Aslı Toprak

Afaganistan’ın son yıllarını en güzel anlatan film Utanç filmidir. Hana Makhmalbaf isimli genç bir yönetmenin Baktay isimli bir çocuk üzerinden anlattığı filmi bazı ajitasyon sahnelerine ve bir çocuk için ağır olan bazı bölümlerine rağmen daha gerçekçi bulduğumu söylemeliyim.  Bir kız çocuğunun okuma arzusunu ve telaşını anlatırken bize pek çok mesaj vermeyi başarabiliyor film.

Afganistan film çekmek açısından ilginç bir memleket. Özellikle din ile problemi olan yönetmenler için “Taliban” yönetimi, dini şeytanlaştırmak adına ideal bir figür. Taliban yönetiminin hatasını, kusurunu İslam’a mal etmek, “işte İslam dini budur” diyerek batıya görüntü paslamak ve ardından gelen ödülleri saymak son yıllarda pek revaçta. Afganistan’ın yakın tarihini üç bölümde özetleyebiliriz. Birinci bölüm, Rusya’ya karşı savaş verilen bizim ülkemizden de pek çok mücahidin savaşmaya gittiği, düşmanın da dostun da belli olduğu 1980’li yıllar. İkinci bölüm, Pakistan ve batılı güçler tarafından ilk başlarda desteklenen Taliban örgütünün kendi başına bir yönetim oluşturup kendi kararlarını almaya başladığı dönem. Ki çekilen Afganistan konulu filmlerin pek çoğu bu dönemi anlatır. Üçüncü dönem ise Usame bin Ladin’i sakladığı öne sürülen Taliban’ın devrilmesinden sonraki dönem. Bu dönem ABD işgalinden başka bir şey değildir ve getirilen demokrasi çatışmaların ve istikrarsızlığın artmasını engelleyememiştir.

Afganistan coğrafyasında geçen ödüllü filmlerin pek çoğu bir karşıtlık üzerinden yürümektedir. Kapalılığın karşısına çıplaklığı, değerlerin yerine yozlaşmayı koyarak ötekini değersiz kılan bir yol izlenmektedir. Özellikle Atiq Rahimi’nin filmlerinde bunu daha çok hissediyoruz. Tecavüzcü, hırsız ve zorba olarak konumlandırılan dindarları izlerken “din bu değil” tespihini çekerken buluyoruz kendimizi. Yönetmen Sıddık Barnak’ın son filmi Osama gibi kadınlara özgürlük mesajı veren ama bu mesajı verirken sallanarak Kur’an okuyan çocukları niye itici gösterdiğini anlamadığımız filmler de var. Aynı çocuklar Samira Makhmalbaf’ın Akşam Saat Beşte filminde sürekli kadınların darp edilme ve örtünme ayetlerini okuyan öğrencilere dönüşüyor. Filmlerin genelinde açlık, sefalet, güvensizlik fonda kalıp, kadın hakları ön plana çıkıyor. Erkeklerin bile can güvenliğinin olmadığı, hasta insanlara ilaç yerine ekmek verildiği bir ülkede “peçeni aç” dayatması ile harmanlanıyor filmler. Peki peçe açılınca ve kadın burkayı çıkarınca her şey düzelecek mi? Bu sorunun cevabı yok filmlerde. Batılılar, evet, kadın haklarını savunurlar. Ama sadece kendilerine benzettikleri kadınların haklarını! Batı üstündür, özellikle Kandahar’a Yolculuk isimli filmde insanlara yardım eden ABD’li doktor ve Kızılhaç ön plandadır, ama mesela Afgan halkının çoğu üçkağıtçıdır. Kur’an okurken sallanan o itici(!) çocuklar bu filmde de vardır ne hikmetse... Bu coğrafyada çekilen filmler doğu ve batıyı değil batıyı ve İslamı karşılaştırıyor çoğu zaman. Küreselleştikçe eşitlenen, özgürlük ütopyası adı altında modernleşen insanın “farklı” olma isteği reddediliyor. Problemli Taliban anlayışına hayır derken, savaş lordlarından, uyuşturucu tacirlerinden, eli tetikteki yabancı askerlerden, orada niye olduğu bilinmeyen ulusal güçlerden bahsedilmiyor...

Bana göre Afaganistan’ın son yıllarını en güzel anlatan film Utanç filmidir. Hana Makhmalbaf isimli genç bir yönetmenin Baktay isimli bir çocuk üzerinden anlattığı filmi bazı ajitasyon sahnelerine ve bir çocuk için ağır olan bazı bölümlerine rağmen daha gerçekçi bulduğumu söylemeliyim. Bir kız çocuğunun okuma arzusunu ve telaşını anlatırken bize pek çok mesaj vermeyi başarabiliyor film. Talibancılık oynayan çocukların Baktay’ı taşlamak istemesi, aynı çocukların ABD askerciliği oynarken Baktay’ı çöp silahlarla vurmak istemesine dönüşüyor. Ve çok vurucu bir replikle film sona eriyor. Afganistan’ın kaderini bir replik belki de ancak bu kadar güzel özetleyebilir.

“Baktay öl(ölmüş gibi yap) yoksa seni bırakmazlar”


GENÇ'ın Yazısı.