Eylül 2013 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: İfadede ufak tefek pürüzler var, bazı cümleleri okurken öyle değil böyle kurulsaydı daha iyi olurdu demedim değil. Ama genel olarak yazının kurgusunu, düşünce yapısını, hiddet ve nefret kelimeleri içermeden yaşadıklarımızı, bize yapılanları başarıyla ortaya koyabilmesini çok beğendim. Benim gözümde, ama dergimizde, ama sitemizde değerlendirilmeyi, ‘Ayın Yazısı’ olarak da seçilmeyi hak eden bir yazı. Gayretle, sabırla, taş üstüne taş koyarak devam etmeni bekliyorum.

Şahin Kurt

Hayalin sırrına inanır mısın bilmem. Zira ben bunca ömrümü bir hayalin peşine feda ettim. Belki bilmeden ziyan ettim. Ama bildiğim bir şey vardı ki güzel bir hayale aşk ettim. Bundan belki on dört asır evveline ve yahut dört asır evveline gitmekti muradım.

Asrısaadeti solumak vardı şimdi ciğerlerimin en ücra yerlerine kadar; nefesime aşk katıp ömrüme değer katmak… Bilmiyorum, bizi mi harcadılar yoksa zamanı mı ziyan ettiler? Öyle bir firkate düştük ki vuslatın hayalini dahi kurmuyoruz. Bizim hayal kurmamıza dahi engel oldular. Değil mi ki bir insanın en güvenli silahı özgürlüğüdür. Öyleyse bu tutukluğumuz nedir? Bana sorma, zira ben dahi bilmiyorum.

Bizi bir hapse attılar. O hapis kadardı özgürlüğümüz; sınırlı ve ahir. Ne maziyi bıraktılar miras olarak ne de atiyi verdiler istikbal olarak. Yaktılar geçmişimizi, dilimizi, ceddimizi. Bizi, kendimizin katli için memur kıldılar. Kendi elimizle bizi vurdular. Ne olurdu şimdi peygamber dönemi gibi bir huzur olsaydı yüreklerde? Aşk olsaydı. Edep olsaydı. Hayâ olsaydı. Aşka meftun erler olsaydı meydanlarda, harama aşk deyip aşkın ruhuna leke sürenler yerine.

Aşk nedir bilir misin? Belki benim bu garip yüreğim yetersiz kalır anlatmaya ama kelimeleri yaratanın bana öğrettiği bir nebze kelimeyle nakşedeyim yüreğine. En ziyade aşkın harflerine bakmalı.

Aşk; üç harfin dünyaya hükmetmesiydi. Üç harfin bu uğurda can vermesiydi. Ayn, belki de en ziyade meftun olandı aşka. Zira ilk o anılırdı aşk deyince dudaklarda. Harfler dahi aşk ederlermiş. Aşkı yazanlarda onlar ya. Harfler olmasa aşkın varlığından kim bahsedebilirdi. Ayn, bu uğurun ilk fedaisi; ardını takip eden şın ve kaf… Asırlar boyu ve dahi kıyamete kadar her dudakta kendilerini nefer kılan o meftun harfler; aşkın neferleri… Bu nimette sultan olurlar mı bilmem ama ömür boyu pişman olmayacaklar, zira kirli nefeslerde hayat bulduklarında yaşadıkları kahırdan başka. Kahredecek her harfi o nefislerine kurban olmuş dudağını küfre yer edindirmiş nefesler. Ve her birinin yüzleri yerde olan o harfler diyecekler ki; keşke o sultanların, Rabbine kul olanların ve dahi onun katında secde bulanların iki dudağından çıkmasaydık da bu zelil nefislerde kirletmeseydik ömrümüzü. Pişman değildik lakin ya bizim canımız yok olsaydı ya da onların dili lâl olsaydı. O sefil insanlarda neye ne had ile yakıştıracaklar aşkı isim diye bilmiyorum. Günaha aşk diyeceklerdi; harama yanacaklardı lakî canlarını… Kim ister ki böylesine ziyanı. Allah vere ki kıyamet çabuk gelsin. Zira anbean ehli Kuranın ömrü bitiyor ve o zelil, adına insan demeye hayâ ettiğim varlıklar aşkı zillette kurban ederler de ziyan olur aşk.

Aşkı maziyle birlikte toprağa gömdüler. Ceddi anmayalım, tanımayalım diye. Şan ve şeref dolu tarihimizi bilmezsek bizi gerçekten yedi kıtadan atıp Anadolu’ya sığdıracaklardı. Ne kadar başarılı oldular var sen düşün…

Benim için aşkın diğer manası geçmişti. O aşk sultanları gelip de geçtiler ya dünyadan hepsi mazide kaldı. Bizim ne işimiz vardı ki atide; aşk mazide kaldıktan sonra.

Bir de aydın insanlar var önümüzde. Çağımıza ışık tutan bizi karanlıktan aydınlığa çıkaracak insanlar. Gülüyorum sadece. Geçmişime karanlık deyip neyimi aydınlatacaklar doğrusu merak ediyorum. Zira Kuran okuyan insanın yüzü nurlanırdı. Çoğu yüzünü karatmayı seçti. Adına da “aydın” dedi. Şimdi düşün, aydınlık ne ile olur -ki aydınlık demeyelim nur kadar nazenin bir kelime varken.-

Öyle diyor ya üstad; “Zulmü alkışlayamam zalimi asla sevemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.”

Evet, bize zulmediyorlar ve bizi seyirci koltuğuna oturtup belki aşağılarcasına en arkalara iterek yaptıkları zulme alkış tutturuyorlar. Bize gelenin keyfi için geçmişe sövdürmeye çalışıyorlar. Bizim ruhumuz uyurken…

Bizim ruhumuz uyurken; bizi içimize hapsetmişler. Hoş ona da razıydık ya, içimizi bizden söküp almasalardı…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.