Ayşe Büşra Aydemir

“Hiçbir peygamber yoktur ki, koyun gütmemiş olsun.”

Hz. Muhammed (s.a.v.)

İnsanlığın ilk ve en eski korkularından biridir ‘’dağdaki çoban’’. Çiftçi Kabil, çoban olan kardeşi Habil’in canına kastetmiştir bu korkusuyla. Kendisine on bir yıldız, ay ve güneşin secde ettiğini gören rüya sahibi Yusuf Aleyhisselam, çoban olan babası Yakup peygamberin sevgisini kaybetmekten korkan kardeşlerince ihanete uğramıştır. Firavun, ‘’Tur Dağı’na bir çoban olarak çıkıp, peygamber olarak inen’’ Musa Aleyhisselam’ın korkusuyla binlerce erkek çocuğu canından etmiştir, o daha doğmadan. Putperest hükümdar Dakyanus, Ashab-ı Kehf’i dağdaki bir çoban ile beraber diri diri mağaraya kapatmıştır, hakikatin üstünü örtebileceğini zannederken o mağarayı o gençlere döşek yapmıştır. Hira Dağı’ndan o kutlu haberle gelince koyun çobanı Hz.Muhammed’i (sav), Mekkeliler inkâra yeltenmiştir, korkularıyla beraber işkenceyi seçerek...

Dağdaki çobanların takva sahibi olması korkutan şeydir, din kardeşin olsalar bile...

Kabil evlenmesi yasak olan kız kardeşi ile evlenmek isteyince, takva sahibi olan kardeşi Habil buna karşı çıktı. Doğrusunu anlamak için Allah’a bir kurban vereceklerinde ise Habil en kıymetli koyununu seçti, Kabil ise bereketsiz bir tutam buğdayını getirip bir dağın tepesine koydu. Allah tarafından Habil’in kurbanı seçilince, Kabil katil oldu. Kardeşine karşı içinde yükselen öfke ve kibir dağı, işlediği cürümün ardından karganın eşelediği bir çukurda kayboldu.

Dağdaki çobanların tevekkül sahibi olması korkutandır, ihanete uğrasalar bile...

Çoban olan Yakup Aleyhisselam’ın sürüsüne kıskançlık bir kurt gibi girip, kardeşleri Yusuf’a ihanet edene kadar kemirince nefislerini, Allah’ın peygamberi tevekkül ile Rabbine iltica etti. Babalarından sonra iktidar sahibi olmak isteyen kardeşlerin hiçbiri değil, Yusuf (as) seçildi Mısır’a melik olarak, önce köle ardından mahkûmların arasından. O da adalet ve merhamet ile hükmetmeyi seçti.

Dağdaki çobanların vaatlerde bulunması korkutandır, yerine getirseler bile...

Musa’nın (as) doğumu Firavun’un hüküm sürdüğü zulüm düzeninin son bulma vaadi idi. Firavun önce tahtını daha sonra itibarını kaybetmekten korktuğu için Allah’ın vaadini görmezden geldi. Kutsal Tuva Vadisi’nde Musa’nın (as) muhatap olduğu ‘’Nalinlerini çıkar!’’ ikazına akıl erdirebilseydi eğer, Allah katında kulun itibar ve iktidarının çıkarılıp bir kenara koyulacak derecede kıymetsiz olduğunu da anlayacaktı. Fakat o Kızıl Deniz’de açılan seçilmişlerin tuttuğu on iki yola karşın, şeytanın kibir yolunu seçti ve nihayetinde yaptığı secdeden gafil bir halde helak oldu.

Dağdaki çobanların var olmaları korkutandır, ölü olsalar bile...

Dağdaki çobanların yoklukları korkutandır, ibret olarak kalsalar bile...

Bir imparatorluğun üst düzey yöneticisi olan bir grup genç, mevkilerini ve taştan putlara ibadet etmeyi terk edip bir mağarada O’na sığınınca, bu defa da zalim imparator hak üzere doğru yolda birleşen ve ‘’dağdaki çobanla bir olmayı’’ seçen bu gençleri cezalandırmak için onları diri diri mağaraya hapsetti. Nihayetinde seçilmiş kullar olarak 309 yıllık bir mucizeden uyanan o gençler diri iken ölü olmanın, ölü iken diri olmanın ibret levhasını asmış oldular o mağaranın duvarına...

Dağdaki çobanların hikmet sahibi olması korkutandır, ümmî olsalar bile...

Dağdaki çobanların söz sahibi olması korkutandır, el emin olsalar bile...

Yetim bir çoban olan Hz. Muhammed Hira Dağı’nda ilahi ‘‘Oku!’’ emri ile buluştuğunda ümmi idi. Lakin ardından okuduğu her ayet Kureyş’in ve helak olmuş bütün kavimlerin ortak korkusunu yeniden gün yüzüne çıkarttı.’’Bize, atalarımızın dinini terk edip, senin dinini seçmemizi mi söylüyorsun?’’ dediğinde Mekkeli müşrikler, Yahudiler de kendi kavimlerinden olmayan birinin peygamber olarak seçilmiş olamayacağından emindiler. Kendilerinden daha ‘’Emin’’ buldukları için Muhammed’e (sav) verdikleri ‘’El Emin’’ nişanesini; güç, iktidar ve üstünlük söz konusu olduğunda canıyla beraber almaya kalktılar... Ancak bu büyük korkuya rağmen, bütün insanlığa gönderilen o kutlu mesajın adresine ulaşmasına asla mani olamadılar ve olamayacaklar...

Bütün korkuların ‘’BEN’’likten geldiği, beni BEN yapan şeyin de kibir, hırs ve haset şeytan üçgeni olduğu bu tarihi akışta, olaylar bir bumerang misali ne kadar geçmişten gelirse gelsin o denli geleceğe ilerliyor...

Günümüzde bir SEÇİM Meydanı olarak işlev gören sosyal medyada bir taraf seçmek veya bir taraf tarafından seçilmiş olmak söz konusu olduğunda anında ceplere inen Kur’an-ı Kerim android uygulamasıyla seçim savaşları başlatılıyor, twitlerin ucuna ayeti kerimeler takılarak Sıffin Savaşı’nın en güncel hali piyasaya sürülüyor. Oysa birbirimize ‘’fırlattığımız’’ ayet ve hadisler Taif’deki taşlar kadar incitici oluyor...

Hâlbuki daha çocukluğumuzda bir taraf seçmek söz konusu olduğunda el değmemiş zihinlerimizde beliren o masum ‘’-Bu adam bizden mi, sorusu, biz kimiz’in cevabını çoktan bildiğimizin kanıtıydı. Bu sorusunun cevabı o kadar değişken bir hal aldı ki artık karar veremez, taraf seçemez olduk. Peki, küçük bir ipucu versem, Ümmet-i Muhammed desem çoktan seçmeli bu sınavda doğru cevabı seçmiş olur muyuz? Siz ne dersiniz?


GENÇ'ın Yazısı.