Hz. Ali komşuyu: “Sesini duyan kimsedir” diye tarif eder. Aman ya Rabbi! Kimler duymuyor ki? Buna sanal dünyada sesimi duyanlar da dâhil midir ki?

Evler komşu olur. Dükkânlar, okullar, şehirler, ülkeler komşu olurlar. Bizim kadim kültürümüzde ev almadan önce komşu alınır. Tüm bunlarda komşuluk olur da, siyasette olmaz mı diyenleriniz var gibi geliyor?

Gerçi komşuluk için önce sahiplik lazım. Siyaset denilen gel-geç veya gör-geç mekânı kime mülk olmuş ki? Bu cümleye Yunus Emre’nin dizeleriyle katkıda bulunanları duyar gibiyim.

Mal sahibi, mülk sahibi,

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan.

Sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret olan bu hayatta “siyasetin komşuları” bu komşuluk haklarına ne kadar riayet ederler? Hassasiyet derecesi nedir? Veya gerek var mıdır?

Yıllar önce göreve yeni atanmıştım. Uzun aramalar sonunda nihayet kiralayacağımız bir ev bulabildik. Ev sahibim kira konusunun hemen arkasından, ilginç bir şart söylemişti. “Seninle komşu olacağız. Evlerimizde zamanlı zamansız farklı konuşmalar, tartışmalar duyabiliriz. Bunları duymamış olacağız. Dışarıya taşımayacağız.” Bana garip gelen bu isteğe “pekiyi” demiştim.

O gün garipsediğim bu kuralın, komşuluk ilişkilerinde ne denli önemli olduğunu zaman içinde daha iyi kavradım. Komşuluk demek “katlanmak ve yutabilmekmiş.” Yoksa hak ihlalleri insanı perişan edebilir.

Her geçen gün daha da hızlanan ve ateşlenen seçim kavgaları ve yarışı içinde gelinen aşamada, Allah Rasulü’nün komşulukla ilgili hadislerini hatırladım. Komşuluk hakları ihlal edilmeden nasıl bir seçim kampanyası sürdürülebilir diye düşündüm. Baktım ki, bunun sırları ve kodları da hadisi şeriflerde açıkça duruyor.

Sizce seçim çalışmaları için sabahın erken saatlerinde evinden ayrılıp geç zamanda eve dönen birisi için komşu; apartmanda hiç selamlaşmadığı bir kimse midir? Öyleyse siyasiler için komşu; “Düne kadar aynı siyasi hareket içinde mücadele verdikleri, davadaşı ve kardeşi iken bugün kendisine karşı aday adayı olarak çıkıveren değil midir?” Tam da bu zamanda dökülüverir, eskiden kalan gizli saklı ne varsa… Yani benim ev sahibim olsa, gizli kalmasını isterdi, her gizlinin. Ama bu işin kuralı mıdır ki, doğru yanlış her şeyi açığa döküvermek?

Sanki seçim için hazırlanan farklı iki adayı, komşuluk hukuku açısından birbirine daha çok bağlıyor. Normal şartlarda sırlarını saklamak, ayıplarını örtmek zorunda olan ve bununla cenneti ümit eden komşular, seçim dönemi deyince farklı bir ahlaki yapıya mı bürünecekler? Oysa ki Allah her daim kulları konusunda gayurdur. Bir müminin ayıbını örtene de Allah’ın ona ait bir ayıbını kıyamet günü örtme vaadi vardır.

Hz. Ali komşuyu: “Sesini duyan kimsedir” diye tanımlar. Aman ya Rabbi! Kimler duymuyor ki? Buna sanal dünyada sesimi duyanlar da dâhil midir ki? “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifi bize hitap ediyorsa, yaşadığım bu ülkede insanların sadece karnı mı aç kalır?

Küçük bir köyde veya mahallede yapılacak bir muhtarlık seçimi için olmadık düzenbazlıkları yürütmek, karşı tarafın ayıplarını araştırmak hatta onu karalayacak ayıpları üretmek, sonra da yatsı namazını kılıp, “Ya Rabbi, senin adınla yaşadım ve uyuyacağım” diye dua etmek sanki biraz komik geliyor.

Farklı isimler ve vaatler taşıyan siyasi oluşumları temsilen seçime girenler de bu aşamada komşu olduklarını, komşuluk hukuku açısından uymaları gereken bir dizi görevlerinin olduğunu da unutmamalıdırlar. Bu iş için dışardan gazel okuyan, duyduğu her cümleyi allayıp - pullayarak etrafa yayan her Müslümanın da, alması gereken dersleri ve uyması gereken kuralları vardır.

Biz komşunun malına mirasçı olamadığımızı için, günahlarına mirasçı olmaya bu kadar istekli olmamalıyız.


Haşim Akın'ın Yazısı.