Ne İslami Ne Kandilsiz Pozitivist Dindarlık!
Diyorlar ki İslam`da yok bunlar. Peygamberimiz zamanında yokmuş. Dizi seyretmek var mı? Komşu ile selamlaşmamak var mı, mü`minlerle bir araya gelmemek var mı? Camiyi, cemaati terk etmek var mı?
Kandiller İslam’da var mıdır yok mudur, bidat mıdır, değil midir? Doğum günü kutlamak İslam’da var mıdır yok mudur? Peygamberimizin doğumunu kutlamak caiz midir değil midir? Bir tarafta bazı mübarek gecelerin İslam’da olmadığını, sonradan İslam’a sokulduğunu söyleyenler; diğer tarafta bunların son derece güzel bir uygulama olduğunu söyleyenler... Hangisi ne kadar haklı? Kim yanlış yapıyor? Kandil kutlamalarının, merasimlerinin hatta kandilin kendisinin İslam’da olmadığını söyleyenlerin derdi ne, amacı ne?
Temiz bir İslam’ı; bidat, hurafe karışmamış, katışıksız bir İslam’ı mı istiyorlar?
Bunlar bidattır, İslam’da yoktur diyenleri dinlediğinizde çok mantıklı görünüyorlar. Niyetlerini dışarıdan hemen anlamak pek de kolay bir şey değil. Dillendirdikleri “katışıksız İslam” kulağa pek hoş geliyor. Kandillerde ibadet eden insanların itirazlarına karşı çıkmak ise vicdanlı bir kalbin yapabileceği bir şey değil. Bu Allahsız, kitapsız çağda karşınızda duadan, nafile namaz kılmaktan, salavattan bahseden birine “Bunlar İslam’da yok!” demek gavurluk gibi geliyor.
“Kadir” ve “Miraç” ayetlerde geçiyor. Kandil inkarcıları bunu inkar edemiyorlar kolay kolay. Hadisleri tartışmalı görme zaafına düşüp oradan hiç çıkamayanlar kandil gecelerini de kabul edemiyorlar. Çıkışlarının modernist, pozitivist akılla hareket edip dinin manevi boyutunu zayıflatmak sonucuna hizmet ettiğini pek fark edemiyorlar. Sonuçta; bu gecelerde ibadet, taatla meşgul olmadıklarında, komşularıyla (komşuları varsa tabii) kandilleşmediklerinde, mahallelerindeki camiye gitmediklerinde ne yapıyorlar? İşin bu tarafına bakmak ihmal ediliyor genelde.
Hadi o gece camiye gitmediniz öbür gece gidiniz; kandil olmayan gece!? Ama olmaz! Onlar İslam’ı herkesin anladığı kalıplar içinde algılayıp yaşarlarsa çarpılırlar(!) Kur’an okuduğunu, cami cemaatine karıştığını bir göreydik…
Kandil yoktur derken kendilerinin katışıksız bir din anlayışı içinde bulunduklarına inandıklarından on yirmi yıl sonra kandilsizliğin kendilerine, ailelerine, toplumlarına neler kaybettireceğini fark edemiyorlar. Genelde edebiyatla, tasavvufla irtibatları da zayıf olduğundan bu tarz güzelliklerin insana, topluma, sokağa, şehre neler kattığını fark etmeleri de hiç kolay olmuyor.
Diyorlar ki İslam’da yok bunlar. Peygamberimiz zamanında yokmuş. Dizi seyretmek var mıydı? Komşu ile selamlaşmamak var mıydı, mü’minlerle bir araya gelmemek, camiyi, cemaati terk etmek var mı? Tüketim kültürüne alet olmak, marka düşkünü olmak var mı; “Bunları İslam’ın bir gereği gibi düşünüp yapmıyoruz ki” deyip bunları sorgulama! “Bunlar bireysel günahlarımız, hatalarımız” deyip çık işin içinden... Ama kandillere gelince bunlar bireysel sevaplarımız diyeme!
Doğum günü pastalı mevlid!
Öte yandakilerin saflığını ve samimiyetini ise bir kısım dindar romantik duygu tüccarları istismar etsin dursun. İnsanların peygamber sevgisinden, Allah’a bağlılığından kendine ekonomik vazife çıkartan birileri var. O samimi insanlar sorgusuz sualsiz o ağlak, sulugöz, ciyak ciyak, buğulu seslere kapılıverip kanarken kimileriyse bu sığ, yapay, arabesk söylemlerden dolayı dinden tiksiniyor! İğrenç bir yapma romantizme mahkum ediliyor insanların Allah, peygamber, din kaygısı. İşte buna kimsenin hakkı yok!
Ne kandilleri inkar edenler ne de kandil simsarlarına teslim olanlar... Ne pozitivist-Allahçı bir materyalizmle İslam’a yaklaştığını zannederek dinimizden uzaklaşanlar; ne de Peygamberimizin doğumunu pastalı, balonlu doğum günü kutlama cıvıklığına indirgeyenler... Bunlardan uzakta mü’mine yakışan bir yol elbette mümkün. Namazdan, duadan, salavattan, sünnetten, Kur’an’dan beslenen bir yol bulmak mümkün. Yeter ki uyanık ol, iyilerle arkadaş ol, duayı ve okumayı terk etme!
Asım Gültekin'ın Yazısı.