Şaban Karasakal

Genç Dergisi`ni az önce bıraktım elimden, derginin kapağında belirtilen yazı dikkatimi çekti aslında, derginin diğer yazıları da bir nevi bununla bağlantılı, gençliğin esas dertleri ve sorunlarının çözümleri ile ilgiliydi.

Kimliksiz ve dertsiz gençlikten bahsedilmiş. Kimlik bunalımında olan ve nereye, hangi sınıfa koymak istesek konamayacak, bilinçsiz kendini ara(ya)mayan gençlik.

İlk insandan bugüne kadar süregelen şeytan-insan mücadelesi ve günümüzde gelişen teknoloji sonucunda gelinen nokta. Şeytan çoğu zaman insanı para, makam, şehvet gibi şeylerle kandırmaya alt etmeye çalışmıştır. Ama sınav aynı sınav insan aynı insan. İlk insanın kandırıldığı elma ile şimdi bilgisayar markası olan elma arasında birçok benzerlikler bulunuyor.

Peki ya bunların yanında gelen, yetişen nesil eski çağ ile yeni çağ arasında uyum sağlayamayan, ne için yaşadığını neye yaşadığını anla(ya)mayan nesil. Kendini Müslüman olarak bilen ama Müslümanlığın kurallarına karşı cephe alan nesil.

Ne hale geldik anlamış değilim. Komşusu duymasın diye çayını sessizce karıştıran bir toplumdan, yediği içtiğini paylaşan ve bunu övünme meselesi haline getiren; yaptığı hizmetle değil Twitter`da yazdığı sözden gelen beğenilerle mutlu olan, cihadı ilimle değil de sosyal medyadan ibaret gören klavye mücahitleri, sabaha kadar paylaşım yapıp marifet sayan ama sabah namazına kalkmayan, tanımadığı kişileri arkadaş edinip özelini paylaşan, durum beğendirmeyi çok iyi bir şey sanan, nefsinin esiri, gösteriş nesli. (hocam biraz ağır oldu ama durum bu maalesef)

Senin derdin bu değil kardeşim, senin derdin ümmetin yaralarına çare olabilmek, senin derdin şekilcilikten, gösterişten çıkıp İslam’ı tevazu ile yaşaman, önce davanı bilip, anlayıp sonra ne yapacaksan ne kullanacaksan onu en hayırlı şeklide kullanmak. Önce kendini bilmek, Rabbini bilmek, kimlik kazanmak ve çağın gerektirdiklerini Allah rızası için kullanmak.

Senin derdin onun bunun beğenisi değil, yediğini gezdiğini paylaşmak gösteri için yaşamak değil. Nerede ve ne zaman olursa olsun her şeyi O`nun rızasına göre kullanmak, O`nun rızasını aramak olsun. Sen Müslümansın Müslüman!

***

"Kalk ve uyar" emrinin ilk muhatabına, önceleri "el-emîn/güvenilir" denilirken, sonraları neden "el-mecnûn/deli" denildi? Neden önceleri övülürken, sonraları sövüldü? Neden önceleri sevilirken, sonraları dövüldü, hatta hayatına kastedildi?

Bunun bir tek cevabı var: Pasif iyi olmaktan çıkıp, aktif iyi oldu. Bu hamlenin rehberi, bu emri aldıktan sonra, bir daha hiç pasif olmadı.

Pasif iyilerin göz ardı ettikleri bir gerçek var: İyiliğin pasif olduğu her yerde, kötülük kendiliğinden aktif hale geliyor. Bu, kötülüğün tabiatı icabıdır. Kötülük karanlık gibidir. Bizatihi var değildir. Aydınlığın yokluğu halidir. Soruyorum kendi kendime: İyilerin tümünün pasif olduğu bir dünyada, iyilik yaşar mıydı?

Kitap bunu anlatıyor kısaca.

Birkaç şey de ben söylemek istiyorum.

Kalk ve uyar emri Peygamberimiz`e gelmiş bir emir. Onu harekete geçiren bir emirdi, bu insanlığın uyanışı, dirilişiydi. Hem de nasıl bir diriliş; küfrün karanlığından imanın göz alıcı aydınlığına.

İyilik ve iyi olmak insanın fıtratı gereği var olan bir şeydir. Ama madem bu kadar iyi var neden kötülükler iyilikleri bastırıyor, önüne geçiyor.

Bunun cevabını şu örnekle vermek istiyorum: Yolda bir çukur varsa ve kapatılmazsa oraya elbette çamur dolar. Aslında o çukur da yolun içindeydi ama bir noktada çöktü ve yola destek olamaz hale geldi.

İşte kötülüğün nedeni ise iyilerin sadece iyi olması. Ya da başka bir tarifle pasif iyi olması, davası uğruna planlar masa başı yapan ama bir türlü hayata uygulayamayan düşünce iyileri. Hocamızın tabiriyle yatan iyiler, ben böyle demek istemiyorum. Pasif iyiler daha yapıcı geliyor bana. İşte bu pasif iyiler durdukça aktif kötüler durmuyor. Pasif iyiler harekete geçmedikçe güçleri kırılıyor, çatlıyor çukurlaşıyorlar.

İnsanlar neden zamanla kötü oldular fıtratlarının iyilik üzere olmasına rağmen? Çünkü pasif iyiydiler, harekete geçmediler ve zamanla dirençleri kırıldı, çukur olup eziyet verdiler.

Kitaptan birkaç örnekle açıklarsak daha kalıcı olur sanırım.

Pasif iyi kendine, aktif iyi başkalarına da iyidir.

Pasif iyi iki günü bir olan, aktif iyi iki günü bir olmayandır.

Pasif iyi bireydir, aktif iyi şahsiyettir.

Pasif iyi taklitçi, aktif iyi tahkikçi iyidir.

Pasif iyi sorunlu iyi, aktif iyi sorumlu iyidir.

Kısaca fark bu. Bizi harekete geçirecek birçok şey varken seçim yapmalıyız.

Biz hangisiyiz? Sorumsuz ve ayak bağı olan, umut taşımayan pasif iyi mi? Gözlerinden dava, hizmet aşkı gözüken her yerde öncü ve lokomotif olan bir aktif iyi mi?


GENÇ'ın Yazısı.