanma tarzımıza da derinden tesir ediyor ve eskiden İstanbul lehçesine sadık kalmak suretiyle ağır, kelimeleri vurgulayarak yapılan mükâlemeler (kelamlaşmalar, sözleşmeler) yerini giderek çabuk ve aceleci konuşma acayipliklerine terk ediyor. Bunların sayısız örneği bulunmakla birlikte, yerimizin darlığı sebebiyle, en yaygın birkaçını, genel bir fikir vermek nâmına nazar-ı dikkatinize arz etmek istiyorum:

YÂNİ: “Yâni” sözü herhangi bir ifadeyi açıklamak, pekiştirmek için kullanılır, ve dünyanın bütün dillerinde bu maksada hizmet eder. İngilizler bunun yerine “that is”, Fransızlar ise “c’est a dire” derler, ve bu sözlerden tıpkı bizde olduğu gibi ‘izahat’ gâyesiyle faydalanırlar. Ne yazık ki, son yıllarda yâninin bilhassa gençler arasında kullanılan bozuk bir şekli var ki, insanı sahiden endişeye sevk ediyor.

Misâl; biriyle konuşuyorsunuz, konuşuyorsunuz, ve muhatabınızdan dehşetengiz bir cevap: “Yâni.” Sanki “evet yahut “hayır” der gibi, “yâni,” diyor.

Bir kere, yâni bir edattır ve hiçbir vakit karşılık olarak kullanılmaz. Şu hatanın temeline indiğinizde, iki hazin hakikatle yüzleşmek zorunda kalırsınız; bunların biri okumamak, diğeri ise cehalettir ki, zaten bu ikisi biri biri ile bağlantılıdır.

DOĞRUDUR: Sık sık yapılagelen dilbilgisi hatalarından biri de bu, ve maalesef son zamanlarda epey yaygınlık kazanmış durumda. Dır, dir gibi ifadeler konuşma dilinde asla kullanılmaz. Bu hatayı lisan öğretirken de, yapıyoruz. Mesela, hiçbir Amerikalı “What is your name” (adın nedir?) diye soru sormaz, dolayısıyla hiçbir Amerikalı da “my name is George” (adım George’dur) diye cevap vermez; ya sadece “George” ya da “adım George” diye mukabelede bulunur. Bizler de Türkçede “ismin nedir?” diye sormaz “adım Murat’tır” diye de cevap vermeyiz.

İşte bu ve benzeri şartlanmaların tesiri altındaki bir gence bir şey söylediğinde, seni teyid yâni onay anlamında “doğrudur”u yapıştırıveriyor. Bu hesaba göre, yanlış bir şey söylediğinizde de “yanlıştır” demesi gerekir. Hayır, ne “yanlıştır”, ne de “doğrudur” demelidir. “Doğru” veya “yanlış” demelidir. Bir de bunun “mümkündür” isminde bir kardeşi var ama Allah’tan bu pek yaygınlaşmadı. Yine de hiç belli olmaz, her an herşey mümkündür.

AYNEN ÖYLE: İşte aylardır zirveden inmeyen bir dil hatası. Sakın ha, benim bulunduğum bir ortamda “aynen öyle” demeyin, zira bana artık gelmek üzereler. Birader, hiç olmazsa “öyle” de, “katılıyorum” de, aynen öyle ne demek yahu.

Çocukluğumda da bunun bir benzeri vardı. Herhalde yâninin kısaltması: herıld (*) yâni. Bu “herıld yâni” seksenli yıllarda bir yaygınlık kazandı, haydiii, herıld yâni aşağı, herıld yâni yukarı. Bizim fakir herıld filmlere, parodilere bile, hem de yıllarca, konu oldu.

[(*) o zaman da bu zamanki gibi bir İngilizce hastalığıdır gidiyordu, bu hesapça herıld herhaldenin Amerikancası oluyordu.]

 * * *

Esasen, mesele çok basit. Cemiyetimizin eğitim seviyesi çok düşük. Kendini geliştiren, böyle bir derdi olan kimse çok az. Buna bir de medyanın sayısız olumsuz tesirini ekleyin, işte netice; yok bu olsa olsa hatice.

Bakıyorsunuz, adam veya kadın, üniversite bitirmiş, ağzında bir Hocam lafı. Önüne gelene “hocam” diyor. Evvelce bir ağırlığı olan unvanlar hafifletiliyor. Asırların “hacı” lakabı necib mezar taşlarından çıkarılıp, çoluk-çocuğun ağzına sakız edilmiş, çiğne Allah çiğneniyor.

Hasıl-ı kelâm, ecnebi mihraklar her sahada olduğu gibi, lisan sahasında da harıl harıl çalışırken, bizler horul horul uyuyoruz. Üstümüze de battaniye niyetine ölü toprağı örtüyoruz


GENÇ'ın Yazısı.