Selim Bozkurt

Vaazları ve sohbetleri severek dinlenen, kendisine has üslubuyla gençlerin dilini çok iyi yakalayan Nurettin Yıldız Hocaefendi ile bekârlık üzerine konuştuk.

ekârlık döneminde olan bir genç nelere dikkat etmeli? Nasıl yaşamalı?

İsterseniz buna bekârlık dönemi, evlilik dönemi demeyelim. Neden? Çünkü biz şeriat erbabıyız, dinimiz var, fıkhımız var. Dinimiz buluğ çağı öncesi buluğ çağı sonrası diyor. Yani bir insanın baliğ olmadan ve baliğ olduktan sonra diye hayatı ikiye ayrılır. Buluğ çağından önce çocuktur, gençtir. Buluğ çağından sonra da mükellef, yani sorumlu Müslümandır. Evlilik öncesi evlilik sonrası deyimi bunun içinde kalır. Neyin içinde kalır? Yani genellikle buluğ çağından sonrasına ait bir kavram olarak kalır.

Buluğ çağı öncesi dediğimiz zaman, dinen sorumluluğu olmayan dönem diyebileceğimiz bir dönemdir. Buluğ çağından sonraki dönem ise ister evli olsun ister bekâr olsun her şeyden sorumlu insan demektir. Biz bunu illa evlilik çağı öncesi evlilik çağı sonrası diye ayıracak olursak, o zaman ne deriz: “Nikâhlanmadığı dönemde Müslümanın harama helale biraz daha fazla dikkat etmesi gereken bir dönem” diyebiliriz belki ama, bu da çok yerine oturan bir sorumluluk ifade etmiyor. Neden? Çünkü kıyamet günü evlilik öncesi şartları, evlilik sonrası şartları diye bir ayrım yapılmayacak. Müslümandın sen, buluğ çağını yakalamıştın, buluğa ermiştin denecek.

Hadis-i şerifler bekârlar için orucu tavsiye ediyor mesela. Biz ise bu orucu şimdi yeterli bulmuyoruz. Şimdi kelimesinin altını çizerek söylüyorum. Neden? Çünkü oruç insandaki vitamin ve protein oranını düşürerek şehvetini kırmayı hedefliyor. Hâlbuki iftar sofrasındaki yediğimiz şey mesela ashab-ı kiramın bir ay yediği şeye denk belki de. Dolayısıyla oruç bir anlam ifade etmiyor bizim için. Biz onun yerine oruç sünnettir, gence bekara tavsiyedir diyoruz ama ilave olarak da diyoruz ki proteini düşür, vitamin oranını düşür! Yani akşama kadar oruç tuttun ama akşam oruçluyum diye oturduğun sofra bir sahabinin cihada giderken bile yemediği şeylerle dolu. Dolayısıyla oruçlu olsan da enerji oranın düşmüyor senin. Düşmediği için orucun sana hiçbir faydası olmuyor. Evlenemeyen, şehveti zorlanan bir Müslüman genç, vücuduna giren protein oranını düşürmeli, enerji verecek yiyeceklerden uzak durmalı, gazlı içeceklerden uzak durmalı.

Belki gıdadan da daha önemlisi, bekâr bir genç kışkırtıcı ortamdan uzak durmalı. Kışkırtıcı ortamı önlemeyen bir Müslüman, gıdada aç kalsa, az da yemiş olsa, proteinini vitaminini azaltmış olsa bile, nihayetinde kışkırtıcı ortamda kalırsa kendisini koruyamaz. Kışkırtıcı ortam neye diyoruz? Kadınsa erkekli, erkekse kadınlı, ortak ortamlar kışkırtıcıdır.

En uçtan bir örnek vereyim bu konuda: Mesela fıkıh dersinde, evlilik-cinsellik gibi konular konuşulması fıkhın gereğidir. Bir genç, gerektiği takdirde bu konuları öğrenmeyi erteleyebilir. Çünkü bu konuları dini açıdan öğrendiğinde bile akşam seni yatakta kışkırtacak ve değişik düşüncelere sevk edecekse, kendi eliyle kendisini tehlikeye atmamak için o dersi erteleyebilir… Buna varıncaya kadar, bir genç, ortamını, gıdasını kendisi belirleyecek… Başta genç kendini koruyacak yani; çünkü herhangi bir oruç, herhangi bir tedbir genci koruyamaz…

Üçüncü bir nokta da salih insanlarla beraber bulunmadıkça, hassasiyet sahibi arkadaşlara sahip olmadıkça gencin kendisini koruması mümkün değil. Sadece kötü ortamdan kaçmak mümkün değil. Kendine salih bir ortam bulman lazım. Allah’tan korkan, haram helal bilen, haramdan kaçınmayı özellikle ilke edinmiş arkadaşların olacak… Telefon arkadaşların onlar olacak, ders arkadaşların onlar olacak, yeme-içme arkadaşların onlar olacak, yol arkadaşın onlar olacak… 

Peki, böyle arkadaşları, bu kadar arkadaşı nerede bulacağız?

Peygamberi bulamıyorsak Ebubekir’i bulacağız, Ebubekir’i bulamıyorsak Hasan Basri’yi bulacağız. Hasan Basri’yi bulamıyorsak falanca Allah dostunu bulacağız… Elbette her şeyin en mükemmelini isteriz, en mükemmeli elde edemezsek, bulabildiğimiz kadarının kıymetini buluruz. Ama sıfır arayış dediğimiz, sıfır bulma dediğimiz şey yoktur. Allah muhakkak en mükemmelini ihsan etmediyse bile, belli bir düzeyde birini muhakkak ihsan edecektir, kul arıyorsa gayret ediyorsa…

Bekâr gençler yeme-içme ya da kılık kıyafet anlamında nelere dikkat etmeli?

Bir doktora, diyetisyene veya dahiliyeciye, gerekiyorsa üroloji uzmanına müracaat edip, “benim bir delikanlı olarak, bekâr olarak gusletmemi normal göreceğiniz süre ne kadardır” diye soracak mesela. Derse ki her iki günde birdir mesela, normal demek ki süreç. Derse ki on günde birdir, bu da normal. Senin bu bünyen ayda bir gerektiriyor derse, o da on beş günde gusletme ihtiyacı hissediyorsa (yani cinsel olarak sıkışma hâli) daha fazlasını hissettiğinde ikinci muayeneye gitmeli. Demeli ki: “Siz bana on beş gün dediniz ben dört günde bir, altı günde bir sıkışıyorum, bana hangi gıdaları önerirsiniz?” Niye bunu doktora soruyoruz? Hiç yumurta yemeyerek, bal yemeyerek, balık yemeyerek, et yemeyerek bunu önleyebilirim. Bu sefer göz sorunu yaşamaya başlıyorsam, bu sefer ibadet yapamayacak zafiyet geçireceksem bu da caiz değil. Bu Allah’ın yarattığı fıtratı bozma düzeyine gelir.

Ne yapacağım o zaman ben? Doktor bana “asgari şu şartlarda gıdanı tutabilirsin” diyecek, o asgari şartları yakalayacak. Kılık kıyafet olarak da, dar giyinmek şehvetimi kışkırtıyorsa dar giyinmeyeceğim. Hatta gerekirse bir psikologa danışıp, mesela hangi renkler şehvetimi kışkırtıyor, bunu soracak. Çünkü renk de şehvete etki ediyor. Neden bütün dünyada mavi ağırlıklı dar kot pantolon giydiriliyor? Çünkü darlığı şehveti kışkırtıyor, rengi şehveti kışkırtıyor. Mesela çocukların, bebeklerin anaokullarına hep pembe ve açık renkler konuyor, çocukta bu zekâyı teşvik ediyor diye. Ama gençlerin bulundukları yerler, belli renklerde tutuluyor, mavi, mavi tonları, şehveti kışkırtıyor diye. Vücuduma giydiğim bir elbiseye bile, gömleğime, kullandığım deftere, kalemin rengine kadar renk tercihi yapacağım. Eğer bu konuyu bir cihat konusu görüyorsam, eğitim konusu görüyorsam böyle yapacağım. Hayır, ben bu konuyu sıradan görüyorsam zaten şeytanın tuzağına düştüm demektir.

Rasulullah (sav) Efendimizin: “Evlenin! Ben evlenmenizi istiyorum” dediği bir dünyada, bir Müslüman, sünneti kabul eden bir Müslüman, hiçbir şekilde bekârlığı sultanlık kabul edemez, ancak serserilik kabul edebilir!

Dillere pelesenk olan o malum sözdeki gibi, bekârlık sultanlık mı sizce? 

Asla katılmıyorum bu söze! Bu dünyada kulluk vardır, sultanlık multanlık yoktur! Tuzağı olur şeytanın. Resulullah (sav) Efendimizin: “Evlenin! Ben evlenmenizi istiyorum” dediği bir dünyada, bir Müslüman, sünneti kabul eden bir Müslüman, hiçbir şekilde bekârlığı sultanlık kabul edemez, ancak serserilik kabul edebilir!

Bekârlık süreleri uzamaya başladı. Evliliğe yaklaşmıyor gençler, bekarlık cazip geliyor. 20’li yaşlarda evlenenlere “çok erken” deniliyor. Sizce bu normal mi?

Asla normal değil! Kıyamete doğru, çığ aşağıya yuvarlanarak indiği için, bu böyle oluyor. Bu bir afet, bir beladır bu. Evliliğin yaşı olmaz, vakti olur. Elli yaşında da normal olabilir bir evlilik, on beş yaşında da normal olabilir. Herkes acıktığı zaman yemek yiyeceği gibi, gerektiği zaman evlenecek. Birisi kısır değilse, tıbbi bir engeli yoksa otuz yaşına kadar beklemenin anlamı da yoktur.

Bazı gençler de kısmetini bulamadığı için dertli. Bu arkadaşlarımızın hayata küstükleri ve karamsar oldukları çok oluyor. Ne dersiniz bu konuda?

Kısmeti bulamamak diye bir şey olmaz! Biz müslümanız, böyle cümle kuramayız. Kısmeti olsaydı, o onu bulurdu zaten. Biz “kısmeti yokmuş” diyelim. Ne demek Allah kısmet yazacak da bir kul onu bulamayacak, olur mu kâinatta böyle bir şey? Kısmeti yoktu, olsa o onu bulurdu. Bu ne demektir? Allah (cc) onu böyle imtihan etmek istiyor. Ne yapacak o zaman? Boş oturup şeytanın kendisiyle oynamasına fırsat vermeyecek, kendine iş bulacak, sekiz saat çalışacak, sekiz saat de yorulacağı ikinci işi bulacak, daha çok para kazanacak, cihad edecek, mümin kardeşleriyle iş yapacak, bir vakıfta görev alacak, bir hizmette görev alacak, boş oturup şeytana “gel beni gıdıkla” demeyecek.

Bekârlığa alışmak ve evliliğe meyletmemek… Meyledildiği anda da kimseyi beğenmemek, fazla seçici olmak… Çok sık görülen hâllerden biri de bu. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hiç söyleyecek bir şey yok. Allah hidayet etsin, Allah akıl fikir versin deriz.

Bekârlık döneminin evlilik dönemine kıyasla artıları var mıdır? Bu anlamda bekâr gençlere ne gibi yönlendirmeleriniz olur?

Bekârlık kişinin daha çok ilme, daha çok cihada ve sonunda şehitliğe ulaşmasına sebep olduysa, ne mutlu o bekâra! Kim nerede Allah’ı kazandıysa, o kişi o hâlde iyidir demektir. Bekârken Allah’ı kazandıysa, kazandı demektir. Evliyken kazandıysa, o kazandı demektir. Biz herhangi bir şekilde domates saymıyoruz ki, kulluk sayıyoruz, sevap sayıyoruz, günah sayıyoruz. Ben hangi dönemde hangisini kazandıysam ister bekâr olayım ister evli olayım, benim için sonuçlar önemli…


GENÇ'ın Yazısı.