Muhammed Yasir Öztürk

Çocukluğumdan beri bilgisayara, bilgisayar oyunlarına ya da bilumum teknoloji ürünlerine pek merakım olmadı. Bunda bilgisayarımın olmayışının da etkisi var kesinlikle. Ama şöyle bir çevreme baktığımda; oyun hastalığı denen manyaklığın bende olmadığını görünce; şükretmiyor değilim. İyi ki, diyorum, olmamış bilgisayarım.

Çevremde öyle insanlar var ki –ben onları psikopat diye nitelendiriyorum- son sınıf olmasına rağmen dershaneyi ekip ders saatini bilgisayar başında geçiriyor. Aynı zamanda öyleleri var ki, kaldığım yurtta da gördüğüm, bilgisayarın açılma saatinden bir saat önce yer kapıp, bir saat boyunca orada öyle boş boş oturacak cinsten.

Ben hiçbir zaman onlar gibi olmadım. Çocukluğumu sokakta geçirdim ben. Saklambaçla, körebeyle, iki taşı üst üste koyup kurduğumuz kalelerde oynadığımız futbolla geçirdim.

Şu sıralar ATV ekranlarında yayınlanan ‘Doksanlar’ adlı dizinin bir sloganı var: ‘Sokakta oynayan son çocuklar’ diye, katılmıyorum ben ona. Sokakta oynayan son çocuklar bizdik çünkü. Fakat 3-4 yıldır fark ediyorum da artık benim memleketim Bilecik’te bile çocuklar bilgisayara kaydı. Oradaki oyunlara kaydı. İnternet kafelerden çıkmaz oldular. Ne saklambaç kaldı ne de iki taşı üst üste koyup kurduğumuz kalelerde oynadığımız futbol… Bu da beni çok üzüyor.

Ayda yılda bir “fareyi” elime alıp, "Counter" denilen oyunda iki el ateş eden ben; Pazar sabahından akşama kadar 0,25 metrekare bir ekrana bakanlara anlam veremiyorum.

Ben aynı zamanda bilgisayar oyunlarını büyük bir oyun olarak görüyorum. Dış ülkeler bizi çok iyi tanıyor aslında. Biliyorlar ki eğer bizim genç beyinlerimizi, çocuklarımızı başka şeylerle meşgul etmezlerse bu Türkler başlarına bela olur. Ee hakikaten de oluruz. Kanımızda var biraz. Fakat bize öyle bir oyun hazırladılar ki ve o oyunu bize öyle sundular ki biz o oyunu çok iyi oynadık(!) o oyuna çok iyi birer oyuncu olduk.

Nesli mahvetmenin, kendini geliştirmesini engellemenin en büyük yolunu buldular bence. İnsanları, gençleri bir ekranın karşısına kilitleyerek, kendimizi geliştirmemizi engellemeye çalıştılar ve başardılar da.

Gençlerimiz o hale geldi ki ‘Bugün kaç şehit var?’ diye sormaktansa ‘Bilmem ne oyununda bilmem kaç kişiyi öldürdün?’ diye sorar olduk. ‘Bu ülkenin stratejisi nedir?’ sorusu yerine saçma strateji oyunlarının içinde kayboldular, kaybolduk.

Bir zamanlar 17 yaşında ‘Ben İstanbul’u nasıl fethedip, o müjdeye nail olurum?’ diyen Fatih’in torunları, şimdilerde 17 yaşında Age of Empires oyununda ‘Ben iki hardestı aynı anda nasıl alırım?’ diye düşünür oldu.

Ben bundan yakınıyorum ama eminim benim büyüklerim de benden yakınırdı. Ve bilirim benim şimdi yakındıklarım da zamanı geldiğinde bir sonraki nesilden yakınacaklar.

Bu da gösteriyor ki gün geçtikçe küresel şer güçleri amaçlarına ulaşıyorlar. Ve gittikçe onların oyununda oyuncu oluyoruz.

Yapmamız gereken, artık bir şeyleri görüp, üstümüzde oynanan oyunların farkına varabilmek. Sonrasında başkalarının oyununda oyuncu değil; kendi oyunumuzda patron olabilmeyi başarmak.

Rabbim inşallah bize bu yolda çalışma azmi ve ardından da başarıyı verir.


GENÇ'ın Yazısı.