Ömer Öztürk

Düne kadar söylerlerdi de bir şey anlamazdık, bize şaka gibi gelirdi. “Küresel ısınma varmış” derlerdi, öyle dinlerdik. Açıkçası henüz tehlikenin boyutlarının pek de farkında olduğumuz söylenemezdi.

Bu sene İstanbul’a hemen hemen hiç, hatta hiç kar düşmediğini hepimiz hazin surette müşahede etmiş bulunuyoruz. Bu ve benzeri durumlar artık bizi haddinden fazla endişelendirmeye başladı. Bu sene kendi nâmıma karı ancak iki günlüğüne tatil için gittiğim Kartepe ve Kartalkaya’da görebildim. İçinde bulunduğumuz şu anormal israf ve tabiatı suiistimal süreci devam ederse, yakında o ve benzer yerlerde de anormal tabiat değişimlerine tesadüf edeceğimiz ayan-beyan ortadadır.

Halbuki, yirmi-otuz sene evveline kadar böyle miydi? Yağmurlar ve karlar yeterince düşerdi. Bu sâyede suyun en niteliklisini kullanır, en niteliklisini içerdik. Tarlalar yeşerir, bu sayede de sebze ve meyvenin en has ve taze olanını yiyebilirdik. Bu kadar betonlaşma yoktu ve toprakla bağlantımızı yeterince devam ettirebiliyorduk. Çocuklar kar topu oynar, kardan adam yapar, kızak kayarlardı. Bugün bunlar hep nostaljik kavramlar haline gelmiş bulunuyor. Yağışların azalmasının, karların artık hemen hemen hiç yağmamasının sebebinin başlıca sebebinin aşırı betonlaşma olduğunu kabul etmek zorundayız.

İkinci ve muhakkak kabul etmemiz gereken şey, artık aşırı israfa bir an önce ve katiyetle son vermemiz gerektiğidir. Sevgili kardeşlerim, sevgili gençler, ne olur artık bir an evvel mutmain bir benlik bilincine kavuşun. İlla telefonun en mükemmelini, bilgisayarın en fevkaladesini kullanmak zorunda değilsiniz. İlla araba satın alma sevdasıyla yanıp tutuşmak zorunda değilsiniz. İnanın bunlar hep insanın kısıtlı dünya hayatında kısıtlı avunma yollarıdır ama insanı asla saadete kavuşturmazlar. Böyle çeldiricilerle mutlu olamayacağınız gibi, sermayeye tapan şirketleri daha da palazlandırmaktan, küresel ısınmaya dolayısıyla dünyanın yakın zamanda cehenneme dönüp yok olmasına biraz daha katkıda bulunmaktan başka birşeye de hizmet etmiş olmayacaksınız.

Dünya dengesinin bozuluşuna dair ilk ciddi emareler seksenli yılların ortasında ozon tabakasının delinmesi vesilesiyle zuhur etmiş idi. Bu delinmeye sebep aşırı deodoran kullanımıydı ki, bugünün kan-donduran, ölçüsüzün de ölçüsüzü tüketim çılgınlığının yanında bu deo-savurganlık pek masumane kalıyor olmasına rağmen, o zamanın ölçülerine nazaran pek gürültü koparmıştı.

Bugün ise ipler artık hakikaten kopmuş vaziyette.

Çocukluğumda okul panolarında sıkça gördüğüm bugünse artık unutulan, unutulmasa da mânâsını kaybetmiş bir söz vardı: “Biz Dünyayı Çocuklarımızdan Miras Aldık,” derdi. Bu aynı zamanda demekti ki, biz de bu dünyayı bizden sonraki nesle emanet edeceğiz. Ama açıkça görülüyor ki, onlara, onlar da kendilerinden sonrakilere bunalımlı bir dünya emanet edecekler. Onun için bir an evvel gereken tedbirler alınıp tabiata dönme mücadelesi verilmelidir. Dünya değil, ahiret esâslı bir hayat tarzı teşkil edilmelidir.


GENÇ'ın Yazısı.