Bekârlığa Tahammül Edebiliyor musunuz?
Ömer Öztürk
Genç Dergisi Şubat 2014 teması bekârlık ve edeb olunca, bende de bu bâbda yine birkaç kelâm etme ihtiyacı husule geldi. Yine diyorum zira evvelki yazılarımdan birinde bekârlığı genel hatlarıyla ele aldıydım (bkz. “Bekârlık Azap mı?”).
Öncelikle bilinmesi gereken hayatî husus, insanın iç huzuru veya saadetinin evlilik, bekârlık veya diğer herhangi bir içtimaî hâl ile asla bağlantılı olmadığıdır. İnsan, şükretmeyi beceremiyorsa, hırslarına gem vuramıyorsa, burada ve şimdiye odaklanamıyorsa, evli yâhud bekâr olmasının herhangi bir ehemmiyeti yoktur.
Bekârlık veya evlilik insanın elinde olan şeyler de değildir. Bir insan evlense bile, kader icabı, yeniden bekâr kalabilir; söz gelimi boşanmak zorunda kalır, eşi vefat eder, çok uzun müddetli seyahate çıkmak zorunda kalabilir v.s...
Toplumun umumî işleyiş şekli itibari ile bekârlık pek tabiî karşılanmaz ve bekârlığı eleştiren pek çok atasözü, deyiş mevcuttur. Öyle olmakla birlikte, böyle sözlerin, toplumun keyfe-keder hükümleriyle oluşturulduğu için, ilmî bir altyapısının bulunmadığını kabullenmek zorundayız.
Mesela “Bekârın başını bit, tutup biriktirdiğini it yer” sözünü ele alalım: bir defa temizlik şahsî bir mevzudur. Bir insan pisse pistir. Bekâr veya evli oluşu bir şeyi değiştirmez. Pis pistir. Yâni “evlilerin başını bit yemez” diye kesin bir hükme varılamaz.
“Tutup biriktirdiğini it yer” iddiasına gelince; hiç gelmesek daha iyi, zira parasını biriktiren, tasarruflu olan sayısız bekâr bulunduğu gibi, orda-burda, barda-kumarda, hovarda âlemlerinde eşinin, çoluk-çocuğunun rızkını har vurup harman savuran sayısız gamsız evli de vardır ki, cemiyet hayatında bu gibilere her vakit tesadüf etmekteyiz.
Biz en iyisi bekârlık ve edep meselesine gelelim. Evli olsun, bekâr olsun, günümüzde artık edebi muhafaza etmek tâbiri caizse, canbaz misâli ip üstünde düşmeden yürümek kadar müşkül bir vaziyete büründü.
Daha geçenlerde otobüs duraklarında halkın umumî nazarları önünde bir sinema filminin müstehcen afişleri teşhir ediliyordu.
Bu ve benzeri panolarda, reklâm ilânlarında, belden aşağı organları bâriz şekilde göstererek kim bilir kaç gencin muhayyile arşivine uzun müddet silinmeyecek müstehcen görüntüler sokmak suretiyle onları belki de süreğen bir istimna fiiline mahkûm edenler, merak ediyorum, ebedî âlemde ebedî ateşle şereflendirileceklerini, acaba hiç mi hesaba katmazlar?
Tabiî bunlar kasıtlı yapılıyor. Gel gör ki, bunu görecek göz, hissedecek yürek nerde... Eskiden göz görmeyince gönül katlanırdı. Şimdi ise göz görse de gönül yine katlanmaya devam ediyor.
Malûm, önce gözlerimizi, sonra da gönüllerimizi kör ettiler.
GENÇ'ın Yazısı.