Metin Karabaşoğlu son süreçte harika yazılar kaleme alıyor. Sağduyu çizgisini bozmayan ama sözünü de esirgemeden dile getiren Karabaşoğlu’nun şu cümleleri sürecin nasıl bir noktaya geldiğini çok güzel özetliyor:

“...bugün geniş toplum kesimlerinde ciddi bir tedirginliğe yol açan Ak Parti-Gülen Cemaati gerilimiyle, aslında ileride vuku bulacak muhtemel ve çok büyük bir tehlikeden ‘ucuz kurtulduğumuz’ dahi söylenebilir. Çünkü görünen o ki, bu gerilimle birlikte, Türkiye toplumu Kemalist vesayetin yerini alacak ‘din etiketli,’ dolayısıyla din ve dindarlar açısından sonuçları daha vahim bir vesayetin eşiğinden dönmüştür.”

“Yaşananlar ekseninde, siyasîlerin, cemaatlerin, ailelerin ve fertlerin almaları gereken ve aldıklarını umduğum önemli dersler var. Bu derslerden ilki, dindar fertlerin aklını başkasının cebine, iradesini de başkasının eline vermenin sonuçları konusunda son derece uyarıcı ve uyandırıcı bir tecrübeye şahit olmalarıdır. Aileler ise, çocuklarına karşı aslî sorumluluklarını ‘taşeron yapılara’ devretmelerinin yol açtığı sorunlar karşısında bir dikkate mecburen sahip olmuşlardır. Cemaatler de, aslî vazifelerine odaklanma, müzakereye dayalı bir zeminde ilerleme ve bir kişinin sorgulanmaz otoritesine teslim olmama konusunda yeterince tecrübe edindikleri gibi, siyasetle ilişkide düzey ve sınır konusunda da bir tecrübeye sahip olmuşlardır. Siyaset ise, ‘toplumsal olan’la ‘siyasal olan’ın buluşacağı/ayrışacağı sınır çizgileri konusunda bir ölçü edinmiş; en önemlisi, herhangi bir ‘kadro pazarlığı’nın zararları konusunda edindiği acı ve engin tecrübenin eşliğinde, devlet görevlerinde ‘bizdensin’ mantığının ve ‘asabiyet’in değil de dinin emrettiği üzere ‘ehliyet’ ve ‘liyakat’ın aslolduğu bir zeminin önemini iliklerine kadar hissetmiştir. Bütün bunlardan hareketle, bu sarsıcı tecrübeden sonra, Türkiye toplumunda yeni bir dindarlığın zuhur edeceğini umabiliriz. Daha sivil, daha müzakereci, daha iknaya dayalı, daha özgür, daha dengeli, çok sesli ve çok renkli; yani olması gerektiği gibi bir dindarlık hem de...”


İbrahim Özkahyaoğlu'ın Yazısı.