Ufkunuzu Güncellemek İçin Tıklayın!
Hasret Ali Genç
“Kafa nereye biz oraya” demekten ve bu doğrultuda hareket etmekten hoşlananlar var. Ben de “tabir nereye ben oraya” diyorum. Bazen hoşuma giden söz öbekleri, deyimler ya da vecizeler oluyor. Modaları geçinceye ve gündemimden düşene kadar bu tabirler doğrultusunda hareket etmeyi seviyorum.
Mesela, izlediğim bir yabancı dizide karakterler arasında güzel bir diyalog geçmişti. Bir basketbol koçu oyuncularını maçtan önce teskin etmek ve mental anlamda oyunculara destek vermek için şu cümleyi kullanmıştı: “Today is a great day and i feel wonderful.” Yani bugün çok güzel bir gün ve kendimi harika hissediyorum. Bu şekilde hissettiğinizi düşünerek moralinizi yüksek tutun ve şu maçı kazanın demeye getiriyordu aslında. Ben de beni pozitif anlamda etkileyeceğini düşündüğüm bu cümleyi kimi meselelerimi halletmede sıkıntı çektiğimde aklıma getiriyor ve bir çeşit özgüven pompalıyordum kendime. İşi halledebileceğimi düşündürüyordu bana.
Bir süre sonra unutup gittim onu. Şimdilerde ise ilham aldığım bir tabir daha var: “Gönlüme düştü.”
Eğer bir şey durup dururken aklıma geliyorsa “Gönlüme düştü, o zaman yapmalıyım. Mutlaka bir hayır vardır” diyorum ve gerçekten de o aklıma gelen biçimde davranıyorum. Örneğin, bir gün evden çıktım, GENÇ Dergi’ye doğru gidiyordum. Bir yol ayrımından sağa veya sola sapacaktım. Genellikle sol taraftaki yolu tercih ediyordum, alışkanlık haline getirmiştim bunu. Ama o an sağdan gitmek “gönlüme düştü.” Sağ taraftaki yoldan gitmem gerçekten de hayırlı oldu. Çünkü uzun süredir karşılaşmadığım, sevdiğim bir arkadaşıma denk geldim. O anda rastlaşmasak muhtemelen uzun bir süre daha görüşemeyecektik.
Hani tefeül vardır ya, bilirsiniz. Bir işle ilgili karar verilmesi gerektiğinde ve ortada bir tereddüt de söz konusu ise Allah’tan hayır niyaz ederek Kuran’dan rastgele bir sayfa açılır ve oradan çıkan mesaja göre hareket edilmeye çalışılır. Eğer niyet gerçekten temizse sonuç da olumlu yönde oluyor. Ben de gönlüme düşme meselesini bu açıdan değerlendiriyorum. Şer veya art niyet barındırmayan hareketlerimizde gönlümüze düşen her şeyin Allah’tan gelen bir destek olduğuna inanıyorum.
***
Ara tatilde GENÇ Derneği’mizin düzenlediği ve benim de az da olsa katkım olan bir liseli kampı gerçekleşti. Beş gün boyunca farklı şehirlerden gelen on beş liseliyle beraber olduk. Kitap okuma, gezi, sportif faaliyetler ekseninde birtakım etkinliklerde hem onlara yararlı olmaya hem de kendimizi geliştirmeye gayret ettik.
Bence programın gençler için en faydalı yanı kıymetli fikir adamları ve kanaat önderleriyle sohbet etmiş olmalarıydı. Bu sohbetler esnasında düşündüm de keşke lisedeyken benim de böyle ufkumu açacak insanlar olsaydı. En azından lise zamanlarından gönüllülük faaliyetlerine girmiş olsaydım… İşte ben de, belki bu açığımı kapatmak için, liselilerle beraber sohbetlere katıldım.
GENÇ Dergi Yazı İşleri Müdürü Süleyman Ragıp Abi, kendi sohbeti esnasında bir soru yöneltti çocuklara. Dedi ki:
-Söyleyin bakalım, Edirne’ye en uzak il hangisidir?
Genel olarak doğu illerinin adları cevap olarak verildi tabi: Kars, Ardahan, Ağrı… Fakat Süleyman Abi’nin asıl kastı gerçek manada uzaklığın hangi ile ait olduğunu saptamak değildi. Süleyman Abi, aslında bir “ufuk testi”nden geçirmişti çocukları. Gelen cevaplardan sonra şu açıklamayı yaptı:
-Bakın, gördünüz mü? Hepiniz otomatik olarak Türkiye sınırları içinde kaldınız. Zihninizde hemen bir Türkiye haritası canlandırdınız ve sınırlarını hayal ettiniz. Oysa bu soruyu sorarken ben size bir sınır çizmemiştim, ucunu açık bırakmıştım. Edirne’ye en uzak il Tokyo da olabilir, Oslo da olabilir, Pekin de olabilir… Size tavsiyem, zihninizde beliren otomatik sınırları mümkün mertebe yeniden gözden geçirin, hiçbir zaman belirli kalıpların içinde kalmayın. Hayata ve olaylara daima geniş pencerelerden, farklı açılardan yaklaşın.
Süleyman Abi, bunu ifade etti etmesine ama o esnada benim zihnimde ne şimşekler çaktı, habersizdi. Çünkü ben de yazın başka bir kıtaya, bambaşka bir dünyaya gittiğimden beri bilinçaltımdaki sınırları kaldırmış vaziyetteydim. Önceden Doğu Anadolu’ya, Karadeniz’e, Trakya’ya gideyim oraları henüz görmedim derdim. Ama Afrika’yı görünce, Asya’ya, Amerika’ya, İskandinavya’ya gitmek ister oldum.
Afrika dönüşünde dünya haritasını inceliyordum bir gün. Dedim ki:
-Elhamdülillah, ülkemizde her türlü yardım çalışmaları bol. Zaten Hüdayi Vakfı’mızın Azerbaycan’dan Kazakistan’a kadar Türkî devletlere, Kuzey’de Sibirya’ya ve hatta Afrika’nın dört bir köşesine yardımları var. Washington’da ve belki başka eyaletlerde de vakfımız adına faaliyette bulunan öncü kişiler de var. Bu insanlar her şeyden vazgeçerek ümmete hizmete koştularsa ufukları, zihinleri hakikaten geniş olmalı!
İşte o anda ben de bir “ufuk güncellemesi” yaptım… Ve gönlüme Meksika düştü, Honduras düştü, Guatemala düştü, Belize, Panama, Kosta Rika, Ekvador, Peru, Bolivya... Avrupa, Orta Doğu, Avusturalya değil de Latin Amerika… Neden? Bilmiyorum…
Gönlüme düştüyse vardır bir hayır elbet. Niyetimizi alalım da! Neden olmasın?
GENÇ'ın Yazısı.