Kul Rasûl`ün Kral Ümmeti
Ayhan Işık
Kapı-baca, salon-sofa, dere-tepe, gündüz ya da gece her yerlere baktım. Ne kendimde ne de çevremdekilerde hatırı sayılır, ağırlığı, değeri olan kulluk emareleri, kulluk kırıntılarına rastlayamadım. “Elhamdülillah” dedim. “Krallar gibi yaşayıp gidiyoruz işte…”
Cenaze vardı öğle namazında. Cemaate katıldığımda ezan okunuyordu. Kürsüdeki misafir hocaefendinin sesi daha merdivenleri çıkarken sarıvermişti içimi. Bilsem daha erken gelirdim. Neyse. Geçtim oturdum. Sonuna yetiştiğim vaazın konusu ölüm ve cenaze üzerine idi.
Hz. Ebubekir’in (r.a) son anlarında çevresindekiler sormuşlar: “Naaşınızın nereye defnedilmesini istersiniz?” Bir şey söyleyememiş mübarek. Ama hissetmiş yakınındakiler. Var bir şey. Var bir talebi de dile getiremiyor sanki. Tekrar gündeme getirmişler konuyu bir süre sonra. Yine söyleyememiş. Üçüncü, dördüncü sormalarında utana sıkıla arz etmiş niyetini. Buyurmuşlar ki: “Ben öldükten sonra cenazemi yıkayın güzelce. Kefenleyin, sonra tabuta koyun. Tabutu götürün Resulullah’ın kapısına bırakın. Kapıyı bir kez tıklatın.” Ama, demiş mübarek: “Hafifçe ve bir kez tıklatacaksınız. Eğer o kapı açılırsa yanına defnedersiniz. Yok eğer açılmazsa beni defnedeceğiniz yerin hiçbir önemi yok.”
O muhterem, o mübarek utana sıkıla da olsa böyle bir teklifte bulunabilmiş hiç olmazsa. Kendi cenaze yerimi düşünüvermişim o aralık. Ben dedim; “Hangi yüzle yapabilirim böyle bir teklifi. Değil yanına defnolmak ne kadar sokulabilirim yakınına.” Yarın mahşer-i huzurda hadi o kapıyı tıklatma cüretini gösterdik diyelim, neye dayanarak ümit edebilirim ki açılmasını…
Tabii hocaefendi devam ediyordu. Ne kadar ayrı kaldığımı bilmiyorum sohbetten. Döndüğüm yerde diyordu ki bu kez: “Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurdular ki: “Rabbim bana: Ey Resul’üm atalarından bazıları gibi Kral Peygamber mi olmak istersin? Yoksa Kul Peygamber mi? diye sordu. Ben de Kul Peygamber olmayı tercih ettim.” Ne demek kul Peygamber olmak? Kul Peygamber olmak demek vücuduna hasırın izinin çıkması demek, başının altına taşı yastık yapmak demek, kul Peygamber olmak demek...”
Ben yine kopmuşum konudan. Yine çekip gitmişim bir yerlere. Çevremdeki cemaat öğlenin sünneti için ayaklanınca farkına vardım. Gezdiğim yerlerde kulluğuma dair neler var diye şöyle bir bakındım. Çok da bir emare bulamadım. Kapı-baca, salon-sofa, dere-tepe, gündüz ya da gece her yerlere baktım. Ne kendimde ne de çevremdekilerde hatırı sayılır, ağırlığı, değeri olan kulluk emareleri, kulluk kırıntılarına rastlayamadım.
“Elhamdülillah” dedim. “Krallar gibi yaşayıp gidiyoruz işte…”
GENÇ'ın Yazısı.