Tarih Kameraya Sığar mı?
Cemil Ata
İnsanları tanımak, anlamak geçmişlerini bilmekle mümkündür. Yaşadıkları olaylar, olaylara verdikleri tepkilerdir bize kişiliklerini anlatan. Milletler için de böyledir. Bir milletin tarihini öğrenmek, adım adım tanımaktır o milleti, kişiliğinde yolculuğa çıkmaktır.
Gün olur büyük başarılarla yükselir milletler, gün olur yere düşer, aciz konuma gelir. Bu acziyetten kurtulmak, yeniden bütün ihtişamıyla ayağa kalkabilmek için, geriye baktığında yanlışı nerede yaptığını en doğru şekilde tespit edebilmelidir.
Tarih kitapları üzerine çokça önyargı bulunmaktadır. Kimi zaman “sıkıcılık” la yaftalandılar, kimi zaman “gericilik” le itham edildiler ve çoğu zaman “okuyamıyorum” denilerek bir köşeye atıldılar. Kısacası tarih kitabı okumak, angarya iş olarak görüldü. Görsel medyanın bu açıdan iyi bir alternatif olduğu kanaatindeyim. Ayrıca kitap satışlarının binlerle, dizi reytingleri ve film gişelerinin milyonlarla ifade edilmesi diğer bir önemli noktadır.
Son yıllarda ülkemizde yaygınlaşan tarih konulu dizi ve filmler tarihe karşı ilgiyi de arttırdı. Her ne kadar bilinçli ya da, daha kötüsü, bilinçsizce yapılan hatalar esef verici olsa da konuya ilişkin merakın ve araştırma isteğinin büyümesi önemli. Zira Galileo’nun dediği üzere “merak, bilimin babasıdır.” Ülkemizdeki dizi ve filmlerin yabancı ülkelerde de geniş bir izleyici kitlesinin bulunması tarihimizi ve kültürümüzü tanımak ve tanıtmak için büyük fırsat. Fakat hataların en aza indirilebilmesi doğru ve etkili tanıtım için önemli.
Tarih ile alakalı film ve dizilerde konu seçimi çok önemli. Esasen tarih, yalnızca birkaç devlet başkanının yaşamından ibaret değildir. Genel olarak senaryolarda halk, halkın yaşamı, sosyolojik dengeler, psikolojik altyapı gibi tarihi anlamayı kolaylaştıran etkenler göz ardı ediliyor. Bu sebepten olayların etkili anlatımı gerçekleşemediği gibi konu da eksik kalıyor. Tabi tarih hükümdarlardan bağımsız da değildir. Onların yaptıklarıdır halkı şekillendiren. Fakat hükümdarlar da tam manasıyla anlatılamıyor. Yaşamlarını yalnızca birkaç savaş sahnesine ya da harem dairesine sığdırmak bence büyük haksızlık. Çoğu zaman hükümdarların eğitimi, ilmî tetkikatı es geçiliyor, yaşamlarından belirli kesitler propaganda tezgâhlarında işlenmek için özenle seçiliyor. Bunlara bir de “hikâyenin akıcılığı” bahanesiyle eklemeler yapılınca tam bir fiyasko çıkıyor ortaya.
Ülkemizde henüz iptidai sayılabilecek tarih-beyaz perde ilişkisi zamanla gelişecektir, gelişmektedir. Şimdilik en büyük sorun; geniş bir bütçe gerektirmesi ve buna karşın talebin az olması gibi gözüküyor. Sektöre yapılan yatırımların artması, halkımızın tarih şuuru kazanmasıyla hataların azalması, daha kaliteli yapımların ortaya çıkması dileğiyle…
GENÇ'ın Yazısı.