Dündem ve Gündem
Ömer Öztürk
Dün demini aldı, bugün de alacak, arda kalan acı-tatlı ananeler olacak…
ASIL MESUL KİM: Ellili yılların hemen başında filme çekilmiş mevsuk (belgesel) film görüntülerinde Nâzım Hikmet kulunuz Rus çocuklarına, Türk çocuklarının nasıl açlık çektiklerini ballandıra ballandıra anlatıyor. Ama her nedense kulunuz evvelâ Lenin, sonra da Stalin marifetiyle bütün tahıl ambarlarına el konan yüz milyondan fazla Rus köylüsünün açlıktan can çekişe çekişe nasıl öldüğünü anlatmıyor. En mühimi de bu müthiş facianın aslî müsebbibinin komünizm belası olduğunu bilmiyor, belki biliyor da, bilmezden geliyor.
Malum, sevdalınız gomonisttir, üstelik humonisttir de.
MONEY TALKS: 1991 senesinde Bağdat Caddesi’nde evinde özel İngilizce dersi aldığım hanım hoca bana bir gün bir deyim öğretti: Money Talks. Türkçesi Para Konuşur. Yâni, hâşâ Allah değil, maddî ve gelip geçici bir kıymet olan para konuşur. Bu deyim vaktiyle Amerikancadan dilimize girdi ve müsrif ve batıl hayat idrakimizin mottosu (parolası) haline geliverdi. Parola ‘Para Konuşur’, işareti ‘israf’ idi.
Para konuşur, para konuşur, sanki başka laf bilmezdik. Hâlbuki, yok yere para harcamasak, tasarrufu hayatımızın bir parçası yapsak, para konuşmaz, su-pus olur, artık iman konuşmaya başlar.
STOKÇULUK (İSTİFÇİLİK): Son günlerde stokçuluk, karaborsacılık meselesi yeniden gündeme geldi. Piyasadaki malları gizli bir yere istiflemek ve bu yolla fakir fukaranın cebini yakmak: Bizde neredeyse Cumhuriyet kuruldu kurulalı afiyetle yenen bir kul hakkı.
İş bununla da bitmiyor. Vatandaş olarak aylık gıda harcamamızda makul ölçüyü hiçbir vakit tutturamıyoruz zira hemen hemen her ürüne eklenen otuz kuruşlar, elli kuruşlar ayda en azından elli lira fazla boğaz harcaması yapmamıza sebep oluyor. Bu da senevî 600 TL gibi bir meblağ yapar.
Bazen şahit oluyoruz: bilmem hangi süper veya hiper market bilmem kaçıncı mağazasını açtığını iftiharla ilân ediyor. İyi güzel açtın da, neden hâlâ vatandaşın otuz kuruşunu, elli kuruşunu indra gandiliyorsun.
Herhalde “biz açtık, siz de açılın, sonra da saçılın” demek istiyorlar.
Hadi saçıldık diyelim, sonra bizi kim toplayacak?
BİR MİLYON: Ecnebinin biri demiş, kim demiş bilmem; demiş ki: “Bir milyonun kıymetini anlamak isterseniz, bunu birinden istemeyi deneyin.” Çocukluğumda bir milyonu işitince gözlerimiz fal taşı gibi açılırdı. Bir milyon bizim için hiçbir vakit görebileceğimiz bir para miktarı değildi. Gel zaman git zaman bu bir milyon ufala ufala çaptan düştü. Bir ara bir milyoncu dükkânları açıldı. Her şey bir milyondu ama üst üste yığılınca belli bir yekûn tutuyordu.
Aşağı mahallemizde yarı-meczub bir kadıncağız yaşardı, her önüne gelenden bir milyon lira isterdi. Bir milyon, bir milyon, derken yolunu bulurdu. Galiba senden-benden daha akıllıydı. Bu sıralar, devletimiz de bir milyonun esrarını keşfetti. Her faturaya bir milyon hizmet bedeli ekliyor. Dört faturan olsa, dört milyon. Bunu bir de milyonlarca aboneye tatbik edin. Senin bir milyon kartopu iken, bir de bakmışsın olmuş çığ. Nedense bu çığların altında kalan hep biz oluyoruz.
GENÇ'ın Yazısı.